Fitne, saldırı Yahudilerin karakterine sinmiş. israil, fitnesiz saldırısız duramaz. Biz israil’e alışmayız; israil, bize alışamaz.
İslam dünyası, her gün israil’in saldırılarıyla karşı karşıyadır. Dolaylı saldırılar değil, doğrudan saldırılar…
İslam dünyası, her gün israil’in saldırılarıyla karşı karşıyadır. Dolaylı saldırılar değil, doğrudan saldırılar…
Saldırı, saldırıdır, ister sözlü ister fiili… İster bir planı duyurma biçiminde gerçekleşsin, ister uçaklarla bomba yağdırmak biçiminde olsun…
Son Gazze saldırısı sadece fiili saldırılardandır. Oysa her gün tehditler savuruyor israil. İslam dünyasını siyasi, etnik, kültürel, ahlaki, her yönden sürekli, karıştırıyor; işlemez hale getiriyor. Müslümanların sinirlerini bozuyor, hayallerini kırıyor, ufkunu daraltıyor, düşünce ve hislerini değiştiriyor.
Ne kadar farklılık varsa hepsini “İhtilaf” için bir malzeme olarak değerlendiriyor. O malzemeyi en “Ekonomik” şekilde kullanıp onu dev bir karışıklığın çekirdeği haline getiriyor.
Hedef değiştirmemiş: Nihayetinde uyuşmuş-kokuşmuş, bencilliğine batmış şehir devletlerine bölünmek isteniyor İslam dünyası…
Herkes kendi şehrine hâkim ve her şehir “Dünya Devleti”ne vergi yetiştiren bir modern sömürge…
İradesiz, tepkisiz, “Dünya Devleti”nin her emrine “Buyrun!” diyen, bir bakıma onun adına “Karakol amirliği” yapan şehir devletleri…
Sovyetlerin çöküş sürecine girdiği günlerden bu yana 25-30 yıldır, harıl harıl bir hazırlık yürütülüyor, böyle bir çöküşün siyasi, etnik, kültürel, ahlaki, ekonomik temelleri atılıyor. Bu projeye uygun “İnsan üretimi” için aralıksız yatırım yapılıyor.
Ehl-i Sünnet’ten biriyle komşu olmayı istemeyecek bir Şii tipi; Şii biriyle komşu olmayı istemeyecek bir “Ehl-i Sünnet” tipi; Arap, Türk, Farsla yan yana yaşamaktan sıkıntı duyan bir Kürt tipi, Kürtle aynı çatı altında yaşamayı istemeyen bir Türk tipi, Arap tipi, Fars tipi, üretilmeye çalışılıyor.
Söz konusu olan Kudüs ise orada Sünni Araplar var, bize ne; söz konusu olan Doğu Türkistan ise orada Türkler var, bize ne; söz konusu olan Halepçe ise orada Kürtler var, bize ne diyecek bir Müslüman profili çizilmiş. Bu profil, şu anda coğrafik şekiller içinde hayata geçiriliyor.
O coğrafyaların içinde de fakir Müslümana merhamet etmeyen bir zengin Müslüman tipi; zengin Müslüman’ı düşmanı sanan bir fakir Müslüman tipi gibi iç ihtilaf tipleri tasarlanıyor.
YAHUDİLER PARÇALAYARAK YAŞIYORLAR
Yahudilerin tarihi alışkanlıklarından vazgeçecekleri yok. “Parçalayarak” boyun eğdirmek onların sanatı olmuş. İnsanlığı parçalamayı kendi yaşam garantileri olarak görüyor Yahudiler.
Daha düne kadar Avrupa’yı paramparça ediyorlardı. Batı ve Kuzey Avrupa’da Almanya-Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin savaşları; Doğu Avrupa’da Rus-Leh savaşları hep Yahudilerin eseriydi. Onların projeleriyle yüzyıllar boyunca bir Rus için bir Leh ( Polonyalı ) sadece öldürülecek bir “Katolik Kâfiri”; bir Leh için de Rus sadece öldürülecek bir “Ortodoks Kâfiri” idi.
