“Nuh ‘Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma.’ dedi. Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir’den) kâfirden başkasını doğurmazlar. Rabbim, beni, annemi, babamı, mü’min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma.” (Nuh: 26–28)
Ey Asuman! Ey Mü’minlerin Ramazan baharına rahmet güllerini yağdıran haşmetli arş kapısı!.. Acılar ülkesinin mütebessim kubbesi… Nazarlara Rahmaniyeti, Rahimiyeti merhamet ışıltısıyla gösteren İlahi rahmet aynası!
Gözler her bir darlıkta sana çevrilir niçin, bilir misin? Ağıtlar hep sana doğru yükselir neden? Bilir misin ki dualar, niyazlar ve nidaların yüzü sana dönüktür, niye?
Çünkü sensin Mevlamızın rahmet sahrasına açılan pencere. Ve sensin Rabbimizin azametine, kudret ve celaline en güzel nişane.
Sen, rahim olan Kerim Rabbimizin mü’minlere olan rahmetine en cilvesâz ayinesin. Ve Sen, Kahhar olan Cabbar Rabbimizin kâfirlere ve zalimlere olan gazabına en güravaz karinesin…
…
Ahu efganla dolan dünyamızın nazenin gökkubbesi! Ey sen pembe düşlerin mavi gelini!
Mü’min feryadına müstağrak kaçıncı Ramazan’dır bu gördüğün? Bu gördüğün kaçıncı Ramazan böyle muharrem renginde? Bu kaçıncı kandil, bu kaçıncı Miraç, bu kaçıncı Kadir böyle aşura mateminde… Bu gördüğün kaçıncı bela, kaçıncı yangın, kaçıncı tufandır böyle İslam’ın canevinde?...
Usanmadın mı masumların katledilişini seyretmekten? Annelerin ağıtlarından, yavruların feryadından bıkmadın mı?
Zulüm ateşinin katran dumanı, şehla gözlerini yakmıyor mu ey rahmetiyle Rabbimin, bâlâ çehresine nurlar saçtığı gök!
Kızgın kumlara başsız düşerken Hüseyin kerb–u bela gurbetinde; ateş olup lanetli gaddarların tepesine inmekten seni alıkoyan neydi? Kaç asırdır yüreğine hapsettiğin öfkenin amansız bir kasırgaya dönüşmesi için bütün Hüseyinlerin bir bir yere serilmesi mi gerekir?
Her gün bir Hüseyin yüreğimin Kerbelasına düşerken ey gök, söyle nasıl sen gibi sabredeyim. Milyon Zeyneb’in feryadı bağrımı deşerken sen, tüm bunlara sağır bir uzlete mi çekileceksin. Hâlâ ne duruyorsun? Neden tufan vaveylasını koparmıyorsun zulmün Kerbelasında?
Bilirim… Merhamet elbisesi daha çok yakışır sana. Yıldızlar eteklerinde raksederken sen, onları Ya Rahim tesbihleriyle çevirirsin sema ayinlerinde. Bilirim… baharlar senin avuçlarında doğar. Güller, papatyalar, menekşeler ve güzel insanlar senin ellerinle sulanırlar ve bundandır ayyüzleri hep sana dönüktür güzellerin.
Bilirim… Geceleri vakar içinde Rabbini tesbih ederken, melekler huşu içinde dinler zikrini. Ve gündüzleri mahmur gözlerle zikrine devam ederken cezbeye düşürürsün yeryüzü sakinlerini.
Bilirim… Marifetullah okulunun öğrencileri maveraî derslerin bir çoğunu sende okudular ey ariflerin can dostu, cevelan ülkesinin kapıcısı!...
Fakat şimdi başka… Firavun tekrar Nil’e indi ey gök! Nemrut yeryüzüne hâkim oldu yeniden. Deccalın ayak sesleri gelir her zaman ve zeminden. Zulüm alevleri yükselir dünyanın her yerinden. Can yakıcı ağıtlar duyulur Allah’ın hareminden… Domuz türevi mel’un kavim, kan akıtır İslam coğrafyasının her yerinden.
Allah aşkına söyle ey Rabbimin serfiraz göğü; zulüm ateşinin yakmadığı, zorbaların şer ve fitne kusmadığı, mazlum feryatlarının kopmadığı bir avuç toprak parçası kaldı mı şu mahzun yerküremizde.
