Hani yumurta tokuştururduk ya ilkokul çağlarında, onun gibi diyorum. Kaynamış yumurtaların sivri uçlarını birbirine vururduk, kırılan yenilmiş kırılmayan da galip sayılırdı, hepsi bu kadar, zaten biraz sonra da yumurtalarımızı yerdik.
Bugün gelinen nokta aynen öyle, var mısınız bayram tokuşturmaya?
Benim sormama gerek yok, zaten mesele o noktaya gelmiş durumda.
İsterseniz şöyle bir bakın, bir takım önemli günler bayram kabul edilmiş ve her kesim birini veya bir kaçını sahiplenmiş, üzerlerine tescillemiş.
Toplumun tamamına yakınının kabullendiği Ramazan ve Kurban bayramlarını bu tokuşturmanın dışında tutuyorum.
Tokuşturulanlar, yani herkesin kendisine göre kutladığı 19 Mayıs, 23 Nisan, 29 Ekim, 30 Ağustos, sonraları 1 Mayıs günleri.
Bunların dışında resmi tatil olmasa da kutlanan 29 Mayıs İstanbul’un fethi, 26 Ağustos Malazgirt, Nevruz ayrı ayrı kesimlerin öne çıkarttıkları günlerdir.
Bu arada bir de ardı arkası gelmeyen, daha ziyade tüketime yönelik özel günler var ki, sayılarını bilemiyoruz.
Bu kutlamalar münasebetiyle koskoca insanların çocukların yumurta tokuşturdukları gibi basitleştiklerini tebessümle izliyoruz.
Hatta sırf birilerinin ısrarla sahiplenmelerinden dolayı ötekilerin uzak durduğu kutlamaları hepimiz görüyoruz.
Özellikle yakın zamanlara kadar toplumun büyük bir kesimi için bir matem günü, bir avuç Kemalist için sevinç günü olan 27 Mayıs Bayramını(!) bu millet hiç unutamaz.
Bu kadar farklı anlaşılmasa da; en azından toplumun bir kesiminin; “bugün bizim günümüzdür, bu bayram bizim bayramımızdır” dediği, öte yandan “bu bayram bizim bayramımız değildir” dediği çoktur.
Sözü şuraya getirmek istiyorum; bu bayramların ve kutlamaların ülke insanını bir araya getiremediğini, her kesimin kendisini teselli ettiği günler olduğunu hatta bir anlamda ayrılıkları derinleştirdiğini görüyoruz.
Gerçek bayramlar ve anma günleri; Allah’ın bizim üzerimizdeki nimetlerini hatırlayıp teşekkür etme günleri olmalı değil midir?