Van'da 23 Ekim 2011'de 604 kişinin ölümü, çok sayıda kişinin yaralanması ve binlerce binanın ağır hasar görmesiyle sonuçlanan 7,2 büyüklüğündeki depremin meydana getirdiği acı, aradan geçen 6 yıllık süreye rağmen hâlâ tazeliğini koruyor.
Depremde 100’üncü Yıl üniversitesi Veterinerlik Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisi kızı Ayşegül Arcagök’ü kaybeden Mehmet Arcagök (67), günlerinin acı ile geçtiğini belirtti.
Acılarının taze olduğunu dile getiren Arcagök, “Kızım Van 100’üncü Yıl üniversitesi Veterinerlik Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisiydi. Van depreminden bir ay önce kızım depremde yıkılan eve taşınmıştı. Bu taşındığı evin kirası 100 lira daha az olduğu için oraya taşınmıştı. Deprem olunca ailece hemen onun telefonunu aradık. Onu aradığımızda telefonuna cevap vermedi, o zaman anladım bir şeylerin olduğunu, içimden hissettim kızımın zor durumda olduğunu. Annem o zaman yatalak hastaydı, ben ona bakıyordum. Kızımdan haber alamıyorduk. Eşim ve çocuklarımı Van’a gönderdim. Kızım çöken binanın enkazından canlı çıkmış. Enkazdan çıkarıldığında ‘Üşüyorum üstümü örtün’ demiş. Onu enkazdan çıkarıp hastaneye götürmüşler, hastanede kalp masajı yapmışlar, yine de rahmete vardı. Onun vefatının ardından Van’dan cenazesini buraya getirerek defnettik. Kızım inşallah şehittir.” dedi.
“Doğumundan vefatına kadar kızımdan hiçbir sıkıntı görmedim”
Kızının çok merhametli biri olduğunu söyleyen Arcagök, “Kızım sürekli okuyacağını söylüyordu. Kızım çok merhametliydi, çok Salih biriydi. Ben bazen düşünüyorum. hiçbir hatasını bulamıyorum, belki bir hatasını bulurum da üzüntüm diner diye. Onun doğumundan vefatına kadar kendisinden hiçbir sıkıntı görmedim. Türkiye’de onun gibi 5 Saliha evlat belki yoktur. Hamdolsun Allah’a. Allah vermiş, o almış.” ifadelerini kullandı.
“Kızım gençti ve çok hayalleri vardı, hiçbir hayali gerçekleşmedi”
Evlat acısının çok zor olduğuna vurgu yapan Arcagök, sözlerine şöyle devam etti:
“Kızım Van’dayken annem yatalaktı, onu hastaneye götürürken çok üzülüyordum. Hastane çıkışında üzüntüden ağlıyordum. Bu sırada yanıma biri gelerek bana ne için ağladığımı sormuştu. Ona annem için ağladığımı söyleyince bana ‘Ağlama evlat acısı anne baba acısından daha acıdır’ diyerek tesellide bulundu. Demek ki bana tesellide bulunan adam evlat acısı yaşamıştı. Gerçekten de evlat acısı anne baba acısından daha acıdır. Çünkü kızım gençti ve çok hayalleri vardı, hiçbir hayali gerçekleşmedi. Onun hiçbir isteği yerine gelmedi ve çok sıkıntılı bir hayat yaşadı. Onun bu durumu bana ağır geliyor. İnsan evlat acısını unutamıyor, evlat acısı anne baba acısından daha acıdır. Bugün gücümü inancımdan alıyorum. Bugün isyan etmiyorsam inancımdandır. Bu herkes için geçerlidir. Memurluk hayatımda 7 çocuğa baktım hamdolsun şerefimizleyiz, başımız diktir. İnançlı olmam sebebiyle çok rahatım. İnançlı olmam, ailemin inançlı olması ve çocuklarım bana sabır veriyor.”
