Bitlis tarihiyle ilgili bilinen birçok bilginin gerçeği yansıtmadığını belirten Bitlis Eren Üniversitesi (BEÜ) Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Demirtaş, oluşturdukları 9 kişilik ekiple Bitlis’in tarihini objektif bir şekilde yazacaklarını söyledi.
BEÜ Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Demirtaş, İLKHA'ya verdiği demeçte Bitlis'in tarihine ilişkin yaptıkları çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Demirtaş, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyeleri olarak 9 kişilik bir ekiple bir proje hazırladıklarını söyledi.
Projeyi bir buçuk sene içerisinde bitirmeyi planladıklarını aktaran Demirtaş, proje bittiğinde Bitlis’in tarihiyle ilgili bugüne kadar yazılmış olanlardan çok daha farklı bir eser ortaya çıkacağını ifade etti.
Bitlis tarihiyle ilgili yapılan çalışmalara değinen Demirtaş, "Sıtkı Aydın’ın, 'Bitlis Tarihi' isimli yıllar önce yazılmış bir kitabı var. Çok derinlemesine yapılmış bir çalışma değil. Bitlis tarihinin belli dönemleriyle ilgili bazı çalışmalar yapılmış. Ama Bitlis tarihi diye bir bütünlüklü çalışma hiçbir zaman yapılmadı. Bizim hedefimiz Bitlis tarihini bütün ilçeleriyle beraber, Bitlis’i bir bütün olarak gün yüzüne çıkarmak. Tarihini objektif belgelere ve sağlam kaynaklara dayalı bir biçimde yazmak ve böylece Bitlis’e karşı olan borcumuzun küçük bir bölümünü ödemektir. Hedefimiz budur. İnşallah bundan başarılı olursak en geç 2 yıl sonra burada Allah nasip ederse, bu 3 cilt halinde düşündüğümüz tarihi kitaplar ile ilgili konuşma yapıyor olacağız. Bitlis bunu fazlasıyla hak ediyor. Biz 3 cilt olarak planlamışız aslında onlarca cilt yazılsa Bitlis’in tarihini anlatmaya yetmez." dedi.
Bitlis tarihinin en az 7 bin yıllık olduğunu savunan Demirtaş, milattan önce 13’uncü yüzyılda, Bitlis’te bir kalenin mevcut olduğunu Asur kaynaklarında bu bilgiler var olduğunu söyledi.
"İdris-i Bitlisî Kürtlerin ve Türklerin tarihinde bir çığır açtı"
İdris-i Bitlisî'nin tarihteki önemine dikkat çeken Demirtaş, şunları söyledi: "İslam sonrası dönemde özellikle Osmanlı dönemi ayrı bir yere oturtmak gerekiyor. Çünkü 1514’te Osmanlı Sultanı Yavuz Sultan Selim bölgeye geldiğinde İdris-i Bitlisî ile bir diyalog kurdu. İdris-i Bitlisî bu bölgede Kürt beyliklerin Osmanlı’ya bağlanmasında çok büyük bir görev üstlendi. Kürtlerin ve Türklerin tarihinde bir çığır açtı. İdris-i Bitlisî rolü sayesinde doğuda emin olduğu için batıya doğru hızlı bir şekilde yöneldi. Büyük imparatorluk olma sürecinde bundan yararlandı. Osmanlı devletinin bir cihan devleti olmasını sağlayanları biri her ne kadar Yavuz Sultan Selim ise biride İdris-i Bitlis-i’dir. İdris-i Bitlis-i doğru bir tercih yapmamış olsaydı, belki bugün bu bölge farklı bir isimle vasıflandırılmış olacaktı. O gün İran ile Osmanlı arasında bir tercih yapmak zorunda kaldı ve tercihi sayesinde Kürtler ve Türkler arasında mevcut olan kardeşliği iyice pekiştirip, ebedi bir hale getirdiler. İnşallah bu ebedi sürecek kardeşliğin önemli noktasından biride bu oluşturmaktadır. Bu tercih sayesinde özellikle kanuni döneminde Osmanlı’nın Avrupa’daki şahlanışını görmekteyiz. Büyük fetihler, hızlı hareketler, memleketleri ele geçirip İslamlaştırmak, oralara medeniyeti götürmek bu süreçte olmuştur. 17 ve 18’nci yüzyıllarda bu bölgeye çok sayıda seyyahlar geliyordu. Bitlis’in kalesinden, çarşısından, medeniyet eserlerinden, camilerinden, medreselerinden, han ve hamamlarından bahseder."
