Siyasal anlamda “Milliyetçi dil” hiçbir zaman bu ülkede birinci parti olmamıştır. Daha çok kuşatıcı dili ön planda tutan ipi göğüslemiştir. Adnan Menderes’le başlayan “kuşatıcı dil” Turgut Özal’la bir noktaya ulaşmış, Erdoğan’la zirve yapmıştır. Ancak Erdoğan’ın son açıklamaları tehlike sinyallerini barındırıyor. Bu dil bu ülkeye bir fayda sağlayabilir mi? Bu seçim Türk milliyetçiliği ile Kürt milliyetçiliği arasında cereyan eden bir konumda değildir. Özellikle milliyetçiliğin bir tarafını barındıran MHP’nin bu gerilimde hiç olmadığı kadar geride durması, önceki söylem ve isteklerini adeta AK Parti üzerinden sahaya hâkim kılma gibi bir pozisyon gözüküyor.
Bu tartışmanın fitilini ateşleyen ise; HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli’nin, “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz.” söylemiydi… Bu sözlere karşılık birçok miting alanında Cumhurbaşkanı Erdoğan da son derece sert bir üslupla; “İstiyorsanız Kuzey Irak’ta Kürdistan var. Defol oraya gidin.” demesiydi. Ne var ki bu süreçte kullanılan dil ve üslubun aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu noktaya taşıyan çizgi olmaktan bir hayli uzaklaştığını belirtmemiz gerekiyor. Mesela “Çok seviyorlarsa oraya gitsinler. Benim ülkemde Kürdistan diye bir bölge yok” veya “Yallah oraya! Git Kürdistan’a!” gibi söylemler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kürtlerden destek aldığı siyasi kimliğini yansıtmıyor. Hatta son söylemlere bakıldığında MHP’nin dahi söylemlerini çok geride bıraktığını söyleyebiliriz.
Şunu net olarak söyleyelim; “milliyetçi dil”in siyasal rekabetin merkezine yerleşmesi sadece AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından değil bütün ülke ve toplum açısından sıkıntılıdır. Hassas bir dönemden geçtiğimiz bu zaman diliminde kırılgan fay hattı üzerine zafer inşa etmeye benzer. Bu tehlikeyi boşa çıkarma hatta tersine çevirme yolunun “yallah Kürdistan’a” söylemiyle mümkün olamayacağının bilinmesi gerekir. AK Parti bu seçimde şok yaşamak istemiyorsa, Kürt halkını “eşittir HDP/PKK” gözüyle incitmemelidir. Onu bu günlere taşımada önemli bir etken olan Müslüman Kürt toplumunun kardeşlik hukukunu ve duygularını korumak hususunda yine en önde olmak zorundadır. AK Parti MHP dilini kullanmak yerine toplumun tüm etnik unsurlarına ve toplumun her bölgesine hitap etmelidir. Bugüne kadar onu başarıya taşıyan çizgi ve dili korumalıdır.
Oy devşirme hesapları yaparak; Türk milliyetçiliği duygularını okşayarak Kürt milliyetçiliğiyle mücadele edilemez. İslam kardeşliği vurgusu ve hukukunu ihmal eden AK Parti’nin milliyetçi bir dille gideceği nokta, MHP gibi İç Anadolu ve Karadeniz’e sıkışıp kalmak olur. HDP’nin Doğu ve Güneydoğu’nun bir kısmına sıkışması gibi… Yaşadığımız coğrafyayı ve tarihi değiştirmek mümkün olmadığına göre siyaseti aklın, vicdanın ve ahlakın belirlediği istikametin dışına çıkarmamak gerekir. Hem kalplerde hem de sandıklarda kazanmak için hamaset, ayrıştırıcı ve fay hatlarını oluşturan söylemlerden hassasiyetle kaçınmak gerekiyor.