Suriye meselesi İslam Ümmetinin tam bir açmazı haline geldi. Bu topraklar, İslam düşmanlarının, yer sahiplerini dövüştürme, onları izleme ve bundan keyif alma alanı oldu.
Bir tarafta Rusya, bir tarafta ABD -neredeyse bütün masraflarını da sahadakilerden tahsil etmek suretiyle- alanda tank, top, havan ve uçak koşuşturuyorlar.
Kan emici vampirler şu an İdlib konusu üzerinden yeni bir katliam ve savaş çıkartmanın heyecanı içerisindeler.
Zalim Esad güçlerinin Rusya’nın hava desteğiyle İdlib’e yönelik yeni saldırıları, hem Suriye tarihinin en büyük göç dalgasına sebebiyet verdi, hem de bu sefer Türkiye’ye yönelik saldırıları -Allah korusun- iki ülke arası kötü sonuçlanacak bir savaşa sebebiyet verebileceği sinyalini verdi.
Türkiye ile Suriye arasındaki bir savaşın adının bile ABD’yi bu denli heyecanlandırması herkesin dikkatini çekmiştir. Rejim saldırıları sonrası ABD’li temsilcilerden gelen destek açıklamaları ve ‘yanınızdayız’ anlamındaki ziyaretleri o derece hızlı ve aniydi ki sırıtıyordu.
Bunlar yeni acıları tetikleyecek yeni kargaşaların umuduyla yanıp tutuşurken, konuyu basiret ve iman nuruyla değerlendirmek gerekmektedir.
Burada açık ifade etmek gerekir ki; Suriye meselesini çözecek iki güç, İran ve Türkiye’dir. İlk adım olarak onlar kendi aralarında çözüm yollarını aramalılar. Ama maalesef onların birbirleriyle diyalog ve ilişkilerinin bile ABD ve Rusya üzerinden olması kahrolası acı bir gerçek olarak orta yerde duruyor.
Kim ne derse desin artık Esad denen zalim ile dahi görüşmenin faydası olacaksa -ki bu saatten sonra bu kaçınılmazdır- bunu ötelemenin bir faydası yoktur. Çünkü ötelerden gelip araya giren Rusya ve ABD gibi sözde aracıların “karıştırmak”tan başka çözüm sunamadıkları ortada.
Sahi ABD ve diğer müttefik güçler Suriye’de Esad’ı devirmek için gelmemişler miydi? Ama yok, Suriye’yi karıştırmaktan, Türkiye ile çatışma halindeki bir örgütü palazlandırmaktan, Türkiye’ye büyük tehdit oluşturacak adımları atmaktan başka ne yaptılar?
Dünün sözde müttefiki Rusya’nın bugün arazideki Türkiye’nin askeri konvoylarını, dünya aleme teşhir edecek duruma hemencecik evrilmesi artık iyi analiz edilmelidir. Bu vampirlerden ne arabulucu, ne elçi, ne dost, ne de müttefik olmaz. Bunlar aradan çıkarıldıkları takdirde işlerin daha rahat rayına gireceği görülecektir.
Bu noktada İran ve Türkiye’nin sorumlulukları büyüktür. Her ne olursa olsun İran, İslam dünyasının Suriye ile ilgili tepkisini ve meseleye bakışını göz ardı etmemelidir. Yoksa nihayetinde sağlıklı bir siyaset gütmüş olamayacaktır. Yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde de bu noktada vebalden kurtulamayacaktır. Herkes için de bu böyledir.
Burada tarafların cürmünü tartışmaktan çok, her ne olmuşsa, YETER ARTIK! İnsanlarımız artık kan ağlamasın, çocuklar ölmesin, mazlumlar dağ taş sığınacak yer arayıp durmasın!
ABD ve Rusya’nın müttefikliğinden bir hayır gelmez. ABD Türkiye’ye, Rusya İran’a gerçek manada müttefik ve dost olmaz, olamaz. Bunlar birbirlerinin dostudurlar.
Bugün İdlib ile ilgili AB, ABD ve NATO’nun yanında, ABD ile hareket eden bölge ülkelerinin Türkiye’ye destek yönelimleri, idarecileri akl-ı selim ve teenni ile hareket etmekten alıkoymasın! Basiretleri bağlanmasın! Batılıların destekleri ile savaşa girilmez, sahaya inilmez. Buna en iyi örnek Suriye’ye kurulan gözlem noktaları! Hani Rusya ile varılan mutabakatla bunlar kurulmuştu. Şimdi bu noktalar rejim kontrolüne geçen yerlerin içinde ve büyük risk altında kaldı. Hatta bu gözlem noktaları neredeyse Rusların hedefinde.
Burada önemli olan şu: İslam ülkeleri, en azından zalim ve kan emicilerle görüşüp konuştukları kadar birbirleriyle konuşabilmeli, sorunlarını tartışabilmeli, müttefiklik ve en azından stratejik ortaklıklar geliştirebilmelidirler. Daha ne zamana kadar bundan kaçınılacak, hatta bundan söz etmek bile tepki toplayacak!!
Rusya ile ABD ile Almanya ile İngiltere ile hatta terör çetesi israil ile görüşüp konuşmak, kimileri ile günü birlik konuşmak normal karşılanıyorken, bölge ülkelerinin kendi aralarında konuşmaları neden hep anormal ve garip karşılanıyor!
Bu tablo ilginç değil mi?! Acınası bir hal değil mi?! Malumunuz kimi bölge ülkelerinin alt düzeylerdeki görüşmeleri dahi garip karşılanıyor ve ortaya çıkınca da bu görüşmeler haber konusu oluyor; falanlar görüştü diye. Vah ki ne vah!! Nasıl bir emperyalist kumpas cenderesinde kasılıp tutulmuşuz, Ya Rabb!
Açıkça ifade etmek gerekir ki, bu anlamdaki esaret zincirlerini kırmadan bölge ülkelerine huzur da gelmez, barış da.
Selam ve dua ile.