Kapitalist din; modernizmin ilkelerine göre “tabiatı talan, insanı ve inaçları..” da dizayn ediyor. İnsanlık, tanımlayamadığı bir darbe sürecini yaşıyor.
İnsanlığın din ve tarih bilinci de bu Kapitalist Modernist Darbe’nin hedefinde.
Çünkü yazılı belgelerdeki tarih, bu tarihin beslendiği Semavi hatta beşeri dinlerin ana kaynakları, sömürgeci zihniyet için birer tehdit.
Din ve tarih bilincimize bir şeyler oluyor.
Artık insanların ezici çoğunluğu, dinlerin dindarları dahi ana kaynaklara inmekten imtina ediyor. İnsanların çoğunluğu duyumlarla, sosyal medyadaki vaazlarla yaşamı düzenliyor.
İslam tarihi operasyonlara maruz kalmış. Yolumuzdaki “vazgeçilmezler, dokunulmazlar, sanal kişi ve yapılar..” yetmezmiş gibi; seküler yüzyılın, “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” dediği anayasalardaki “moloz ve hafriyatlar” mazidekilere rahmet okutmuş.
Bu hafriyat ve moloz yığınlarını beş yüz yıl sonra araştıracak antropologlar, vahyin topraklarındaki inanmış halklar için şaşıracaklardır. Mesela yüzyılımız için; burada “son dönem” veya “modern çağ” putperestliği yaşıyormuş diye düşünecekledir.
Arap Beylikleri için de “Drakula, Kazıklı Voyvoda..” gibi yorumlar yapacaklardır.
Bahsettiğimiz yapay güçler; din ve değerleri, yazılı kadim kaynakları, literatürü kendilerine birer tehdit olarak görürler. Hakikate ulaşmamamız için her cehaleti; değer, ilim ve irfan olarak dayatıyorlar.
Bu yönüyle baktığımızda; kilise mahkûm, İsa esir; Muhammed (as) siyasi suçlu, Kur’an bir tehdittir. Beşeri kadim dinler (Budist, Şinto, Zerdeşt..) ise emperyalist zulmün elinde birer aksesuar...
İslam coğrafyasındaki modernist Kapitalist dinin uygulamalarına, bazı devlet ve buralardaki yetkili kişilerin üzerinden bakalım.
Kâbe ve vahyin ana toprağına hükmeden Suudî Ailesi; Kızıl Deniz sahillerine yüz milyarlık sefahathaneleri, kendi düşünce ve inancının gereği olarak yapmıyor. Karadavi’nin Müslüman Alimler Birliği dururken, Muhammed bin Selman’ın yapılandırdığı Müslüman Hükame Konseyi’ni dayatması da kendi isteği olamaz.
Modernizme göre; “hepimiz tanrının çocuklarıyız ama peygamberler (sav) buna engel oluyor.” Hal böyleyken, “Peygamberleri, özellikle de misyonlarını ortadan kaldırmak şart(!?)” diyorlar.
2010’da Ezher’de “kardeşlik” teranelerini dillendirenler; 1988’de bizim FETÖ’yle de Dinler Diyaloğu’nu işlediler.
Batılın en ağır sillesini yiyen kilisenin kalan kalıntılarını, “Çocuk istismarcılarına” emanet ederek, kiliseleri altından kalkamayacakları tazminatlara boğdular. Tazminatlardan kurtulmak isteyen kilise, Modernizmin dayattığı her suç ve günahı aklama merkezine döndü.
Mesela İstanbul Sözleşmesi ve LGBT’lere tanınan haklara itiraz eden kilise, sessiz sedasız “habis yaşam haklarına” razı oldu.
Kapitalizm bir dinse, modernizm onun sağdan yanaşan şeytanı, şövalyesidir. Semavi dinler ise kaleleri düşmüş, iç kalelere sığınmış, son burçlarda yaşam mücadelesi veriyor gibi ama vardır bunun da bir çaresi!
Bu iç kale ve son burçlarda, din ve değerler adına direnen yegâne din İslam’dır. Öldükçe diriliyor, tez olarak karşısına çıkan tezler çürüyor. Çürüdükçe de mübareze meydanından çekiliyorlar ama toplu hücuma geçiyor; hayat kaynaklarını zehirliyorlar.
Sana karşı senin araçlarını kullanıyor. Bu, namert bir usuldür ama etkili.
Kürdî ezgilerde meşhuredendir: “Heyfa min nayê kuştin u mirina mêran u şêran/ Heyfa min tê wê heyfê/ dikim nakim tilya şedê’l min nagere..” (Yiğitlerin vurulmasına gam yemem/ çabalıyorum, (tetik çekeceğim) şehadet parmağım kıpırdamıyor)
Fuzulî de “Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn/ Derd çoh hem-derd yoh düşmen kavî tâli' zebun”
Şehadet parmağımız bu meydanda çalışmıyor, çalışsa da para etmiyor. Düşman güçlü, talihimiz de yar değildir. Bu, orantısız yaman bir tuzaktır ama bunun da var bir çaresi:
“Onlar, (Yahudiler= kapitalist= modernistler) tuzak kurdular. Allah da tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”(Al-i İmran-54)
O halde; vaaz dinleyeceğiz ama “Yaradan’ın emriyle oku-duktan” sonra! Duyumla yetinmeyeceğiz, araştıracağız! Neden, niçin.. diye soracağız! Sorgulayacağız! Daha da önemlisi, her modernist teze karşı, nasa dayanan antitezlerimiz olacak wesselam!
HİSSE:
1- Partilerin kongrelerine bakıyorum da! Salonlar tıklım tıklım. Sorasım gelir: Nikah ve düğün törenlerine; umre ziyaretlerindeki yasaklar nedendir, Mîrêm?
2- “Evdeki kötü baba” nedir? İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı TBMM’de oluşturulan komisyon işte bu babaların peşinde! Duydun mu “ba-ba-lık?” Uyarmadı deme(!?)
Rebîyo! Tu neynî serê gurê çîyan!
3- 1897’de Bazel’de toplanan İlluminati Yahudi Kongresi’ndeki kararlar ilginç! İlk hedef Abdülhamit. Sultan’ın hallinden sonra Osmanlı’ya; en son da İslam’a her cepheden saldırı yapıldı..
Hedefler, neden küçükten büyüğe doğru sıralanmış ki??
Buna göre; hinlerin bu günkü projelerini bil ya da “Ali.. uyu uyu yat./ 23 Nisan. Neşe doluyor insan..”