Seksenli yılların sonlarındaki evet-hayır yarışmasından bahsetmek şimdilerde moda ya, biz de o yarışmada gözden kaçan bir taktikten söz ederek başlayalım.
Sahne zor bir mekândır. Sahneye hakim olan kişinin, muhatabı ile arasındaki mesafe, verilen cevabı belirleyici olmaktadır. Bu nedenle de Erkan Yolaç, yarışmacıyı ikide bir “şöyle gelin” der, yanına çağırır ve hatta çoğu defa eli yarışmacının omuzunda olurdu.
Sadece sahnedeki değil, ister siyasette, ister evlilikte, isterse ticaret gibi gündelik hayatta tercihler de yakınlığın ilanından başka nedir ki?
Dr. Gary Chapman'de meşhur eserinde Beş Sevgi Dili'nden birinin fiziksel yakınlık olduğunu söyler.
Eş, kardeş, akraba, dost, veli, arkadaş gibi ne kadar beraberlik anlatan sıfat varsa hepsi de sonuçta yakınlığın keyfiyeti ile nitelik kazanır.
Düştüğünü gördüğü halde elinden tutup seni kaldırmayan kimse, kör değilse sana uzaktır, yine ‘ah' diye bağırdığın halde sesini duymayan kimse de, sağır değilse sana uzaktır, isterse burnunun dibinde olsun.
Kısaca sizinle fizikî, ırsî, ırkî ortaklığına veya meşrebî beraberliğine rağmen, seni farketmeyen ve halinize duyarsız kalan kişiye Yakın'ım deseniz de içinizdeki yeri ıraktır.
Şimdi bu mukaddimeden sonra sadede gelelim. Şunu teyid etmekte fayda var. Evet denildiği zaman belki zamanla bir takım yenilikler görülecek ama memleket, Hızır'ı görmüş olmayacak.
Daha önceden Rabbimizi razı edecek amellerimiz yoksa, ‘evet' dediğimizde mağaranın kapısını kapatan taş birden açılmayacak.
‘Evet' oyları daha çok çıktığı gün, Kemalist rejimin kaldırdığı Aziz İslam Şeriatı geri gelmeyecek, rejim, kardeş dediği halkların dilini ve milliyetini inkar etmekten vazgeçmeyecek.
Ya da sandıktan yüzde 55 ‘evet' oyları çıktı diye, birisi çıkıp, bu rejimin geçmişte işlediği bir takım cürümlerden dolayı mağdurlardan ne özür dileyecek, ne de haklarını ve itibarlarını iade edecek. Veya ‘evet' demekle ne laiklik ne de Atatürk milliyetçiliği sorgulanır hale gelecek.
Ha, ‘hayır' denildiği zaman da, öyle hayırlı hiç bir şey olacağı da yok. ‘Mevcut durumu çok seviyoruz, halimizden memnunuz, aman şu anki düzen bozulursa duman oluruz' demenin özetidir; hayır.
Sandıktan ‘hayır' çıktığı zaman, cumhurbaşkanının parti ile hükümetle şimdiye kadar sanki hiç bağı yoktu da bundan sonra da tamamen alakası mı kesilecek, yok öyle bir şey. ‘Hayır' deyince birileri bu reddiyeyi görüp, hesabını ona göre de yapmayacak.
Hayır oyları çok çıktı diye artık ülkede hiç bir huzursuzluk olmayacak, vekilin biri, bırakın küfretmeyi ayak bile ısırmayacak, 2 trilyonluk telefon ve posta masraflarını halk ödemeyecek, ihalelerde ve atamalarda hiç usulsüzlük olmayacak ve tüm adaletsizlikler bitecek mi, tabi ki asla..
Peki ‘evet' denildiğinde ‘MHP' de onaylanmış mı olacak ya da ‘hayır' denildiğinde ‘CHP' ve ‘HDP' ye ‘sizdeniz' mi denmiş olacak, elbette ki öyle de değil.
Eee o zaman bu tansiyon biraz fazla değil mi beyler? Bu ülkede ilk defa referandum olmuyor, ilk defa anayasa oylanmıyor. Ne Kaf dağının ardına uçmaya, ne de düz ovada şaşırmaya gerek var.
Sandığı küçümsemek ya da yok saymak değil, yüklenilen aşırı heyecanla orantısız bir hayal kırıklığına maruz kalınmasın diye yere basan ayaklarla referanduma gitmekten bahsediyorum.
Hem, iman, sahibine sürekli geleceğin bugünden daha iyi olacağını söyler. Güzel sonun, takva sahiplerinin olacağını, Allah'ın nurunu tamamlayacağını ve kendi taraftarlarını galip getirip, dostlarına hiç bir üzüntü ve korkunun olmayacağını söyler.
O zaman, Yakın olalım yeter..