Ölçülü, dengeli, uyumlu ve hayırlı ümmet anlamında olan "vasat ümmet", tüm Müslümanların ortak özelliği ve kimliğidir. Vasat, gerek ibadetlerde ve gerekse adetlerde olsun ifrat ve tefritin ortası olan itidaldir. Harcamakta vasat, cimrilik ile savurganlığın ortası olan cömertliktir. İlişkilerde vasat, hayır ve şer bakımından övülme ve yerilmelerin aşırılığından kaçınarak müminler arasında olması gereken merhamet ve şefkatle yaklaşma adabı ve ahlakıdır.
Kur`an-ı Kerim`de, bu kavramın tanımı şöyle yapılmaktadır: "Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanlar üzerinde şahitler olasınız ve peygamber de sizin üzerinizde şahit olsun." (Bakara, 143)
Yani "sizi Yahudiler gibi dünyayı (maddeyi) fazladan önemseyip kutsamayan, Hristiyanlar gibi de dünyayı lanetlik görerek tamamen gözden çıkarmayan dengeli ve itidalli bir ümmet kıldık ki, insanlara örnek olasınız ve peygamber de sizin üzerinizde şahit olarak yegâne örneğiniz olsun."
Vasat ümmetin amacı; insanlar için daha hayırlı, daha adil, daha dengeli ve istikamet üzere bir hayat inşa etmektir. İslam ifrat ve tefriti kabul etmeyen vasat dinidir. Bu ümmet adetlerde olduğu gibi ibadetlerde de orta yolu takip eden mutedil bir ümmettir. İstenilen şeyden daha fazlasını yapmak ifrat, daha azını yapmak ise tefrittir.
İslam'dan önceki semavi dinler olan Yahudilik de Hristiyanlık da vasatı kaçırmış, itidalden sapmışlardır. Yahudiler dünyayı aşırı sevdikleri ve maddeyi, parayı taparcasına önemsedikleri için kapitalist düşüncenin doğmasına neden olurken, Hristiyanlar da: "dünya bir cifedir(leştir), onun talipleri ise köpeklerdir" deyip dünyayı aşırı derecede kötüleyip dengeyi bozarak komünizmin doğmasına zemin hazırlamıştır.
İşin özü, dünyevi olarak ifratın ucu kapitalizme dayanırken, tefritin ucu da materyalizme, komünizme dayanmaktadır. Sonuçta her ikisi de adaletsiz, dengesiz ve insanlık düşmanıdır. Zira madde ile mana eşit olunca ancak adalet tecelli eder. Bunlardan birinin geri kalması veya fazla ileri gitmesi hayat dengesini bozar, zulme, kasavete ve adaletsizliğe yol açar.
İfrat ve tefritin zirve yaptığı, aşırılığın iyice belirginleştiği, kin ve nefretin haddinden fazla arttığı günümüzde Müslümanlar, tarihlerinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Kardeş olmaları ve birbirlerine karşı merhamet ve muhabbet beslemeleri gereken Müslümanların farklı mezhep, meşrep ve akımları arasındaki kin, nefret ve düşmanlıkların yaygınlaşması son derece esef vericidir. Bütün bunlar, İslam`ın ruhunu kavrayamama ve itidalden kopmanın neticesidir.
Günümüzde Müslümanların önceliklerinden biri olarak Allah'u Teâlâ`nın Kur`an–ı Kerim`de çerçevesini belirlediği itidale dönmeleridir. İtidal sınırlarının aşılmasıyla İslami sınırlar aşılmakta, fert ve toplum bazında beklenmeyen tutum ve davranışlar alışkanlık halini almakta ve onarılması güç zorluklara, sıkıntılara yol açmaktadır.
Şu hâlde; inançta, ibadette kısaca dünya ve ahiret işlerimizin tamamında aşırıya kaçmadan daima itidali ölçü almalıyız. Fıtratın gereği olarak ne dünya için ahireti ne de ahiret için dünyayı terk edebiliriz. Allah`ın azabından korktuğumuz gibi, rahmetinden de -ne kadar günahkâr olursak olalım- ümidimizi kesmemeliyiz. Harcamalarımızda aşırıya gidip savurganlıktan sakınmamız gerektiği gibi, cimrilik edip hayır yolunda infak etmekten de geri durmamalıyız. Müminlere karşı merhametli, şefkatli olmalı, öfkemizi kafirlere ve zalimlere ayırmalıyız.
Davranışlarımızda ve konuşmalarımızda aşırılıktan uzak durmalı; nerede, niçin, ne zaman ve nasıl davranacağımızı iyi düşünmeli ve pişman olacağımız aşırı hal ve hareketler içerisine girmemeliyiz. Konuşulması gereken yerde konuşmalı, susulması gereken yerde ise susmasını bilmeliyiz. Yanlışını gördüğümüz bir Müslüman kardeşimizi düzeltmek için uygun bir üslupla uyarıp eleştirebiliriz, ancak kırıcı olmak, hakaret kelimesi kullanmak ve ehli imanı tekfir etmekten son derece sakınmalıyız. Rabbim ayaklarımızı sıratı müstakim üzere sabit kılanlardan eylesin. Âmin.