“Kızımın isminin bir yerde yaşatılmasını istiyorum”
Kızının okulda da sevilen biri olduğunu hatırlatan Arcagök, “Kızımın vefatından sonra bir ara kızımın adına okulda yurt kurulacağını duydum. Kurulup kurulmadığını bilmiyorum. Ben kızımın isminin 100’üncü Yıl Üniversitesi Veterinerlik Fakültesinde yaşamasını istiyorum. Kızımın okul arkadaşları o zaman kendi aralarında yardım toplamışlardı. Bana topladıkları bin 500 lira parayı PTT üzerinden gönderdiler. Ben o parayı almaya giderken çok acılıydım. O parayı aldığımda rastgele cebime koydum. O parayla kızımın mezarını yapacaktım ama o parayı da cebimden kapkaççılar çaldı. Ben herhangi bir yardım istemiyorum. Sadece kızımın isminin bir yerde yaşatılmasını istiyorum.” şeklinde konuştu.
“Dışarıda genç kızlar gözüme ilişiyor, onlarda kızımı görüyorum”
Bazen sokakta kızı yaşındaki öğrencileri gördüğünde duygulandığını ifade eden Arcagök, “Bazen sokakta, dışarıda genç kızlar gözüme ilişiyor, onlarda kızımı görüyorum. Onlara bakmamdan rahatsız olurlar diye pek fazla bakmıyorum ama onlar benim içimdeki acıyı bilmezler. Onların beni yanlış anlamasını istemiyorum. Yoksa ben hep bakmak isterim. Ben utanmasam üniversiteye giderim, kız öğrencileri seyretmek isterim. Kızımın hatırasını okuduğu okuldaki kız öğrencilerini seyrederek arıyorum. Gencin acısını gördüğüm için gençlere çok dua ediyorum. Müslüman gençlere çok duacıyım, canımı onlar için veririm.” diye konuştu.
Bir oğlunun FETÖ mağduru olup 20 yıldır cezaevinde olduğunu ifade eden Arcagök, hayalleri olan kızını depremde kaybetmekle bir daha yıkıldığını söyledi.
“Oğluma 30 günlük işkencelerin ardından gözü kapalı belge imzalatıldı”
Yaşadığı acıları gözyaşları eşliğinden anlatan Acılı Baba Arcagök, “Ben kızımı okuturken, oğlum Fahri de cezaevindeydi. Hem kızımı okutuyordum, hem oğluma cezaevine bakıyordum, hem de oğlumun ailesine bakıyordum. Ben oğlumu Marksist, Leninist, Ateist, PKK'lı olmasın diye camiye gönderdim. Ben çocuğumun camiye giden, Kur’an okuyup namaz kılan biri olması için hep nasihat ediyordum. Eğer ben oğlumu camiye göndermeseydim PKK’lı olur dağa çıkardı. O yıllarda Milli Güvenlik Kurulu toplanıp ‘İrtica PKK’dan daha tehlikelidir’ diyordu. Benim oğlum İslam’ı yaşasın diye ben onu camiye gönderdim. Oğlum 20 yıldır cezaevindedir. Oğlumun üstünde eylem de yoktu. O bir karıncayı incitmezdi. O dönemde FETÖ oğlumun üzerine geldi. Oğluma 30 günlük işkencelerin ardından gözü kapalı belge imzalatıldı. O dönemde hâkimlere bunu ifade ettik ama o söylediklerimiz o hâkimlerin bir kulağından girip diğer kulağından çıkıyordu. Allah’a şükürler olsun şimdi o hâkimler FETÖ’den cezaevindedir. Bu beni biraz rahatlatmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Biz 90’lı yılların kurbanıyız”
Yaşadıkları mağduriyetleri Cumhurbaşkanına gönderdiği mektupta yazarak anlattığını belirten Arcagök, “Benim oğlum 1997 yılından beri cezaevindedir. O zaman namaz kılan irticacı oluyordu. Bunu Cumhurbaşkanı bilmelidir ki biz 90’lı yılların kurbanıyız. Kendisi okuduğu bir şiir için cezaevine girmiştir. Lütfen o 90’lı yıllardaki mağdur olanlara bir kapı açılsın. Bu mağdur insanlara da bir şey tanıyın. Ergenekon ya da Balyoz davası gibi yeniden yargılanma yapılsın. Ben mağduriyetimi anlatan bir mektup cumhurbaşkanına yazdım bana bir cevap bile gelmedi.” dedi. (M. Hüseyin Temel – İLKHA)