Bir binada yangın veya başka bir afet varsa en öncelikli olarak kurtarılması gereken, insandır. Eşyayı kurtarır da insanı sonraya bırakırsanız, buruk bir teşekkür alırsınız. Sıralama, her şeyde ve her zaman ciddi bir meseledir ki hikmet denilen kavram da büyük ölçüde doğru sıralama ile tarif edilir.
Malum paket, laiklik ve ulusçuluk gibi afetlerin zararını azaltma amaçlı ise en başta kurtarılması gerekenler bunların acısını en fazla ve en sıcak yaşayanlar olmalı değil miydi?
Çocukları, andımız gibi yalan yemin alışkanlığından kurtarmak önemliydi ama laik rejimin varlığına kurban edilen babaların çocukları için en öncelikli olan, paketten babalarının çıkması ve kendilerine armağan edilmesiydi.
Hem o zaman evlatları suçsuz yere zindana atılan ve yıllarca yağmur bekler gibi umutla dua eden anneler, suçsuz yere idam edilen genç Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubunu bizzat grubunda okurken ya da darbe mağduru çaresiz bir babanın şehid kızına yazdığı mektup okununca gözyaşlarına boğulan başbakanın hissiyatının samimi olduğuna dair tereddüt yaşamazlardı.
Bundan ondört yıl önce bu ülkenin en öncelikli meselesi, hiç bir suçu yokken sırf şiir okudu diye kendisine ceza verilen bir siyasetçinin yani Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekili veya başbakan olmasının önündeki engellerin kaldırılmasıydı ki bu mesele halledildikten sonra Avrupa Birliği’ne uyum paketleri çıkartıldı.
Bugün bırakın kürsüden öyle şiiri filan, kısa künyesini bile okumamış, ağzı var dili yok, karıncayı dahi incitmeyi hayal etmemiş nice siyasi mahkum var, tutuklu ve mağdur var. Peki bunların şanssızlığı İstanbul Belediye Başkanlığı yapmamış olmaları mıdır? Demokratikleşme dediğiniz her ne ise ve hangi canavara karşı ise onun elinden öncelikli olarak kurtarılması gerekenler bunlar değil midir?
Bu bir kaç yıl içerisinde Kutlu doğum mevlidi düzenleyen yüzlerce kişinin ceza alması yetmezmiş gibi daha paket açıklanmadan iki hafta kadar önce Şahımerdan Sarı’nın oğlunun düğününe katılan 52 kişi yargıtayca mahkum edildi. Eften püften sebeplerle diğer siyasi cenahlardan tutuklu bulunanların da sayısı az değil.
Kolluk ve adliyenin, laik rejim için kıyma makinesi gibi çalıştığı bir dönemden bahsediyoruz. Siz de kalkmış, eş başkanlıktan, üniversite isminden, nefret suçundan, köy isminden yapılmış sessiz bir devrimden bahsediyorsunuz. ‘Yetmez ama evet’ diye devam eden cümle kalıpları da mülkün temeli olan adaletin geciktirilemeyeceği hakikatine çarpıp tuz buz oluyor.
İnsaflı ve vicdanlı olmak, yapılanları ve atılan adımları görmektir. Eyvallah ama durduğumuz zemini yok saymak da varlığımızı birilerinin varlığına armağan etmeye benzer bir akıl fukaralığı olmaz mı? Hükümet ne yaparsa yapsın mutlak bir surette yaptıklarına sayısız hikmet düzmeye ve her halükarda övmeye ayarlı zevatın peşinde ‘bu ne ilktir ne de son’ nakaratlarına eşlik ederek başka bahara sağ çıkmanın hesabını yapmak da tek kelimeyle öğütülmektir.
Paket açıklanmadan bir hafta önce Sayın Başbakan’ın bir kez daha okuduğu ‘Zindandan Mehmed’e’ şiirinde, “Çatık kaş... Hükûmet dedikleri zat...Beni Allah tutmuş, kim eder azat?” diyordu ve dediği gibi oldu, sırf ‘Rabbimiz Allah’tır’ dedikleri için kendilerinden intikam alınan mazlumlara karşı kaşlarını çatanlar eylemlerine devam edecekler.
Elhasıl, hiç bir yorum, hiç bir övgü bir mazlumun özgürlüğünü geciktirmeyi haklı gösteremez. Hiç bir iyileştirme bir mağdurun gaspedilen hakkını vermekten daha öncelikli olamaz. Dolayısıyla bu paket, yangından eşyaların bir kısmını kurtarmıştır ama içerde insan var ve asıl teşekkür ancak onlar kurtarılınca yapılacaktır.