Avrupa; Polonya ve Rus Yahudilerini Filistin’e yerleştirerek, bu belayı o ihtilaf mikrobunu İslam dünyasının kalbine yerleştirdi. Bu bela, İslam dünyasının dengesini bozdu. İslam dünyasını felç etti. Bir beden nasıl içindeki hareketli yabancı bir cisimle yaşayamıyorsa İslam dünyası da israil’in varlığına rağmen yaşayamıyor.
İçine hareketli, yabancı bir cisim konmuş bir beden nasıl acılar içinde inliyorsa İslam dünyası da israil’in varlığıyla öyle inliyor.
BU FİTNE MANZARASI BİZE AİT DEĞİL
Bahreyn’in sesi, sadece Bahreyn’de kalıyor. Oranın halkıyla aynı mezhepten olan İslam dünyası, belki Kudüs’ten çok Bahreyn’le oturup kalkarken onunla aynı mezhepten olmayanlar, orada çekilen acılara kulağını tıkamış; öyle bir yer tanımıyor.
Türkiye’de İran karşıtlığı pompalanıyor; bir zamanların “Suriye kökenli Pkk’li” yerini manşetlerde çoktan “İranlı Pkk’li” tanımlamasına bıraktı. Hedef, İran halkından nefret eden bir Türkiye… Arap-İslam âleminde son dönemde yaşanan bir yakınlaşmaya karşı Emevicilik çevresinde dönen yeni model bir Arap milliyetçiliği yaydırılıyor. İddiaların aksine son dönemde Arapların milliyetçi kesimleri arasında şiddetli bir Türk karşıtlığı pompalanıyor.
Suriye vakasından sonra Güney Lübnan eskisi kadar Filistin’i hissetmiyor; Filistin, Güney Lübnan’ı hissetmiyor. Irak’ta, Amerika’dan hurda F-16’lar olarak borç ödeyen Nuri el-Maliki liderliğindeki yönetim; Sünni Araplara ve Kürtlere karşı yeni operasyon birlikleri kuruyor. Sünni Araplar, kuzeyde Kürtlere; güneyde ve Şii Araplara karşı kışkırtılıyor. Kerkük’te her etkin unsur, bir diğerine karşı konumlanıyor.
İslam dünyasının doğusunda Afganistan’da Tacik ve Özbekler, Peştularla çatıyor. Peştular, Afganlar arasında Sünni ve Şii diye ayrı bir parçalanma noktasına alet oluyor.
Kuzey Afrika’da Libya, bütün halk Sünni Arap… Ama Libya, Yahudilerin “Parçalama” projesine konu olmaktan kurtulamıyor; “Bölge farkı” iddiasıyla bölünmenin kıyısında duruyor. Daha batıda Cezayir’de Fransız yanlısı laikler ve İslam Şeriatı yanlısı gerçek Cezayirliler çoktan savaşta… Şimdi Fransız Cezayir’i Mali’deki İslami gruplara saldırı hazırlığı yapıyor. Ondan da Batı’da Fas, Batı Sahra’da sürekli bir çatışma içinde… Fas yönetimi üzerinde etkili Yahudiler, Fas’ta değişimin önünü tıkıyor.
İslam dünyasının en kuzeyinde Çeçenistan ve diğer Kafkas Devletleri Suudi ithali ve Rus müdahalesiyle karma karışık…
En güneyde Yemen, kuzey ve güney diye yeniden ikiye bölünmek isteniyor, Kuzey de kendi içinde bölünüyor, ortaya üç-dört Yemen çıkarılıyor…
Nereye bakarsanız orada ihtilaf görürsünüz… Bu manzara bize ait değil. Bunun mimarı finansörü, Komutanı, Politikacısı bizden değil. Şeytan aramızda dolaşıyor, şeytan içimizi karıştırıyor.
