Kürtçe Kurmanci
Zaman zaman şu soru ile karşılaşırız: “Vahdet mümkün mü, bu nasıl olacak?”
Konuya girmeden, konu ile alakalı bir gelişme olduğu için öncelikle ona değineyim. Diyanet İşleri Başkanı Sayın Mehmet Görmez'in İran'ın başkenti Tahran'da düzenlenen “Uluslararası Vahdet Konferansı”na katılması çok olumlu ve önemli bir adımdır. Ülkenin İran olması, mezhebinin Şia olması, gidenin de Türkiye'nin Diyanet İşleri Başkanı ve Sünni dünyadan olması, dönem ve zamanlama olarak da Suriye'ye rağmen olması, bu ziyareti ve buluşmayı daha da anlamlandırıyor.
Suriye fitnesinin etrafı kasıp kavurduğu ve iki ülkenin Suriye konusunda karşı karşıya geldiği ve bu konuda çok keskinleştiği bir zamanda bu ziyaretin ve buluşmanın yaşanmış olması önemli bir gelişmedir.
Keşke bu ziyaretler ve buluşma zeminleri daha önce çokça gerçekleştirilmiş olsaydı. İnşallah bundan sonra bunlar çokça oluşturulur ve katılım genişletilir. Bütün yaşananlara rağmen dini liderlerin arasındaki diyaloglar kopmamalı. Bir araya gelmeliler, istişarede bulunmalılar, tartışmalılar, eleştirmeliler, birbirlerine ve birilerine uyarılarda bulunmalılar…
Bu tür platformlarda Müslüman liderler her konuda aynı noktada buluşmayabilirler, bunu beklememek de lazım. Aynı noktada buluşmasalar da bunlara ihtiyaç var. Çünkü köprüleri yıkmak ve diyalogsuzluk, farklı düşünmek, farklı inanmak ve farklı hareket etmenin zararlarını daha da katmerleştirir.
İran'daki buluşmadan vahdet çıkar mı? Böyle bir beklenti içine girmek bile yanlıştır. İran'daki buluşmaya bu anlamı yüklemek yerine, bu buluşmanın asgari düzeyde de olsa çokça faydalarını görmek ve bu doğrultuda değerlendirmek gerekir.
İran'da zamansal olarak böyle bir konferansın gerçekleştirilmesi ve buna Türkiye Diyanet İşleri Başkanı'nın katılması, konu başlığı seviyesinde kalsa da burada vahdetin konuşuluyor olması, başlı başına önem arz etmektedir.
Ve keşke dini liderlerin bu konu başlıklı bir konferansta bir araya geldiği gibi siyasi liderler de bir araya gelseler…
Konumuza dönersek; İslâm ümmeti içinde vahdet mümkün mü, bu nasıl olacak? Hem kocaman bir hayır, hem de küçük de olsa bir evet.
Kocaman bir hayır! Çünkü; lafı evelemeden gevelemeden söyleyeyim; İslâm ümmeti için vahdet (kastedilen genel manada) bugün mümkün değil. İslâm ümmetinin içinde bulunduğu realiteyi göz önünde bulundurmadan vahdetten bahsetmek, ham hayalcilikten öte bir şey değildir.
1400 yılın getirdiği ayrışmalar, sorunlar ile İslâm Ümmeti bin bir parça olmuş durumda. Sadece siyasi olarak değil, itikadi, mezhebi, anlayış, metot, çalışma alan ve usulleri olarak da parçalanmış durumda ve aralarında uçurumlar var. Bunların hepsinin, bir anda 1400 yıldır oluşmuş farklılıkları bir tarafa bırakıp bir çatı altında bir araya gelmesi mümkün değil.
İslâm ümmetini bir binaya benzetirsek, vahdet onun çatısıdır. Binanın temellerini sağlam oluşturmadan, sütunlarını dikmeden, duvarlarını örmeden çatıyı kurmaya çalışırsak, çatı başımıza yıkılır.
İslâm ümmeti içinde vahdet, en son yapılacak iştir. Öncesinde Müslümanlar arasında diyaloglar ve ortak buluşma zeminleri oluşturulmalı. Bunu dahi becerememiş bir ümmet vahdeti nasıl oluşturabilir. Bütün gruplar, cemaatler kendi liderlerinin dışında hangi lider etrafında bir araya gelebilir? Bütün farklı mezhepler ve siyasi görüşler hangi mezhep ve siyasi görüş üzerine bir araya gelebilir? Bu manada vahdet, İslâm ümmeti için ulaşılmayacak derecede Kaf Dağı'nın arkasında.
Peki, küçük bir evet nasıl olabilir?
Ümmet, bir imam etrafında bir araya gelmiş bütün “İslâm Milleti”ne denir. Bugün bu, şahıs olarak bir imam etrafında mümkün mü? Yukarıda da değindiğim gibi, elbette hayır. Uzun vadede de çok zor.
Ancak bir şahs-ı manevi etrafında pekâla İslâm Milleti buluşabilir ve ümmet/vahdeti oluşturabilir. Bu şahs-ı manevi, Avrupa Birliği misali bir birlik ve bu birliğin sözleşmeleri olur. Ortak olarak oluşturulan bu sözleşmeler, bütün İslâm Milletini kapsar ve bütün ümmet için de bağlayıcı olur.
Farklı mezhep, siyasi görüş ve milletlerden oluşan Avrupa ülkeleri, bir şahs-ı manevi (AB Sözleşmeleri) etrafında bu manada vahdeti sağlamış. Bu, pekâla ümmet içinde de gerçekleştirilebilir. Yani vahdet için herkes aynı mezhep, meşrep, metot ve siyasi görüş üzerinde olmak zorunda değil.
Kısa vadede böyle bir vahdet gerçekleştirilebilir mi? Geçen yazımda da dediğim gibi; acılarımız üzerine bir medeniyet inşa etmek zorundayız ve bu konuda ümidim var.
Bu arada hiç olmazsa büyük vahdeti gerçekleştiremiyorsak da ortalığın toz duman olduğu bu zamanda bari küçük vahdet olan kendi vahdetimizi korumaya bakalım.