‘İnandığınız gibi yaşamazsanız, yaşadığınız gibi inanmaya başlarsınız.’ Bir zamanlar inandığı gibi yaşayan bir avuç şuurlu Müslümanın gördüğü sıkıntılar huzurunu, manevi hazzını etkilemiyor, imanından gelen enerjiyle onun koca despot sisteme meydan okumasını sağlıyordu.
Para, mal, mülk, mevki, makam inancının önünde değil, en gerisindeydi. Bir başörtüsü için ODTÜ’leri, İTÜ’leri, MÜ’leri gözden çıkarmak bir hiçti. Makyavelist anlayıştan uzak hedefe ulaşmada her yol mubah görülmezdi. Helal keyfe kafiydi.
Mümine kadınların bırakın inandığı değerleri yaşaması nedeniyle zalimlerin kendi dünyasına verdiği zararı hiçlemeleri, kocasının bile kendi İslami kıyafetinden ötürü işini kaybettiği ama hiç bir şekilde ailenin değerlerini kaybetmediği zamanlar vardı.
İman gücünün Allah’ı görürcesine itaatı sevdirdiği bu zamanlarda onur vardı, kişilik vardı, vakar vardı, değer vardı, değerler vardı.
‘Kim kime benzerse onlardandır’ düsturunca büyük bir hassasiyet vardı. ‘Yakaların üzerine salınan’ bir başörtüsü ölçüsü dışında dayatılan örtü şekillerine bile taviz yoktu.
Tunikmiş, yelekmiş, kısa pardesüymüş... Bunlar bile şuurdan yoksunluğun alametleriydi. İslami cilbabın el ve yüzü örtüp örtmemesi gerektiği tartışılırdı. Dejenere olmuş anlayışların tesviyesi için uzun tebliğ çalışmaları, davet metodları uygulanırdı.
Önemli olan patronun, siyasetin, siyasi liderin, dairenin, daire başkanının, okulun, okul idaresinin takdiri değil, Allah’ın rızasıydı.
Peki, ne oldu?!
Bugün eğer bir sapma veya sapıtma varsa bunun sebeplerine inmek lazım. Kaybedilen bu değerlerin sebebi her ne olursa olsun karşısında olmak, tasfiye etmek ve ortadan kaldırmak gerekir.
Bugün inandığını söyleyen ancak pratikte hiç bir değer tanımadığını da ortaya koyan bir akımla karşı karşıyayız.
Bugün eşcinsellik gibi bir sapkınlığı dayatan İstanbul Sözleşmesi’ne hararetlice sahip çıkan sözüm ona değerlere inanmışların durdukları nokta, uçurumun bir önceki kertesidir, maalesef.
Bugünün sözüm ona değerlere inanmışları, bahsini ettiğimiz ‘o bir zamanların’ Mümine kadın profiliyle karşılaştırıldığında, gelinen noktayı tasvir etmesi açısından çok önem arz diyor. İnternet ve sosyal ağlarda karşılaştırılan iki resim vardı. O resimler gelinen noktayı çok iyi özetlemiş görsellerdi.
Bir zamanların o Mümine kadınların aksine bugün ecnebilere benzeyenlerin yarın neye inanacaklarını neyi savunacaklarını kestirmek gerçekten zor değil.
Evet, başta ifade ettiğimiz gibi ya inandığımız gibi yaşar bütün çirkefliklere karşı dururuz ya da yaşadığımız gibi inanmaya başlar nerede bir çarpıklık, sapkınlık, densizlik varsa hararetle arka çıkarız, başka çaresi yok.
Bugün sözleşmeye arka çıkan mahallelilerin niye bu hale düştüklerini şimdi daha iyi anladık sanırım.
Sayın Cumhurbaşkanı hem, “İnsani ve insan onurunu yücelten, aileyi merkeze alan, toplum dokumuza uygun, özgü metinler çıkarmaya ziyadesiyle sahip olduğumuza inanıyorum. Tercüme metinler yerine artık kendi çerçevemizi kendimiz belirlememiz gerekiyor” dedi, hem de Sözleşmeye arka çıkan Partisinin Kadın Kolları’nı savundu. Bu savunma da Fatma Şahin başta olmak üzere diğer parti kadınlarından büyük alkış aldı. Cumhurbaşkanı’nın bu ‘tarafsızlığı’ tartışmayı bitiremeyecek, sadece daha da alevlendirecektir. Oysaki fitnenin bitirilmesi için gecikmeksizin bir an önce yukarıda ifade edilen sözlerin gereği yapılmalı. Bizden söylemesi.
Selam ve dua ile.