Hedef: Modern dünya karşısında yüz yüze kaldığımız sorunları kendi gerçeğimiz içinde aşmamak, bizi kendi dönüşümümüze bırakmamak…
İslam dünyası kirli ithal ideolojileri tanıdı, onlardan nefret etti; kurtuluşun sadece İslam’da, sentezlenmemiş bir İslam’da olduğunu gördü; kendini değiştiriyor, kendini ihya ediyor, kendi gerçeği içinde aşamalara sahip bir dönüşümden geçiyor. Bu dönüşüm, Batılı ideolojiler gibi bütün yabancı unsurları dışarı savuruyor. İsrail, bu savruluşun kendisini de kapsadığını biliyor, panikliyor; ABD’nin ve Avrupa’nın desteğiyle buna karşı tedbir almaya çalışıyor.
israil, altmış yıldır bu topraklardadır. Ama bugün “israil’in Filistin topraklarındaki varlığı normal bir durum mudur?” diye sorulsa israil yanlısı bir Batılı, hatta Yahudi şirketlerinde çalışan bir Amerikalı bile şöyle bir titremeden, kendini, toparlama, düşüncelerini kontrol altına alma ihtiyacı hissetmeden “Evet, israil’in Filistin’deki varlığı normal bir durumdur” diyemeyecektir.
Amerikalı Gore Vidal, aynen şöyle diyor. “israil’in alelacele” icadının israil’in “Hiç umulmayan” hamisi Amerika’nın siyasal ve entellektüel yaşamını zehirlediğini söylemeliyim. Umulmayan diyorum, çünkü Yahudiler dışında Amerikan tarihinde başka hiçbir azınlık, Amerikan vergi mükelleflerinin bu kadar parasını, kendi “Ana vatanına” yatırım için kaçırmamıştır.” (1)
Batı’da bile durum bu iken bizden israil’in varlığına alışmamız, onun varlığını, oyunlarını, hilelerini kabullenmemiz isteniyor. İslam dünyası “Ilımlı, uslu” olursa israil, Müslümanları el üstünde tutar gibi kanaat oluşturulmaya çalışılıyor.
İSRAİL FİTNESİZ DURAMAZ
Fitne, Yahudinin karakterine sinmiş; Yahudi, fitnenin kendisi olmuş. Buna delil aramak anlamsız; yine de şu dört pencereye bakmakta yarar var.
Birinci pencere Mevlana Celâleddin-i Rûmi’nin “Mesnevi” adlı eserinden. İslam öncesine ait bir olay:
“Yahudiler içinde İsa düşmanı, Hıristiyanları yakıp yıkan zulmedici bir padişah vardı… Musa’nın dininin koruyucusuyum diyerek yüz bin mümini öldürdü… O padişahın hilebaz bir veziri vardı… Onları öldürme, öldürmek kurtuluş değil… Dedi ki ey padişah, kulak ve ellerimi kes, burnumu, yanağımı yardır. Ondan sonra beni darağacının altına götür. Bir şefaatçi benim affımı dilesin. Bu işi çarşı pazar olan bir yol ağzında, tellalların olduğu bir yerde yaptır. Sonra beni, yanından uzak bir şehre sür de aralarında kötülük ve kargaşa çıkarayım. Hâl böyleyken diyeyim ki “Ben gizli Hıristiyanım… Yüz binlerce Hıristiyan, azar azar onun yanında toplandı… O görünüşte (din) hükümlerini anlatıyordu; fakat işin aslında bunlar birer ıslık ve tuzaktı…” (2)
Hikâye uzun, neticede fitne hırsıyla elini, kulağını kestiren Yahudi, samimiyetini ispat için canına da kıyıyor ve o yörenin Hıristiyanlarını on iki fırkaya ayırmayı başarıyor. (Kesinlikle bilinmesi gereken bir hikâye)
İkinci pencere, İslam’ın Asr-ı Saadet’i, Yahudilerin Medine’deki fitneleri…
