Kaç zamandır, genelde 31 Mart Mahalli Genel Seçimleri, özelde de 23 Haziran İstanbul seçimleri ile ilgili yazmak istedim. Ama araya hep başka konular girdi.
Bilindiği üzere 31 Mart’ta yapılan seçimde, AKP % 44,33 oy aldı ve birinci parti oldu. Onu takip eden CHP %30,12 ile ikinci oldu.
Kurulan ittifaklardan Cumhur İttifakı oyların %51,64’üdünü, Millet İttifakı ise %37,57’isini aldı.
Görüldüğü üzere her halükarda AK Parti seçimi açık ara önde bitirmiş. Ancak kaybedilen İstanbul ve Ankara illeri başta olmak üzere Antalya, Bolu, Sinop, Kırşehir gibi iller nedeniyle, AKP mağlup parti olarak değerlendiriliyor.
Özellikle İstanbul seçimlerinin yenilenmesi ve 23 Haziran’da yapılan ikinci seçimi Ekrem İmamoğlu’nun açık ara kazanması, AKP’yi iyice yenilmişlik psikolojisine koymuş.
Seçim sonrası yapılan yorum ve değerlendirmelere bakıldığında ise AK Parti’de basbayağı bir parçalanma, dağılma, sona gelinme duygusu hakim.
İslamcı yazarlardan köşe başlarını tutan Abdurrahman Dilipak ve Ahmet Taşgetiren gibi abi kalemşorlar; geçmişi sorgulayan, icraatları eleştiren tipte uyarı, hatta yıkıcı ikaz anlamı taşıyan yazılar yazmaya başladılar.
AK Parti’ye karşı adım atmak istediği halde, Erdoğan’ın karizması nedeniyle başarı imkânı yakalayamama endişesi ile bekleşenlerde, bir hareketlenme görülmeye başlandı.
İşin garip tarafı, Erdoğan’ı İslamcı görüp, onun kuyusunu kazmaya çalışanlar, umutlarını İslamcılara bağlamış durumdalar.
2.Abdulhamid’e muhalif olan İslamcılar vardı. Belki haklı gerekçeleri de vardı. Bu muhalifler hiçbir zaman koca Osmanlı’nın parçalanıp, un ufak olduktan sonra laik seküler bir yönetim ile idare edilmesini istemezlerdi. Kendi mahallelerinde söz söyleme imkanı bulamadıkları için karşı mahalleden meramlarını dile getiriyorlardı. Fakat olan oldu. İttihat ve Terakki’nin ülkeyi yuvarladığı uçurumdan, bu muhaliflerden hiç biri kurtaramadı.
Hâlihazırda da AK Parti ve Erdoğan’a muhalif olanların haklı gerekçeleri olabilir. Ama bu muhalefetten İttihatçıların devamı niteliğindeki unsurlar kârlı çıkacaksa, o zaman yakışanı yapmak icap ediyor.
Nedir o yakışan?
Hani derler ya! (Bazı kitaplarda (Deylemi) hadis diye geçiyor.)
“Adalet güzeldir, fakat idarecilerde olursa daha güzeldir. Cömertlik güzeldir, fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Vera güzeldir, fakat âlimlerde olursa daha güzeldir. Sabır güzeldir, fakat fakirlerde olursa daha güzeldir. Tövbe güzeldir, fakat gençlerde olursa daha güzeldir. Hayâ güzeldir, fakat kadınlarda olursa daha güzeldir.”
Dikkat ederseniz hangi davranışın kime daha çok yakıştığı belirtiliyor. Bundan hareketle şu zamanlarda AK Parti’ye muhalif İslamcılara yakışanın ne olduğu belirtilebilir.
Particilik veya siyaset yapmadan, olaylara insani bir bakış açısı ile baktığımızda; Erdoğan ile birlikte veya sayesinde, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık ve bakanlık yapanların, şu zorlu fırtınada gemiyi terk edenlerin başında olmaları, toplum nezdinde vefasızlık olarak değerlendirilir.
Belki şu yapılabilir ve yapılırsa takdir görür: Evet, bizim itirazlarımız var. Anlaşamadığımız birçok konu mevcut. Ancak bizim muhalefetimiz nedeniyle bu gemi batacaksa, gemiyi kurtarmak daha önceliklidir. Hep birlikte denizin dibini boylamaktansa, bir selamet sahiline kazasız belasız ulaşmak maslahatın icabıdır.
Yakışanı yapmak vefalılar için bir erdemdir.