Bir seçimi daha geride bıraktık. Ama sonuç bazı şeylerin ve kişilerin de sonu olabilir. Çünkü Ak Parti’nin çeyrek asırdan beridir (Refah Partisi Dönemi de dâhil) idare ettiği başkent Ankara’nın CHP’ye geçmesi ve başkentler başkenti İstanbul’un da sonucunun hala tartışılıyor olması, bunun bariz işaretidir. Hangi taraf bu şartlardan doğru sonuçlar çıkarırsa, hem kayıplarını telafi etme ve hem de daha güçlü olma imkânları elde edeceği şüphesizdir.
Kim ne derse desin, bana göre demokrasinin bu yanı çok iyidir. Çünkü idarecini kendin seçiyorsun ve memnun kalmadığında da yerine başkasını seçiyorsun. Tabii, demokrasi gerçekten toplumun yararına kullanılan bir araç olduğu sürece bu böyledir. Hala demokrasinin ne olduğu konusunda bir uzlaşma sağlanamadığı için, onu bir bütün olarak “iyi” veya “kötü” olarak tanımlamak yanlış olur. Ama dediğim gibi, sadece insanların kendi özgür iradeleriyle kendi yöneticilerini seçmelerinin bir aracı olması bile iyi bir şeydir. Öte yandan şu da bir gerçektir ki, demokrasinin tanımı da uygulaması da ülkeden ülkeye değişiklik arz etmektedir. Örneğin, güçlü ülkeler hem kendi demokrasilerini kurarlar ve hem de zayıf ülkelerin demokrasilerini. Zayıf ülkelerin demokrasileri de kendileri gibi zayıf ve güdük olduğu için, kendilerini daha müreffeh bir yöne doğru götürmek yerine, onlara adeta ayak bağı olur.
Demokrasinin bir araç olarak oturduğu ülkelerde, idareciler işlerini yaparken, bunu görev sorumluluğuyla yaparlar. Ancak Türkiye gibi ülkelerde emanete ne kadar riayet ettikleri bir yana, asıl işlerini bir lütuf gibi sabah akşam başa kakmaktan geri durmazlar.
Yaşıtlarımız bilirler, bir zamanlar demokrasinin İslam ile örtüşüp örtüşmediği tartışmaları vardı Müslümanlar arasında. Bana göre, bu, demokrasiye nasıl bakıldığına, demokrasinin nasıl görüldüğüne ve nasıl kullanıldığına göre değişir. Müslümanlar olarak dikkat etmemiz gereken nokta, demokrasi aracının ve buna bağlı olarak yapılan yasaların inancımızla örtüşüp örtüşmediğidir.
Neyse, tekrar seçim sonuçlarına gelelim…
Sizleri bilmem, ama beni en çok etkileyen, daha doğrusu candan üzen şey, HDP Eş Başkanı Sayın Pervin Buldan’ın şu değerlendirmesi oldu: “Türkiye genelinde seçimin kazananı ve istediği zaman da kaybettireni HDP olmuştur.”
Bakıyoruz, HDP kime kazandırmış? CHP’ye! Kime kaybettirmiş? Ak Parti’ye! Peki, Kürtlerin burada kârı ne? Bu ihanete uğrayan Kürtler bu sorunun cevabını düşünedursunlar, biz HDP’nin kazandırdığı CHP ile kaybettirdiği Ak Parti’nin Kürt siciline bir göz atalım:
Geçenlerde de söylediğimiz gibi, CHP; Kürtleri inkâr politikalarının mimarı, Kürtlere yönelik katliamların, idamların, sürgünlerin, faili meçhullerin ve daha nice zulümlerin faili. Üstüne üstlük bu zihniyetten milim şaşmamış ve elinden gelirse, bugün de aynısını yapar. Çünkü yaptıklarının yanlış olduğuna dair bir özür beyanı olmamıştır. Peki, 31 Mart’ta CHP’ye kazandıran HDP, Ak Parti’nin Kürtler için attığı olumlu adımlara karşılık ne yaptı? CHP gibi karşı koyup, kendi yöntemleriyle sabote etmedi mi? Örneğin, CHP, Ak Parti’nin başlattığı çözüm sürecini ihanet olarak tanımladığı ve yetkilileri yüce divanda yargılamakla tehdit ettiğinde, HDP de PKK ile birlikte başka eylemlerin içinde oldu. Ak Parti’nin devletin inkâr politikalarını resmiyette sona erdirmesine, bazı üniversitelerde Kürtçe bölümleri açtırmasına, TRT Kürdi’ye ve MEB müfredatına Kürtçeyi de koymasına CHP kadar HDP de yine kendi yöntemleriyle karşı olageldi.
Daha önce Kürtlerin iradesini yüzlerce Kürt ile birlikte çukurlara gömmeleri yetmemiş gibi, Buldan şimdi de Kürtlerin gözlerinin içine baka baka, Kürtlerin iradelerini kimlere karşı nasıl kullandıklarını anlatıyor ve bunu da bir kazanç olarak görüyor.
Demek benzer ihanetler daha önce de vardı ki, atalarımız şöyle demişlerdir: “Kurd çuyê desta ne.” Yani, “Kürtler eldeki sopalardır.” Her defasında birileri Kürtleri bir sopa gibi kullanmıştır ve kullanmaktadır. Ama Kürtler de sürekli olarak kandırılmışlıklarına veya diğer mağduriyetlerine ağlayacaklarına, artık yükümlülüklerini kuşanmalılar. Aksi halde bundan sonra da kırılanlar, vurulanlar, dövülenler, sürgün edilenler ve arşı alayı kaplayan feryatlarına rağmen inkâr edilenler yine kendileri olurlar.
İnancım o ki, diğerlerinin Kürtleri hakkıyla içselleştirememelerinin de etkisiyle HDP’ye yönelen ve amaçları daha hakça bir Türkiye olan seçmenler bunun hesabını soracaklardır. Sadece HDP’ye oy verenler değil, hak, adalet, barış ve güven gibi değerlerden yana olan herkes, bulundukları her platformda Temelli’lerin ve Buldan’ların yüzüne, “Kürtlere yönelik katliamların biricik faili olan CHP’ye kazandırmanın Kürtlere olan getirisinin ne olduğunu” haykıracaklardır. Nitekim bunun işaretleri görüldü bile. Örneğin, Van Ekspres’te Naif Yaşar bu gerçeği görüp haykıranlardandır… Bunu yapmadığınız sürece, ne irademizi koruyabiliriz ve ne de çocuklarımızın birer, üçer, beşer, onar ve bazen de ellişer ve yüzer olarak malum Dahaklara kurban edilmesinin önüne geçebiliriz.