İfrat ve tefritin zirve yaptığı, aşırılığın iyice belirginleştiği, kin ve nefretin haddinden fazla arttığı günümüzde İslam ümmeti tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor. Kardeş olmaları ve birbirlerine karşı muhabbet beslemeleri gereken Müslümanların farklı meşrep ve akımları arasındaki kin, nefret ve düşmanlıkların kökeninde İslam’ın ruhunu kavrayamama ve itidalden kopmanın bulunduğu söylense mübalağa yapılmış olmaz. Önemine binaen bu haftaki yazımızda vasat yol ve itidal üzerinde durmaya çalışacağız.
Günümüzde Müslümanların önceliklerinden biri Allah Teâlâ’nın Kur’an–ı Kerim’de çerçevesini çizdiği itidale dönüştür. İtidal sınırlarının aşılmasıyla İslami sınırlar aşılmakta, fert ve toplum bazında beklenmeyen tutum ve davranışlar onarılması güç zararlara yol açmaktadır.
Kur’an–ı Kerim’de itidal ve vasat yol, dosdoğru yol olarak tarif edilir. Ayette Hz. Musa (as)’ın dilinden bu arzu ifade edilmekte ve vasat yol hidayet yolu olarak nitelendirilmektedir. Ayrıca Hz. İbrahim (as) Hanif dinini itidal ve vasat olarak nitelendirmektedir.
Allah Teâla, özel bir asalete sahip olan İbrahimi dinin özellikleri için şunları buyurmaktadır: “İbrahim; ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat o, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman idi; müşriklerden de değildi. “ (Al–i İmran 67)
Oysa birer semavi din olan Hıristiyanlık ve Yahudiliğin en belirgin özellikleri ifrat ve tefrite duçar olmalarıdır. Oysa İbrahimi din olan İslam, ifrat ve tefritten uzak, vasat yol üzeredir.
Allah Teâlâ, İslam ümmetini vasat ve en hayırlı ümmet olarak vasıflandırmaktadır:
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız. “ (Al–i İmran 110)
Müslümanların hayatları bütünüyle itidal üzeredir. İfrat ve tefritle işleri yoktur:
“İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl’ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık…” (Bakara 143)
Kur’an–ı Kerim, Müslümanları vasat ümmet olarak nitelendirir. Ne işlerinde aşırıya kaçarlar ne de eksik bırakırlar. Söylemde, eylemde ve hatta yaşamın bütün alanlarında itidale riayet ederler. İbadetlerinde de ifrat ve tefritten uzak dururlar. Adımlarını sağlam atar, yumuşakça kaldırmayı bilirler. Allah Teâla’ya ibadette aşırılığa kaçmaz, vasat yol tutarlar. Kendilerini sıkıntıya sokmaktan kaçınırlar.
Hz. Resul–i Ekrem Aleyhisselatu Vesselam’in de itidal üzerinde ciddiyetle durduğu görülmektedir:
Resûlullah Aleyhissalatu Vesselam şöyle buyurmaktadır: “İşlerin en hayırlısı orta ve itidal üzere olanıdır” (El Mekasid’ul Hasene)
Yine Resûlullah Aleyhissalatu Vesselam buyurdular ki: “(Ey mü’minler! Amel ve ibadetlerinizi) itidal üzere yapın, ifrattan kaçının. Zira sizden hiç kimseyi (ateşten) ameli kurtaracak değildir. “ (Kütüb–i Sitte)
İtidal, hayatın bir bölümünü değil, tümünü kapsamalıdır. Düşünce, söz ve eylemlerde itidal esas olmalıdır.
Düşüncede İtidal; İnsanın karar alma ve harekete geçme kaynağı düşüncedir. Düşünce ve fikirde itidal olursa, hareketler de itidal üzere olacaktır. Ancak düşünce itidali bulunmayan bir hastalığa yakalanırsa, insanın fiilleri de ifrat ve tefrit afetine duçar olacak ve denge kaybolacaktır.
Vasat yol, var olan bütün yolların arasından tek olarak ayrılan tevhid yolu yani sırat–ı müstakimdir. Bütün muvahhitlerin birleştiği, yani Müslümanı hedefe ulaştıran tek yoldur.
Eylemde İtidal; adil ve insaf dairesinde hareket mutedil düşüncenin neticesidir. Mü’minler, fikir ve akidelerini Kur’an’a göre düzenlemekle, hareketlerine itidal üzere bir şekil kazandırırlar. Artık ifrat ve tefritle işleri yoktur. Ayet–i kerimeler ve hadis–i şerifler Müslümanları, ferdi ve toplumsal işlerini hak ve itidal üzere düzenlemeye çağırır.
Yeme ve içmede itidal; insan aklı, yaşayan her canlının ihtiyacı kadar yiyeceklerden faydalanmasına hükmeder. Aynı şekilde yiyecekte her türlü ifrat ve tefrit zararlıdır. Zira Kur’an–ı Kerim şöyle buyurmaktadır: “Yiyiniz, içiniz ancak israf etmeyiniz…” (A’raf 31) İnsanın haddinden fazla yemesi yani itidal sınırını aşması bedeninde rahatsızlıklara yol açar ve sıkıntılara sebebiyet verir.
İş ve İbadet; İnsan iki boyutlu bir varlıktır. Müslümanlar, bedensel ve ruhsal ihtiyaçlarını meşru ve makul yollardan temin ederler. Bedenin maddi ihtiyaçlarına dikkat eder, ruhun eğitilmesi ve geliştirilmesi için çalışır ve ahiretlerini de göz önünde bulundurur. Dünya ve ahiret dengesini korumakla sorumlu Müslümanlar her biri için gerekli zamanı ayırırlar. Dünya hayatlarını sade ve onurlu bir şekilde düzenlerler. Büyük bir şevkle ibadetle yönelir, ahirete hazırlıktan da geri durmazlar. Birinin diğerine feda edilmesi olan ifrat ve tefrit bataklığından uzak dururlar.
Yukarıda geçtiği gibi Allah Teâlâ, mutedil olmayı isterken her türlü aşırılıktan men eder:
“…Çünkü Allah Teâlâ her türlü aşırılığı yasaklamaktadır: Sakın aşırı gitmeyin, çünkü Allah aşırıları sevmez. “ (Bakara 190)