Kısa bir aradan sonra tekrar huzurlarınızdayız. Merak edip de arayan okurlarımıza teşekkür ediyorum. Malum, gündem yine yoğun ve yine “normalleşme” yorumları bir birini takip ediyor. Hatırlarsınız, 4-5 yıl önce yapılan operasyonlar için yine “Türkiye normalleşiyor” yorumları yapılmıştı. Bugün sanık sandalyesine oturtulanlar ilginçtir ki geçmişte “ülke normalleşiyor” yorumlarının sahipleri. Demek ki o zaman ülke normalleşiyor diyenler, başkalarının kuyularını kazarlarken aslında kendi kuyularını kazıyorlardı. Ve sanki hayatımız boyunca benzer yorumlar gölgesinde hep birileri ağlarken birileri gülecek ama bütün bunlar için kimisi ‘kâbus' kimisi ‘normalleşme' diyecek.
Fakat unutmayalım asıl hesap öbür dünyada görülecek. O zaman gerçek hal ortaya çıkacak. Kimin güldüğü, kimin ağladığı o zaman önemli olacak. Rabbimizin, “Durdurun onları, muhakkak onlar sorguya çekilecekler” fermanıyla herkes yaptıklarının hesabını bir bir verecek. O zaman paralel veya dikey ‘iş görecekler' olamayacağı için, verilecek hükmü etkileyecek parazitler de olamayacak. Operasyon bir noktadan idare edilecek ve hiç kimsenin Fuat'ı, avnetme kudretinde olamayacak. Yardıma koşacak kimse olmayacak, yaptığımız iyiliklerden başka.
Bugün birilerine yapılan operasyonla ilgili bila kayd-u şart ‘iyi oluyor' deme noktasında değilim. Birilerine olan tavrımız bizi kesinlikle adaletsizliğe ve hukuksuzluğa sürüklememelidir. Tabi bu, varsa birilerinin suçu, karşılıksız kalsın şeklinde de anlaşılmamalıdır. Adil mekanizmalar(varsa eğer) işin sonuna kadar gitmeli ama kesinlikle bu karşıtlık bir hukuksuzluk ve adaletsizliğe dönüşmemeli. Çünkü yapılan her hukuksuzluk ve adaletsizlik, aslında faillerin o gün ğadre uğrattıklarıyla sonradan aynı duruma düşmelerini sağlayacak bir etkendir.
Bütün bu olup bitenlerle alakalı 90'lı yıllardan bu yana Mustazaflar en büyük mağduriyeti gördükleri halde onların bu mağduriyetleriyle alakalı hangi adımlar atıldı diye sormak gerekmez mi? Onlar da bu memlekette yaşamıyor mu? Ergenekon sürecinde bile hesapların Fırat ötesine taşınmamasının altında yatan gerçek sebep neydi? Mustazaflar camiası, takma suç sözcükleriyle gün geçmiyor ki mağdur edilmiyor, ama bunlar için tek bir girişim var mı? Yasaları, aleyhlerine yorumlamak bir kader halini almışken, Mustazaf Camia mensuplarının istifade edebilecekleri haklarını gasbetmenin bir faturası olmayacak mı? İhya Der'e yapılan kumpası sağır sultanlar bile duydu. Kahta'da Mustafa Yetiş isimli gazete temsilcisi ve dağıtıcısının sadece bir gazetenin haberine tepkisinden dolayı 10 yıldan fazla ceza alışını es geçenler nasıl iflah olabilir? Kumpas ararsanız hadi buyrun... İnanın yakın tarihte kumpasların en büyükleri, en kirlileri, en alçakçası olanları Mustazaf Camia'ya dönük yapılmıştır.
