İslam Ümmeti, Allah'ın fazlıyla "Vasat Ümmet" kılınmıştır. Vasat; dengenin kurulduğu yerde tutunabilme vasıf ve kabiliyetidir. Vasat; orta yerde durarak sağında ve solunda bulunan uçların arasında ve ortasında dengeleyici olabilme maharetidir. Bu nedenle araca "vasıta" denildiği gibi arabulucuya da "vasıta" adı verilir.
Yere paralel tutulan ve iki ucunda farklı ağırlıkta iki cisim bulunan bir çubuğun denge noktası; tam ortasında değil, diğerine nispetle daha ağır olan cisme yakın bir yerde bulunur. Buradan anlıyoruz ki vasat olmak her zaman tam ortada yer almak değildir. Bilakis dengenin sağlandığı noktayı bulup orada ağırlığını koymaktır. Dengenin daha ağır olan cihete yakın bir noktada kurulması ağırlığı olan yön için bir iltimas, bir ayrıcalık değildir. Eğer o ağırlık salih ise ona yakın durmak zarar vermez. Şayet bahsi geçen ağırlık kötü ise ona yakın durmakla hafif olanın aleyhinde bir durumun oluşması engellenmiş olur. Çünkü denge noktası ağır olan tarafa pek yakın olduğundan bu durumda ilgili tarafın hareket alanı, görüş mesafesi kısıtlanmış olur. Bu manada Ümmet, sadece ortada yer aldığı için değil, ağırlığını nereye koyacağını bilerek dengeyi sağladığı için "vasat ümmet" vasfına sahiptir. Bu istisnai vasfıyla İslam Ümmeti; her türlü ihtilafı, çelişkiyi, dengesizliği izale edebilecek yegâne güç, en sağlam ve en emin vasıtadır. Kim ne derse desin en nihayet denge, ağırlıklarını koyacakları yerde oluşur. Sözlerini söyleyecekleri noktada tahakkuk eder.
Dikkat edilirse vasat kelimesinin içinde, tam ortada "sin" harfi yer almaktadır. Kelime içinde bulunduğu makama ve manaya uygun olarak sin harfinin acaip bir durumu söz konusudur. Malum sin harfi; dişli, inişli çıkışlı, çok engebeli ve dalgalı bir harftir. Bu da "vasat" olmanın binaenaleyh "vasıta" olmanın zorluğunu ifade eder. Demek ki, vasat olmak her türlü sıkıntıya rağmen denge noktasında durabilmektir. Vasat olmak; sinin engebeli, dalgalı zemininde vasıtayı emin ve ehil şekilde kullanarak arayı bulmaktır. Sin; dalgalı deniz, engebeli zemin, fırtınalı atmosferdir. Vasat vasfına sahip olmayan yapı, böyle bir zeminde, bu atmosferde vasıtayı sevk edemez, dolayısıyla vasıta olma görevini de ifa edemez.
Müslümanlar dünyanın vasat yani adil, dengeli, makul tek gücüdür. Dolayısıyla Müslümanlar, her türlü sorunun çözümünde vasıta olabilecek kapasiteye ve kabiliyete sahip tek mercidir. Onlar hem araçtır hem de arabulucudur. Onlar nereye ağırlıklarını koyacaklarını bilir ve ağırlıklarını koydukları noktada Allah'ın izniyle işler yoluna girer, meseleler hallolur. Çünkü Müslümanlar "Hamiyetçi" değil "Himayecidir." Yani bir hakkın müdafaası için hamiyetle(asabi bir hararetle) değil; insanlığı, adaleti, hakkı himaye etme anlayışıyla hareket eder. Herkes hamiyetle aşırı ve kontrolsüz bir sinirle hareket ederken Müslüman, hayatı ve değerleri korur.
Vasat (üstün) vasıfları, vasıta olma hedefleriyle Müslümanlar herkese diliyle hitap etmelidir. Dil, sadece o dili konuşabilmek değildir. Bunun yanında o dili konuşanların psikolojisini, kültürünü ve tarihini bilmektir. Ağırlık sahibi Müslümanların ağırlıklarını koyacakları bir dönem başlıyor. Yatay olarak denge noktasını belirleyip oraya ağırlığını koyacak, bu hususta istikrarlı ve istikametli hareket edebilecek İslam erleri - Allah'a çok şükür- mevcuttur ve dolayısıyla Müslümanların hayra vasıta olan en hayırlı ümmet olduğu hakikatinin zuhur edeceği günler çok yakındır.