Yalaaannn söylüyorsun!

Nurullah AY

Yeşilçam filmlerinde klişe bir replik var: Kadın, sevdiği erkeği kurtarmak için başından büyük işlere kalkışır, kendince bir çözüm arayışındadır; ancak erkek, kadının bu fedakârlığını ihanete yorumlar. Erkekle kadının buluşmasında arabesk bir sahne cereyan eder ve bildik Anadolu erkeği sahnede görünür.

Fakir ama gururlu…

Bu repliğin en güzel örneklerinden biri de “Devlerin Aşkı” filmindeki Kadir İnanır ile Türkan Şoray arasında geçen bölümdür şüphesiz. Türkan Şoray kendince iyi niyetlidir sevdiği uğruna onca fedakârlığa katlanır, ancak uğruna deli divane olduğu Kadir İnanır ona inanmaz ve “Yalaaannn Söylüyorsunnn!” ifadesi kulaklarda “sunnnnn” şeklinde uzayıp gider.

Geçen gün CNN Türk ekranlarında Ahmet Hakan'ın sunduğu Tarafsız Bölge programına canlı yayın konuğu olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, terör örgütü PKK ve DHKP-C'yle ilgili skandal bir açıklamada bulundu.

Kılıçdaroğlu, "Biz kadına da saygı duyarız, çöpten kâğıt toplayan kadına da saygı duyarız. Kimin sorunu varsa ilgileniriz, ayrım yapmayız. Biz hapiste hasta yatan PKK'lıya da gittik, DHKP-C'liye de gittik.  Hatta İslami düşüncesinden dolayı hapishanede yatan hastaların da ziyaretine gittik. Hiç ayrım yapmadık" ifadelerini kullandı.

Evvela “kadına da saygı duyarız, çöpten kâğıt toplayan kadına da saygı duyarız”ın ne anlama geldiğini anlayan varsa beri gelsin.

Bir kadın var, bir de çöpten kâğıt toplayan kadın var. İki ayrı türden bahsediyor sanki.

Sonra PKK'li veya DHKP-C'lilerin ziyaretine gittiğini bilmeyenimiz yoktur. Ancak ekranlarda söylediği gibi sadece hasta olanlarına değil tabi.

İslami davadan içerde yatan hastalara gelince, Cihat'ın mı, Musa'nın mı, Ahmet'in mi, Fikret'in mi?

Kimin ziyaretine gittin(iz) Kılıçdaroğlu? Sadece Kılıçdaoğlu değil, Kılıçdaroğulları hangi mütedeyyin insanın ziyaretine gitti.

En yakınlarının ölümünde bile cenaze izni alamayan/verilmeyen tek kitle cezaevlerindeki Yusufiler değil mi?

Ahmet Necdet Sezer döneminde hasta olduğuna binaen dışarı salınan yüz yirmi altı kişiden mütedeyyin olan var mı?

Bu çifte standardı bırakın CHP vekillerini muhafazakâr diye bildiğimiz kitleden dillendiren oldu mu?

Hepsine ne yazık ki kocaman bir “hayır” diyoruz!

İçindeki kin ile Berkin'i dilinden düşürmeyen Kılıçdaroğlu, kendisine ekmek çıkmayacağından emin olduğu iyilik meleği Yasin Börü'yü hiç andı mı?

On dört yaşındayken “devlet düzenini cebren ilga etmekten” ceza yiyen Yakup Köse kardeşimizin ziyaretine gittin mi Kılıçdaroğlu?

Gitmediğini biliyoruz, ancak “Devlerin Aşkı” filminde başrol oynayan Türkan Şoray'ın 1995'te Manisa Davası diye bilinen solcu gençleri ziyarete giderken, genç değil daha o zamanlar çocuk olan Yakup Köse'nin yüzüne bakmadıklarını unutmamız mümkün değildir.

Aydın ve sanatçı zevat, cici çocukların davasını takip ederken İslamcı bir kimlikten dolayı cezaevinde olan hem de devlet rejimini cebren ilgaya kalkışan(!) Yakup Köseyi ziyaret edecek değildi ya!