Engelli çocukları bulunan ve 14 yıldır İslamî davadan cezaevinde yatan Hasan Tilki'nin 6 yıldır hastalığından dolayı görüşüne gelemediği için görüşemediği ve geçenlerde vefat eden hanımının cenazesine katılmasını engelleyen, bu hakkını gasbeden savcı veya bir başka yetkilinin bu anlaşılmaz tavrının hesabı sorulmayacak mı? Hesap sorma makamında olup da kulak tıkayanların suçu, kanunları kendi keyiflerine göre yorumlayanların cürmünden az olabilir mi? Adana'da soyut bir şikâyet üzerine koskoca bir camiayı “terör” yaftasıyla suçlamak için gençleri gözaltına alarak tutuklatanların niyetleri hiç sorgulanmayacak mı? Paralelin başı diye ifade edilen Gülen'in, şu an operasyon gerekçesi olarak kullanılan videosunun kendisinde bile başka bir camianın tahkiri ve hedef gösterilmesi vardır. Ama her nedense onlara karşı yapılan kumpaslarla ilgili herkes sağır ve dilsiz.
Amacım mağduriyet edebiyatı falan yapmak değil, ama bu ülkede, daha asıl mağduriyetler görenlerin hesabı sorulmadı. Bir hiç uğruna evleri basılanların ahı daha tutmadı. Günlerce işkenceler altında ‘Rabbimiz Allah'tır' dedikleri için can verenlerin günahı daha sorulmadı. Ortada olağan üstü bir durum yokken yatak odaları basılan ve ucube kıyafetlerle korkunç silahlar doğrultulan ailelerin suçları neydi daha irdelenmedi.
Basın özgürlüğünden dem vurulduğu bir hengâmede doğru yolda ilerlemeye çalışan basının başına getirilenlerin nedeni daha hiç araştırılmadı. Öyle davul zurnayla değil bir şafak vaktinde ansızın kırılmaya çalışılan ve son anda kapının açılmasıyla gelen aramaların hesabını kim verecek? İstanbul'un merkezinde terör yuvalarına yapılıyormuşçasına gazetecilerin ve sivil toplum kuruluşu temsilcilerinin evlerine yapılan baskınların hesabını kim verecek? Bu hangi basın özgürlüğüyle ifade edilebilecek?
Sabah, saat 5 sularında Doğruhaber gazetesine maskeli terörle mücadele timlerince bir hücre evine baskın düzenlenir gibi kapı zorlanarak baskın düzenlendi. İnzar, herhangi bir hukuki izin olmadan sadece Doğruhaber gazetesiyle aynı binada bulunduğundan arandı, bilgisayarlara el konuldu.
Aynı saatlerde yazarlar Fikret Gültekin, Mehmet Ali Gönül ve Sait Şahin'in İstanbul'daki evleri ile Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Göktaş'ın Kayseri'deki evlerine de yine maskeli terörle mücadele timlerince baskın düzenlendi.
Yazarlar, pek çok İslamî Sivil Toplumu Kuruluşu yöneticisiyle birlikte gözaltına alındı, elleri kelepçelenerek mahkemeye sevk edildi. Savcılık ve hâkimlikte basın faaliyetleri önlerine “terör suçu” olarak konuldu. Cezaevi mağduriyetinden sonra uzun süren bir yargılama süreci cezayla neticelendi. Savcı Muammer Akkaş ortaklığıyla bir sahte mail yüzünden 3 gazeteciye toplam 37,5 yıl ceza verildi. Dava şu an Yargıtay sürecinde ve Demokles'in kılıcı gibi sallandırılmakta. O zaman gazeteci geçinen birçok meslek müsveddeleri hemen suçlu muamelesi yapmış ve gazete adeta bir linç kampanyasıyla karşı karşıya kalmıştı.
Bugün de İslami basın yayınla ilgili kimi hukuksuzluklar hala devam etmektedir. Mesleki çalışmalarla gazeteciliği ispat edilmiş ve ilgili kurullarca da onay verilmiş kimi gazeteci arkadaşların basın kartı hakları hala engellenmekte ve bir hukuk devletinde rastlanması mümkün olmayan süreçlerle oyalama taktiğine başvurulmaktadır.
Elhasıl, vatandaşın ‘Ya diğer hesapları kim, nasıl, ne zaman ve kimden soracak?' gibi bir soru sorma hakkı vardır herhalde. Onu da çok görmeyin lütfen…
Selam ve dua ile…