Vasat kelimesine yüklenilen olumsuz anlam bu kavramı her ne kadar sevimsizleştirmişse de işin aslı öyle değildir. Vasat’a “beklentinin altında”, “durumu idare etme” anlamında düşük anlamlar yüklenilmiştir çoğu zaman. Günlük kullanımda da bir durumun yetersizliğini ifade etmek için “vasat”, “çok vasat” ifadelerini kullanırız. Yani kelimeye “kötü, iyinin altı, beklentiyi karşılamayan” anlamları yüklenmiştir. Aslında bu kullanım kelimeyi aslî manasından koparmış olup; “ortalama, iki şeyin ortası” şeklindeki gerçek manasını unutturmuştur.
Gençlik yıllarımda vasat olmayı zaafiyet telakki eder, vasatı çok yadırgardım. Hatta ayıplardım. Vasat olmayı pasiflik, kolaycılık kabul ederdim. Hareketli, canlı ve heyecanlıydık. Kabımıza sığmazdık. Değişim ve dönüşüm için çok net ve çok keskin olmak lazımdı kanaatimizce. İslam’ı tahrif ve tahrip gayretleri zirve yapmış, mücadele o derece şiddetli olmalıydı. İslam beldeleri işgal edilmiş, herkese çatıp çatışmak gerekirdi!
Duyma görme yetiniz çok bulanıklaşır bu zamanlarda. Hissetme, anlama kabiliyetiniz dumura uğrar. Ruhunuz, kalbiniz ve aklınız daraldıkça daralır. Bundan dünya kadar “algı” devşirir karşıtlarınız. Avuç ovuştururlar. Eleştirirken içten içe bir hoşnutluk da görürüsün bu kalıpsızlardan. Vasat alanın dışına itmek için uğraşıp dururlar. Bugün Batı’nın emek harcadığı yegâne alan budur. Aşırılık ve pasifliklerimizin ikisini de besler; yeri geldiğinde de gah havuç gösterir gah sopa…
Sinir uçlarınızla oynarlar. Tahrik ederler, tahrip ederler, tahkir ederler. Yeter ki kabarmış bir öfke bulsunlar. Yeter ki minderin dışına çıkarsınlar sizi. Kabarmış öfkeler, sıkılmış yumruklar köpük gibi kabarır ama ömrü kısa olur. Sonra telafisi zor tahribatlar yaşanır. On yıllarca düzeltemezsiniz bu iş görmemiş kabarmış öfke köpüğünün yıprattığı alanları.
Gençlik heyecanı zamanın çılgın ruhuyla da birleşince ortaya “kızılca kıyamet” bir bilinç dünyası çıkmıştı. Aslında kendi içimizde bir fırtınaydı bu. Dış dünyanın içimizde kopan bu fırtınalardan pek haberi de yoktu. Arada bir kapıyı aralayacak olsak veya onlar dışardan aralamaya çalışsa bile içeriden dışarıya esen fırtınadan ürkenler bir daha bu kapıya yanaşmazlardı.
İslam’ı bir kare gibi düşünürsek vasat; bu karenin içinde dört kenarına teğet değecek şekilde çizilen en geniş dairedir. Dairenin(vasatın) dışında fakat karenin içinde kalan köşegen alanlar karenin içi olmakla birlikte “uç” ve dar alanlardır. Buralar vasatın dışıdır ve burada hareket oldukça zordur. Oysa dairenin içi geniş ve dingindir. Oldukça geniş bir alanda hareket etmenin kolaylığı vardır. Hareket rahatlığı beraberinde dinginliği de getirmiştir. Vasat dairesini makul/yeterli bulmayıp dışına çıkanlar ya geniş alan bulmak için karenin dışına çıkarlar ki bu çok tehlikeli bir serüven olur. Orada tamamen sınırsız bir boşlukta debelenip dururlar. Üstelik bunu sınırsız bir özgürlük alanı olarak telakki ederler. Sonra içine düştükleri uzay boşluğunu sınırsız özgürlük alanı olarak tanıtır; önce kendilerini hapsettikleri sonra içinden çıktıkları vasat dairenin dışındaki daracık alanı da İslam diye karalarlar bu tür adamlar ve akımlar. Bu yetersizliklerini ve yaşanmışlıklarını İslam’a mal ederler. “Ben yaşadım biliyorum” hezeyanlarını da kanıt olarak gösterirler. Bunun üzerine günümüzde kimi kötü niyetliler de bu yanlış yaşanmışlıkları ve “çıkmışlıkları” örnek göstererek İslam’ı karalarlar. İslam, geniş vasat dairesinin dışında kalan karenin köşegenlerinin fotoğrafı üzerinden anlaşılsın istiyorlar. Maalesef buna malzeme verenler de olmuyor değil. Kitlelerin algılarını bu dar alan üzerinden şekillendiriyorlar. Ya da karenin içinde ama dairenin dışındaki dar alanda hayatı kendilerine de başkasına da daraltan “uç” kesimler olarak marjinal darlığa mahkum olurlar. Vasat; Allah’ın yaratılış kodlarının örtüştüğü en makul ve en geniş aralıktır.
