Suriye, gökte yıldızları yutan kara delikler gibi bölgeden ve tüm dünyadan iyi kötü ne varsa hepsini daha da hızlanarak yutmaya devam ediyor. Rusya'nın İslam düşmanlığında ABD ve AB başta olmak üzere bilumum ehl-i küffar ile dostluğu, dünya üzerindeki çıkarlar söz konusu olduğunda ise oyunbozanlığa dönüşmektedir.
Son yaşanan olayda da batılı ülkelerin Türkiye'yi destekliyor gibi gözükmeleri böyle basit bir ilke ile açıklanabilir. Küresel sermayenin tüm dünyayı büyük bir pazara dönüştürdüğü milenyum çağında, ticari ilişkiler, dış siyasette artık dominanttır. Dolayısıyla mesela Türkiye'ye yılda yaklaşık 25 milyar dolar ihracatı bulunan bir Rusya'nın böyle kârlı bir pazardan vazgeçmesi, yani böyle işlek bir dükkanı kapatması için, dünya pazarlarını parsel parsel eline geçirmiş ABD, AB, ve Çin gibi patronlardan yeni bir tezgah ve dükkan dilenmesi anlamına gelecektir ki, bu da neredeyse imkansızdır. Kaldı ki, daha geçen yıl, petrol fiyatlarını düşüren spekülatörlerin Rusya gibi ekonomisi büyük ölçüde petrol ve doğalgaza bağlı ülkelere verdiği zarar hâlâ devam etmektedir.
Evet her ne kadar ticari menfaatler, savaş çıkarma riskini büyük oranda azaltsa da, Rusya'nın Esed gibi kadim bir müttefik üzerinden bölgeye yerleşip çok hızlı ve etkin bir şekilde oyuna dâhil olması ve eskiden orada var olan üslerini çok aşırı boyutlarda tahkim etmesi, aslında şu anda araları iyi gibi gözüken İran başta olmak üzere, kendisine israil'e hürmeti hatırına, orada ihale veren batılıları da gitgide rahatsız etmeye başlamıştır.
Rusya'nın bu tutumundan en fazla Türkiye ve tabi ki Suudi Arabistan gibi genetik kodlarında ABD yakınlığı bulunan bölge aktörleri rahatsız. Rusya'nın Tartus ve Lazkiye'deki üslerine S 400 gibi tüm bölgeyi menzili içine alan füzeler yerleştireceğini açıklaması ise gelecek günlerde, şu anda sadece Türkiye ile sınırlı gözüken tepkinin diğer ülkelerce de bir şekilde açığa vurulmasını getirecektir. Rusya'nın Irak, Ürdün, Lübnan, Türkiye, Suudi Arabistan ve bölgedeki diğer irili ufaklı güçlerin karşıtlığına rağmen, ikisi de gayet zayıf olan (bir nebze) Mısır ve Esed'le bölgede varlık iddiası, şimdiki günleri mumla aratacak çok büyük bir felakete davetiye çıkarıyor.
Evet Rusya şu anda ABD ve AB gibi küresel güçler karşısında yalnız gibi gözükse de, askeri açıdan ve çevresinde bir şekilde kendisine destek olacak müttefikleri ile beraber ne yapacağı çok da kestirilemez haldedir. Türkiye gibi ülkelerin, Nato desteğinde olsa bile Rusya karşısında çok zayıf kalacağı da malumdur. “Vatan, millet, Sakarya” deyip hamaset tellallığı yapmak yerine göre elbette ki vaciptir, güzeldir ama ödenecek bedel karşılığında alınan şeyin niteliği, kimin için olduğu ve neye dayandığı da herhalde devleti yönetenlerin en önemli meselesidir.
Rusya veya başka bir ülkeye karşı sizi yüreklendiren ABD ve ortakları ise orada asıl şeytanı da doğru teşhis etmesi gereken yine devlet erkânı olacaktır. Öte yandan içinde bulunduğumuz şu coğrafyanın rejimi veya yöneticileri reddedilmek de dâhil elbette ki her türlü eleştiri ve muhalefete açıktır. Ancak dıştan yönelecek devasa bir tehdit karşısında tercihlerin getireceği sorumluluklar da ayrı bir imtihan olacaktır. Ne diyelim, Allah sonumuzu hayretsin.
Şimdi ufak bir pencere açalım ve Nebevi işarete göz atalım. Kütüb-ü Sitte'de şöyle bir hadis var. Muâviye İbnu Kurre, babasından naklen anlatıyor: “Resûlullah (sav) buyurdular ki: “Şam (Suriye) halkı fesada uğradı mı artık orada sizin için hayır yoktur. (Tirmizî, Fiten 27, 2193)
Gelecekten haber veren hadisler tabi ki tek bir zamana ve olaya delalet etmezler. Ancak şu anda o bölgede yaşananlar, herhalde hiçbir zaman bu ölçekte yaşanmadı. Milyonlarca insanın yerini yurdunu terk ettiği, yüzbinlerce insanın en feci şekilde hayatını kaybettiği, yerli yabancı, ufak büyük birçok tarafın birbirine cephe aldığı, böyle bir fesad, herhalde şimdiye kadar oraya uğramamıştır.
Şam denilen bölgenin geleceğinden haber veren çokça hadis-i şerif mevcuttur. Geleceği belirtilen Mehdi ve Mesih'le ilgili rivayetler de yine o bölgeden bahsetmektedir.
Elhasıl sanki nefsimiz; “yakında kıyamet mi kopacak yoksa” diyor da, biz, “ona karşı ne hazırladın? diye yeteri kadar sormuyoruz sanki, ne dersiniz?