Sadece camilerde ders verdikleri için yıllardır içerde tutulan Yusufileri, bırakın Kılıçdaroğlu İslami hassasiyeti olan birileri tarafından da ziyaret edilmemesini  "Bir ülkede şerefliler de en az şerefsizler kadar cesur olmadıkça o ülke düzelmez" sözüyle yan yana koyduğumuzda karamsarlaşmamak mümkün değildir.

Neyse ki Yusufilerin beklentisi aciz ve adi varlıklardan değildir. En azından bu bilinç,  bizi bir nebze olsun rahatlatıyor.

Neyse konuyu dallandırıp budaklandırmadan, “İslami kimliklerinden dolayı cezaevlerinde olanları da ziyaret ettik.” diyen Kılıçdaroğlu'na “Yalaaaannn söylüyorsuuunn” desek hakaret sayılmaz herhalde.

Nisan ayında yapılan grup toplantısında “CHP'yi terör örgütleriyle irtibatlandıranlar alçaktır, şerefsizdir'” ifadelerini nereye oturtmak lazım?

İrtibatlandıran şerefsizdir, evet irtibatı sağlayan da.

HAZMINIZ KOLAY OLMAYACAK

Tevfik'in koltuğuna layık müdür arıyorlarmış.

Hani şu yönetimi protesto etmek için kendisini Galatasaray Lisesinin kapısına bağlayan Tevfik'ten bahsediyorlar.

Şu gençliğe oğlu Haluk'u rol model seçen,  oğlunun Amerika'da papaz olmasının önüne geçemeyen, odasından üç ay boyunca çıkmayan, odadaki kuru kafa ile sohbet eden…  Sonra eşiyle… Neyse ailenin iç meselesine girmeyelim.

“Tevfik Fikret'in makamına yaraşır bir müdür istiyoruz” diyor hergele.

Güftesini bilmediğin bir şarkının ritmine kapılmış evlat!

Tevfik'in sıpası Haluk'un akıbeti belli.

Sana diyorum Çiyava, Pekinez, Wels Corcis, hey sen zekânla övünen çomar, önce o boynundaki “Madde in France” yazan tasmayı çıkar.

Yine uykuları kaçtı hergelenin.

Alışkın değiller “Allah, bismillah” sözlerine.

Her gelen bir makas alıp bir kemik atmıştı önlerine.

Bu yüzden bu Fransız Buldogları yabancılaşmıştı özlerine.

Alışacaklar, alışmasalar da öfkelerinden kuduracaklar.

Bu devran böyle sürmez bayım.

Değerlerinin ırzına geçtiğin ahaliden medet umman da ayrıca yersiz…

Viyaklamaların, çaresizlik belirtisi…

Sığ bakışınla “Zekâları Şişirilmiş Beyinler “ olimpiyatlarına katıl.

ODTÜ dedin, Galatasaray Lisesi dedin, İstanbul Erkek dedin…

Dedikçe her haltı yedin.

Hazmın kolay olmayacak biliyorum.

Bir soda iyi gelir.

Zira Anadolu kaplanlarının çakallara pes edeceği yok görünüyor.

Bildiri dağıtmışsın, sırtını dönmüşsün, alkış çalmışsın.

Sırtını sıvazlamışlar, buna pek alışmışsın.

Öve öve bitiremediğin Tevfik bir neslin imanını çaldı.

Zırlaman Küçük İskender'in gelemeyişineymiş, büyüğü gelse ne yazar.

Ama yine istersen büyüğünü çağırabiliriz, alçağıyla çukurlaşmanın âlemi yok sanırım.

“Sonra eğitimle ilgisi olmayan vakıflar” demişsiniz, dememişsiniz; dedirtmişler tatlı fino.

Finoluğuna bakmadan Kangal olmaya soyunmuşsun.

Hadi oradan, ilişme cami duvarına.

Sonra ülkenin değerinden dem vurmuşsunuz, üstelik değerleri korumaya yeltenecek cümleler sarf etmişsiniz.

Değer dediğiniz nedir bilir misiniz Puglar, Chow, Bassets?

Ya siz sevimli Shar Peis, Malta,  Schnazuer?