Öyleyse anlat zorbalara ki Kahhar kimdir. Cebbar’ı en müraşşah beyanınla tefsir et zulüm saraylarına. Şedid’ül Batş Kitabını öyle bir şerh et ki yürekleri hoplasın yüreksiz diktaların. Elim’ül ahz risalesine haşiye düş en hünermend kaleminle ki gözleri yerinden fırlasın zallam küffarın.
Züntikam kimdir söyle ey haşmetli sema! Söyle ki hesapsız cürümler işleyen necis kavim bilsin vadolunan acıklı sonu: “Kendilerine vadolunan (cehennemi) gördüklerinde kimin yardımcısının daha zayıf ve sayı bakımından az olduğunu bilecekler.” (Cinn: 24)
…Hasbihalim sana ey marifetullah aynası! Şerha şerha parelenmiş yüreğimin sitemkâr iniltilerini sana yükseltiyorum. Ciğerimi kavuran derdimin ve ruhumun derinliklerinde kaynayıp duran volkanın sırdaşı sensin bu gün…
Beddua yüklü kunûtlarımı senin tufan marşına katarak Rabbime niyaz ederken zulme isyan eden benliğimin ritmine, gazap bulutlarıyla eşlik etmeni bekleyeceğim bu gün…
İnsanların zulmü ve cürmü karşısında benzi sararmış ey Nur yüzlü Sema!
Bunca zulüm, cevr–u cefa, dağları yerinden oynatması gerekmez miydi? Bu cürüm karşısında yerin, divaneleşip parçalanması lazım gelmez miydi? Göklerin laneti yağıyor olsa değil miydi bu asi ve zalim taife üzerine?
Ve ey Rabbimin celal ve azametine ayna olan gök! Rabbimin Kahır denizinden acıklı azabın müjdesini melun kavme verme zamanı gelmedi mi? Kahhariyet dersini amansız tufanlarla öğretmene hâlâ izin vermedi mi Rabb–ı Zülcelal?
Ey Kahhar olanın göğü! Sıyrıl yüzyılların sükût elbisesinden! Bu inziva yeter gayrı! Küfür ve zulüm ateşini söndürme vaktidir. Ebrehe ordularını biçme günüdür. Firavun’u, son nefeste ‘Amentu’ dese de; Kahır denizinde boğma anıdır. Muhkem kalelerin, Rabbimin şedid yakalamasından Nemrut’u kurtaramadığı gündür.
Öyleyse gel ey İntikam Sahibi’nin göğü!
Ebabilleri yanına alarak gel. Rabbimin sana öğrettiği tüm tufan derslerini tekrarlayarak gel. Haber de sal yerin dehlizlerine, azametli dağlara, kabaran denizlere, kızgın çöllere ve hırçın rüzgârlara ki onlar da hazır olsunlar mübarek güne.
Cibril’e de haber ver. Kahhar olanın ordularını teçhiz etsin bugün. Kâinatın Gül’ünü (sav) kanatan Taif zorbalarına olan öfkeleriyle gelsin dağ melekleri. Kâinatın Gülü’nü (sav) kanatan eller o Gül’ün (sav) ümmetini soldurdular bugün.
Gel ey nefesinde binlerce tufan gizleyen Asuman! Nuh aleyhisselamın ahıyla gel, Salih aleyhisselamın duasıyla gel, İbrahim aleyhisselamın vakarıyla gel, Musa aleyhisselamın öfkesiyle gel, İsa aleyhisselamın sitemiyle gel ve Muhammed Mustafa aleyhisselatu vesselamın himmetiyle gel.
Zırhını kuşanıp göğün orduları eşliğinde gel ki biz de Mehdice bir duruşla bekleyeceğiz seni… Sen kahır yüklü bulutları zorbalar üzerine sürerken andolsun ki, yalnız bırakmayacağız seni bu mübarek savaşında.
Öyleyse gel ki bugün, Hakkın bayrağını mustazafın eliyle dalgalandırma günüdür. Gel ki bugün zorbalığın son günüdür. Bir avuç domuzlaşmış tiranın defterini dürme günüdür.
Ve gel ki bugün Rabbimin Kahhar ism–i Celalini belleklere kazıma günüdür. Gel ki bugün her şeyin kudretine boyun eğdiği Cebbar’ın günüdür. Bugün Kadir–i la Yezal’in günüdür. Bugün intikamı acı olanın günüdür.
Gel ki bugün mübarek bayram günüdür.