İdealist bireyler olabilir ama topyekûn idealist bir toplum inşa etmek mümkün değildir. Değişim ve dönüşümler için de kitlelere ihtiyaç vardır. Kitleleri de ancak vasat çizgide harekete geçirebilirsiniz. Merhum Şehid Mutahhari “Devrim için milyonlara ihtiyaç vardır. Oysa her çaba ancak beş-on bin idealist ortaya çıkarır. Bu da devrim için yetmez” diyerek vasat bir topluluğun gerekliliğine de vurgu yapmıştır aynı zamanda. Vasatın dışına çıkan orada agresifleşir. Darlık asabi kılar. İfrat-tefrite kaçar kişi, o daracık dünyanın dışındaki yeri de red eder. Oraya davette başarısız olur. Çünkü davet ettiği alan çok dar ve sıkıcıdır. İnsanların çoğu ürker, kaçar o davetten. Çünkü fıtrat geniş vasat dairede yaşamak üzere formatlanmış. Bundan “gevşeklik” anlaşılmamalı tabi. Yaşanabilecek her güzellik, elde edilebilecek her başarı, çıkılabilecek her zirve vasat dairede mümkündür. Yani yemeden içmeye, israftan infaka, savaştan barışa, sevgiden nefrete… hayatın her alanında dengenin adıdır vasat.
Ötekini anlama, yaklaşma ve bütünleşmenin yegâne sahasıdır vasat alan. Her türlü habis fiili de potasında eritme ve düzeltmenin yegane yoludur vasat çizgi. Müsamaha, hoş görme değildir; anlama ve düzeltme kabiliyetidir. Bu da ancak vasat bir anlayışta olur. Kırmadan, incitmeden, ürkütmeden dairenin içine alabilme salahiyetidir ve kabiliyetidir vasat bakış. “Siz insanlığa, Rasul’de size şahitlik etsin diye sizi vasat bir ümmet kıldık (bakara-143)” ifadesinden bir hafiflik asla üretilemez. İnsanlığın tamamını kucaklamanın(şahitlik etmenin), onlara ulaşabilmenin yegane yolu vasat olmaktır. Aşırılık veya gevşeklik asla böyle bir amaca hizmet etmez ve etrafınızdan kaçıp giderler. Vasat olma ile insan fıtratına uygun en geniş alan kast edilmiştir. Zaten aşırılıklar popüler kültür gibi günübirlik tüketilebilen örfe, adete, inanca, geleneğe, kültüre bir değer katmayan tutum, söylem ve eylemlerdir. Aşırılık dairenin dışında kalan karenin iki üst köşesi ise; miskinlik ve tembellik de dairenin dışında kalan karenin iki alt köşesi olsa gerek.
Vasat savaşmayı da oturmayı da içinde barındırır. Ancak bunlar daimi ve gerekli bir hal olmaz/olamaz. Daimi bir hal alması durumunda ifrat- tefrit alanına girilmiş olur ki bu alan vasatın geniş alanının dışındaki “daimi agresif” veya “daimi durağan” bir hal ortaya çıkarır ki bu, İslam’ın vasat anlayışıyla bağdaşmadığı gibi toplumsal olarak da sürdürülebilir bir hal olma özelliği taşımaz.
Bu manada Kur’an ve sünneti bağlamından ve maksadından kopararak oldukça dar alana hapseden mana ve yorumlar üretmek bizatihi Allah’ın çizdiği geniş daireye halel getirmek olur ki bu asla Allah’ın ve Resulünün rıza göstereceği bir tutum değildir. “Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız” buyruğunun bizatihi kendisi yol göstericilerin önüne vicdana bağlı olmak kaidesiyle uçsuz bucaksız bir genişlik tanımıştır. Kolaylık adına yapılacak her ıslahat maslahattır ve haktır. Ümmeti dingin, dizgin fakat engin sahaya çekmek elzemdir ve önemli bir vazifedir. Günün kargaşa ve dağdağalarına yenik düşmemeli. Hayatın her alanını vasat dengeye oturtmak lazım. Dünya çok hızlı döndüğü halde denge ve dinginlik sarsmıyor ve hissettirmiyor. Bu dengede ve vasatta olma dileğiyle
Mehmet Gülsever