VEKİLİN ARACINA DOKUNULDU

Dokunulmazlıkların kaldırılıp kaldırılmayacağı, CHP'li milletvekillerinin anayasa mahkemesine grup halinde başvurup başvurmayacağı tartışılırken HDP'li vekillere halk dokunmaya başladı bile.

Bu halk çok tez canlı, karar Resmi Gazete'de yayımlanmadan uygulamaya geçtiler.

Sur ziyaretinde halktan zılgıtı yiyen İdris Balüken'den sonra Midyat halkı da Midyat'taki bombalama eyleminden sonra ilçeye gelen Altan Tan'ı konuşturmadığı gibi yuhalamaya başladı.

İdris Balüken her ne kadar kiminle el tutmuşsa onların tek tek resimlerini kendi twitter hesabından paylaşıp onu yuhalayanların kontra elemanları olduğunu söyleyip rahatlasa da, konuşmalara bakılırsa İdris'e öpücük yollayanların Diyarbakır ağzıyla konuştukları ve bajêr diliyle küfürleri savurdukları görülmektedir.

Altan Tan da ise küfürler Altan'dan ziyade Altan'ın meşruiyet kazandırdığı PKK'ya idi.

“Defol, git buradan!” gibi ifadeler sadece Altan'ın şahsınaydı. Hakaretler daha çok PKK'ya yapıldı.

Allah'tan ki Altan Tan, soğukkanlılığını bozmadan erkekliğin onda dokuzunu yerine getirdi.. Yoksa vekilin aracına tekme atan vatandaşların Altan Tan'a dokunacakları, Altan Tan'ın da ilk dokunulan vekil olacağı kaçınılmazdı.

Altan Tan, aracına ilk dokunulan oldu, ya sonrakiler?

YENİ HAYAT ANCAK FİKİRLER BAYAT

Yine bildik ifadeler, yine eski teraneler…

Gülen grubunun kodlarının değişmesi mümkün görünmüyor.

Ahmet Turan Alkan, Yeni Hayat gazetesindeki yazısına şöyle başlıyor. “Eskiden, yani çocukluk ve gençlik zamanlarımda Türk tarihine meraklıydım; bu ilgi, ‘Türk tarihini lâyıkıyla bilirsen, kader icabı dünyaya Türk genleriyle gelmemiş diğer toplulukları merak etmene lüzum kalmaz' gibi pek ciddiye aldığım bir varsayıma dayanıyordu. Hâliyle dünyaya Türk namıyla gelmiş olmanın sorumluluğu, daha o yaşlarda beni etkilemiş, ağırbaşlı, uzaktan bakınca bir şey biliyor veya akıllı gibi görünen biri yapmıştı. Hayır, bu ırkçılık, soy böbürlenmesi filan değildi; bir hakikatin tespitiydi, kaderdi ve yapılacak pek bir şey de yoktu.”

Be mübarek bırak da, ırkçılık olup olmadığına başkası karar versin Ahmet Turan Bey'i taşıdığı düşünceler, uzaktan bakınca “bir şey biliyor veya akıllı görünen biri yapmışmış. Ah o yakından bakmalar olmasaydı! Ah ki ne ah!

“Yaşlanmak, bazıları üzerinde marazî tesirler yapıyor; bende de öyle oldu. Hayatın tadını kaçıran ve kafa rahatlığını sarsan o kötü alışkanlığın nasıl başladığını bilmiyorum; galiba o günlerde yine zararlı ve lüzumsuz bir kitap okumuş olmalıyım ki ‘şeyleri kurcalayıp içine bakmak' gibi hanelerden ırak kötü bir alışkanlığa müptelâ oldum. Türklerin tarihinden sonra, Türk olmayanların tarihiyle de ilgilenmeye başlamam o günlere rast geliyor.”

Cemaatin aydın adamının pişmanlık duyduğu ve marazi hastalık addettiği şeyin ne olduğunu anladınız sanırım. Başkasının tarihini inceleyince perhizini bozan hastaya benzetiyor kendisini ve “Bir şekilde hayatta kalıyorsun ama renklerin feri soluyor; maçları santra düdüğü çalmadan kaybediyor, daha kötüsü ‘kazansam ne olacak be' diye umursamıyorsun”

Başka milletlerin tarihini öğrenmek sizi bu kadar etkiliyormuş. Acaba kendinizi gördüğünüz dev aynası mı çatırdıyor, yoksa gözünüzde büyüttüğünüz vak'aların vak'a-ı adiyeden olduğunu mu fark ediyorsunuz?