Bitlis'in bir ticaret şehri olduğunu, Diyarbakır üzerinden gelindiğinde Vangölü kıyısına varıncaya kadar çok sayıda han ve kervansaray inşa edilmiş olmasının bunun ispatı olduğunu kaydeden Demirtaş, "Bunun sebebi gelip geçen tüccarların güvenli bir yolculuk sağlamaktır. 'El Aman Hanı’ diye bugün yanlış isimlendirilen Rahva Kervansarayına baktığınız zaman Anadolu’da, döneminde kapladığı alan bakımında en büyük kervansaraydır." dedi.
"Bitlis bir medeniyet ve ilim merkezidir"
Demirtaş, "Bitlis bir medeniyet ve ilim merkezidir. Bölgede büyük alimlerin gelip ders gördüğü medreselerden bahsediyoruz. Bu bölgenin icazet merkezi burasıdır. Hâlâ da öyledir. Norşin Medresesi, Oxin Medresesi, Mutki, Hizan Medreseleri hala önemini muhafaza ediyor. Bitlis’te yaşayanlar, ister Bitlisli olsun ister olmasın bir vefa borcumuz var. Bu borcumuzu ödemek zorundayız. Herkes şehrine karşı borcunu bir şekilde karşılayabilir. Kimisi ekonomik bir takım işler yaparak ödeyebilir, kimisi siyasetle uğraşır öder. Biz fikir üretiriz. Alanımız budur. Allah nasip ederse bu gayretimizin meyvelerini önümüzdeki birkaç yıl içinde almayı ümit ediyoruz." diye konuştu.
"Bitlis tarihiyle ilgili bilinen bazı efsaneler"
Bitlis’in bilinen birçok tarihinin efsanelerden oluştuğunu hatırlatan Demirtaş, efsanelerden arındırılmış gerçek bir tarihi ortaya koyacaklarını dile getirerek, sözlerine şöyle sürdürdü. "Bitlis kalesiyle ilgili efsane çok popülerdir. Bunun tarihi gerçeklikle bir ilgisi yok. Çünkü İskender’in bölgeye geldiği dönem, milattan önce 332’dir. Hâlbuki Bitlis Kalesi ondan 900 yıl önce de vardı. Diğer bir efsane ise İhlasiye Medresesi’nin 1216 yılında inşa edildiğidir. Bununda gerçeklikle ilgisi yoktur. Şerefhanlar dönemi eseridir. Kitabesi okunmuştur. Kitabesinde çok açık bir şekilde inşa tarihi ortaya koyuyor. Zaten Şerafhan kendisi de ‘Şerefname’ de Bitlis’in eserlerini ve camilerini sayarken, Selçuklunun inşa ettiklerini, kendisi ve sülalesinin inşa ettiklerini tek tek sayıyor."
Efsanelerle tarihin cazip hale getirilemeyeceğini söyleyen Demirtaş, "Tersine itici bir hale gelir. Çünkü insanlar şöyle bir kanaat oluşur, ‘Tarih nasıl olsa yalandır’ hâlbuki tarih gerçektir. Hiçbir şey tarih kadar gerçek değil. Çünkü yaşanmış, olmuş, bitmiş değiştiremezsiniz. Gelecekten daha gerçektir. Geleceğinizin garantisi yoktur. Ama tarihiniz ortada duruyor." açıklamasında bulundu.
"Biz Bitlis tarihini yazarken Allah’ın izniyle tamamen objektif olacağız"
Demirtaş, tarihi bütün yönleriyle objektif, tarafsız, vicdani ölçüler içerisinde ele alıp, değerlendirmek gerektiğinin altını çizerek, "Yoksa nesilleri zehirlersiniz. Nesilleri tarihe karşı düşman edersiniz. Tarihe düşman olanlar size de düşman olur. Biz bunu anlamıyor, karıştırıyoruz. Sanki bir takım olayları hamasi duygularla yaparsak, abartılı bir biçimde anlatırsak, gerçeği olduğu gibi değil; kendimize göre anlatırsak sanki hayırlı bir iş yapıyoruz algısına sahibiz. Bu büyük bir felakettir. Tarihçi; her şeyden öce vicdanlı olmak zorundadır. Gelecek nesillere karşı görevi ve sorumluluğu vardır. Vicdani sorumluluğu var. Allah’a karşı bir hesap sorumluluğu var. Böyle davranmak zorundadır. Onun için efsanelerle bizim işimiz yoktur. Biz Bitlis tarihini yazarken Allah’ın izniyle tamamen objektif olacağız." diye konuştu. (Şükrü Tontaş-İLKHA)