İnsanoğlu, bilim ve teknolojide her gün yeni aşamalar kat ederken belirli aralıklarla ortaya çıkan küçücük virüsler karşısında düştüğü acziyet ibretlik bir durumdur.
Kibir ve böbürlenmenin, sultacı yaklaşımların, küreselleşen sömürü düzeninin yıkılmaz kalelere dönüştüğünün sanıldığı zamanlarda “Canlı” bile tam olarak kabul edilmeyen virüsler adeta insanoğlunu terbiye edici, had bildirici birer faktör olarak sahneye çıkmaktadır. Dünyadaki bilim çevreleri şu anda malum “Korona” ile baş edebilmek için aşı ve ilaç çalışmalarına odaklanmış haldedir. Eninde sonunda koronaya has çözümler de geliştirilir. Ancak insanı, doğayı ve doğadaki canlı-cansız dengesini bozucu faaliyetlere odaklanmış insanoğlunun yakasına her seferinde başka türlü belaların yapışmayacağının hiçbir garantisi yok maalesef.
Bilim ve teknikte, kültür ve sanatta insanoğlu şu zamanda zirveye tırmanmışken, ayet-i kerimenin işaret ettiği dengeyi, nizamı, mizanı değiştirmek için adeta çırpınmaktadır. Denge bozucu faaliyetlerini artırdıkça, Kızılderili Şef Seattle’nin deyimiyle “Beyaz adam kendi çöplüğünde boğulmakla” karşı karşıya kalmaktadır.
İnsanoğlu, mevcut düzen bozuculuğunu iki koldan yürütmektedir.
Birincisi; “Biz de açık seçik mucizeler olmak üzere onların üzerine tufan, çekirge, haşarat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim olmakta direndiler.”
İkincisi; “O, her şeyi yaratmış ve bir ön tasarıya göre düzenlemiştir.”
Etkilerinin ne tür sonuçlar doğuracağı üzerine tartışmalar yaşanırken, mevcut koronavirüsünün yol açacağı ekonomik, sosyal ve siyasal sonuçlar üzerine tüyler ürpertici görüşler ileri sürülmektedir.
Geçmişte yeryüzü sultacılarını tufanlarla, çekirge, kurbağa ve bilumum haşeratla aciz bırakan ilahi güç, zulüm ve tuğyanda Firavun’u fersah fersah geride bırakan çağdaş emsallerinden bir virüsü mü esirgeyecek?
Topal bir sivrisinek ile zulmün sembollerinden birini murdar ettirerek heybetli iktidarını yerin dibine batıran ilahi güç, küresel aktör terminatörlüğüne kapılıp milyonlarca insanı bir çırpıda ateşlere atan hunharlara ne diye acısın ki?!
Allah-u Teala şüphesiz ki kainatı ve içindeki canlı cansız tüm varlıkları belli bir denge üzerine yaratmıştır. Dengeyi bozucu her faaliyet, birer musibet olarak insanlığa yansımaktadır. Bu musibetlerin doğal veya yapay sebeplerden kaynaklanması arasında hiçbir fark yoktur. Hatta doğal felaketler bile oturtulan dengenin korunmasının bir sonucudur.
Gel gör ki insanlığı ifsad eden beşeri güçler, insanoğlunun emrine musahhar kılınan doğal dengeyi de ifsad etmeye yönelmiştir.
Şef Seattle’nin 1854’te Amerikan başkanına yazdığı şu satırlar, “Beyaz Adam”ın gözündeki yıkıcı ve denge bozucu hırsı daha o dönemde fark ettiğini göstermiştir:
“Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları, sadece eğlenmek için. Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada insan ruhu yalnızlık duygusundan ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin arasında bir bağ vardır.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.”
Ne tuhaf bir durum!
Virüs olayı, insanoğlu için adeta “Varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcına” dönüşmüş durumdadır.