“Çinliler'in, bizimkilerden çook çok önce önemli şeyler yapmış ve kendilerine göre enikonu kamu düzeni felan kurduklarını öğrenince karnıma yumruk yemişe dönmüştüm.” diyor yazısının devamında.

Sonra gerçeklerle yüzleşmenin dayanılmaz ağırlığı altında ezildiğini ifade ediyor. “Türk diliyle kaleme alınmış en eski tarihi belge MS 8. asra tarihlenmişken, ondan tam 3 buçuk bin sene önce bazı Mezopotamya kavimlerinin şakır şakır yazı yazıyor olmaları insanın ağırına gidiyor. Yuh yani…”

Satırlar arasında ilerledikçe yazıdaki ve kodlardaki ayrıntı da daha bir belirginleşiyor. “Efendim 60 bin sene önce hepimizin en uzak ve ortak ceddi Batı Afrikalı siyahi bir Kuntakinte imiş! Yok deve! Efendim bilim öyle diyormuş! Batsın o bilim be, tüküreyim sizin bulgunuza da, teorinize de. Hayır, biz ırkçı değilizdir; affedersiniz zencileri de severiz, bir önyargımız yok; mesela yollarda çakma saat gözlük satıyorlar, durup bakıyoruz ama durup dururken benim ecdadıma siyahi denilmesi de sineye çekecek değiliz herhalde.”

Yani saat, gözlük satan zencileri görünce dönüp bakıyormuş. Eee, adam saldırmadığına göre ona ırkçı denilmez ya! Ama ecdadına siyahi denilmesi acaaaip zoruna gidiyormuş. Olacak o kadar.

“Adam 18'inde zımba gibi Türk iken 81'inde bakıyorsunuz çamur gibi bir şey haline gelmiş.”

Yani ecdadının zenci görünmesi çamurlaşmak olarak kabul ediliyor. Ecdadımız Türk deseydi elmasla eşdeğer olurdu kuşkusuz.

TERS BAKIŞ

DEMİRTAŞ VE YASİN BÖRÜ

İstanbul Vezneciler'de patlayan bomba sonrası her kafadan bir ses, her taraftan kınama mesajları gelmeye başladı.

Kınama mesajları Pennsylvania hariç ülke dışından da birçok yerden geldi.

İnanmayacaksınız belki Hayko Bağdat bile olayı kınadı. Hemi de üst perdeden.

Örgüt tabanından zılgıt da yedi, ama neyse…

Geride bir tek Demirtaş kalmıştı ki, Demirtaş bizim yakinen bildiğimiz pişkinliğiyle olaya değindi ve “Ben başbakan olsaydım istifa ederdim.” sözünü bir çırpıda söyledi.

İstifa derken istifade mi demek istedi orasını net olarak anlamak zor doğrusu.

Yani “Başbakan olsaydım, olaydan istifade ederdim” demek istemiş de olabilir.

Demirtaş, bizim bildiğimiz Demirtaş ise 6/8 Ekim olaylarında elli iki insanın ölümüne neden olan emri verdiği halde o olaydan bile istifade ettiğine göre “istifade etmek”ten bahsetmiştir.

Yani faydalanmak, yararlanmak, kandan nemalanmak…

6/8 Ekim olaylarından sonra ilk günkü her tarafından fışkıran teri saymazsak Yasin Börü ve ailesinden bir özür dileme erdemini bile göstermedi.

Hatırlarsanız, Ahmet Hakan, programında Yasin Börü'yü vurgulaya vurgulaya sorduğu halde, Demirtaş Asena'ya taş çıkartırcasına onu da atlatmayı başarabilmişti.

Kurban eti dağıtan gencecik çocukların katledilmesine, üçüncü kattan atılmasına, yakılmasına, arabayla cesetlerinin çiğnenmesine neden ol, sonra pişkin pişkin o kanal senin, bu kanal benim dolaş, bugün de erdemden bahset.

Demirtaş'ın erdem dediği pazardan alınan bir meta mı ki? 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.