Üçüncü pencere, Polonya-Rus Yahudilerinin İslam dünyasının kalbine yerleştirilmesinden önceki çağa ait. Rus yazar, Gogol’un “Kazaklar” diye Türkçeye çevrilen gerçekçi romanından. Yahudiler, silahtan para kazanmak için Katolik Kâfiri Lehler (Polonyalılar)- Ortodoks Kâfiri Ruslar diyerek Doğu Avrupalıları birbirine düşürüyor; öyle ki onların danışmanlığıyla birbirlerini halkın gözü önünde ters yönde işleyen demir tarakların arasına atıyorlar. Okunacak bir kitap… Çünkü bugün israil’e yön veren o Yahudilerdir. (3)
Dördüncü pencere, bugün için netice penceresidir. “Yahudi Tarihi-Yahudi Dini” kitabının yazarı Israel Shahak’tan. İsrailli bir profesör olan yazar, ırkçı Yahudiliğin yol açtığı problemleri anlattığı kitabının “Sonuç” bölümünde aynen şöyle diyor: “Son 40 yılda, Yahudiler tarafından öldürülen ‘Yahudi olmayan’ insan sayısı, aynı süre içerisinde ‘Yahudi olmayan” insanlarca öldürülmüş olan Yahudi sayısının kat be kat üzerindedir. 1973 ya da 1983-85 savaşlarındaki gibi Yahudilerin büyük can kaybına neden olacaksa o zaman israil’in herhangi bir topraktan geri çekilmesi mümkündür. israil bir ‘Yahudi devleti’ olduğu sürece gerçekleşmesi mümkün olmayacak bir şey varsa o da israil topraklarında yaşayan Yahudi olmayan kişilere salt siyasal gerçeklerle sahte ya da gerçek bir özerklik verilmeyeceğidir.”(4) Yazarın beyanı açık: Siyonistleri durduran tek şey var: Can korkusu. Onun ötesi boş.
Ne biz israil’e alıştık ne israil bize alışır. israil’in durması için İslam dünyasının Yahudileri korkutabilecek güçte olması gerekir. Onun dışındaki bütün öneriler, eğer zaman kazanmaya yönelik değilse büyük bir hiledir.
Sonuç…
Önümüzdeki dönemde İslam dünyası, çok daha karanlık bir sürece sürüklenebilir. Ancak her karanlık, bir aydınlığa gebedir. Her karanlık, bir aydınlık arayışı getirir ve şu andan İslam dünyası o arayıştadır. İslam dünyası, bir Katarlının, bir Kuveytlinin petrol gelirini Mardinli Müslümanla, Edirneli Müslümanla, Çeçen Müslümanla, Arnavut Müslümanla paylaşmaktan mutluluk duyacağı, “Bu, ümmetin malıdır, ümmete harcanır” diyeceği; bir Mardinlinin, Edirnelinin, Çeçenin, Arnavutun Katarlı için Kuveytli için cephelerde savaşırken “Ben ümmet için askerdeyim” diyeceği bir insan tipini, bir Müslüman tipini özlüyor. O kadim Müslümanı arıyor.
Yeni dönemde, mezhep ve fırkaları yok saymayan ancak mezhep ve fırka taassubuna sürüklenmeyen… Etnik yapıları yok saymayan ancak bir etnik yapıyı ötekilerin başına geçirmeye çalışmayan… Kendi coğrafyasına yönelirken İslam dünyasını ihmal etmeyen, İslam dünyasına yönelirken kendi coğrafyasını ihmal etmeyen, kendisini kendi coğrafyasıyla ilgilenmekle İslam dünyasıyla ilgilenmek konusunda tercih yapmak zorunda hissetmeyen… Ekonomik farkı yok saymayan ancak tek ekonomik çevreye dayanmayan bir yapı İslam dünyasının kurtuluşunda en büyük role, en büyük paya, en büyük sevaba sahip olacaktır.
İslam dünyası, dünyanın en büyük potansiyeli olarak kendi yolunu bulduğunda dünyaya yeniden önder olmaya tek adaydır.
Yatırımını bu yönde yapan, dünya ve ahirette kazançlı çıkar.
Kaynaklar:
(1) Yahudi Tarihi – Yahudi Dini, Israel Shahak
(2) Mesnevi, Mevlana Celâleddin-i Rûmi
(3) Kazaklar, Gogol
(4) Yahudi Tarihi – Yahudi Dini, Israel Shahak