Coğrafyamızda hayat tarzı, sınırlar, ilişkiler, inançlar, ideolojiler, çıkarlar, yeniden şekilleniyor, şekillendiriliyor. “Uluslararası sistem”in varlığını bütün ihtişamıyla koruduğunu müşahede ediyoruz bu çetin geçen ve tarihi belirleyiciliği olan günlerde. Bu “Uluslararası Sistem” bir gün bir aktörü desteklerken diğer gün figüranı başrole çıkaracak kadar çok seçenekli çok senaryolu “oyunu” sahneye koymakta çok mahir. Kendisine rol biçilen günün oyuncusu keyif ve heyecandan kendinden geçiyorken ve bütün mahareti kendinden biliyorken ertesi çekimde sahne dışına itilmişliğin acısını iliklerine kadar hissedebiliyor.
Oyun kurucuların bu oyununa gelmemenin en etkili yolu çok yönlü düşünebilmek, tarihten ders çıkarabilmek, yanlış adamlarla işleri yürütmemek ve “ahtapot kıskacı”na girmeden masaj güzelliğinde sarmala alan kollarını erken fark etmekten geçer. Kolların tamamı kapandıktan sonra taviz vermeden kıskaçtan çıkmak imkânsızlaşıyor.
Çevresine çöreklenmiş bir kısmı paralel, bir kısmı örgüt, bir kısmı koltuk muhibbi kripto adamlarla kendisine son iki seçime kadar oy verdiğim Ak Parti bu ülkenin tam 13 yılını “paralel”e ve “örgüt”e feda etti. Maalesef şimdi yine yarın çok pişman olacağı sonuçlara sebep olacak adamlarla yola devam ediyor. Artık herkes şunu anlamalı ki; ne Davutoğlu'nun derinlikli! Dış politika stratejisi, ne örgüt muhibi Yalçın Akdoğan ve içerdeki örgüt muhipleri ekibiyle iç politika ve çözüm süreci yürütülebilir, ne de çoğunluğu vali yardımcısı kaymakam ve emniyet mensubu olmak üzere devlet bürokrasisindeki yerini bütün ağırlığıyla muhafaza eden ama aynı zamanda gizlenmeye çalışan ve cemaatsel körlük geçirenler ile devlet kalkınabilir. Ama bir türlü, oyun kurucu tarafından kurgulanan oyun'un yakın zaman için görülen “mutluluk” sahnesinin oyunun sonunda senarist tarafından murad edildiği gibi “kötü son” ile bitirileceğini anlatamadık oyuncularımıza.
Memleketin bin bir mücadele ile birikmiş Ak Parti'de hayat bulmuş yüz yıllık “akl-ı selim” enerjisini 10 yılda “paralel yapı” ve “örgüt” stratejilerine heba eden Hükümet, şimdilerde bunlardan yediği darbelerin acısını ve çaresizliğini yaşıyor. Verdikçe isteyen istedikçe verdiğiniz ve elinizle büyüttüğünüz iki canavara, halkı kurbanlık koyun gibi sundunuz. Hükümet, eylemleri kategorize ederek, tarihinin hiçbir döneminde eylemsiz kalmayan örgütün halkın malına, canına kast eden saldırıları ile; yine tarihinin hiçbir döneminde mütedeyyin camia, cemaat, tarikat, parti ve şahıslara dönük sinsi saldırılarından geri kalmayan paralel örgütün bu eylemlerini yok hükmünde değerlendirip; asker polis ve hükümete yönelen eylemlerine ise anında cevap vererek savaş sebebi saydı.
Suruç patlaması, bölge ve ülke için yeni bir “konsept” adına milat sayılacak kadar yeni bir sürecin başlangıcıdır. Suriye savaşının ve Türkiye'nin Suriye politikasının yine kendi eliyle bir “ışid” doğuracağı ta başından belliydi. Elinde muhaberat, muharebat, istihbarat gibi çok güçlü imkânları olan, koca tarihi bir tecrübesi olan ve “dünya beşten büyüktür” bilincinde olan! bir iktidarın bunca hatayı nasıl öngöremediğini izah edebilen varsa beri gelsin. Yaptığı “iyilik” ve “güzellikleri” elde edilen hak ve kazanımları istila çekirgeleri gibi yiyip bitiren hükümetin kendi hatalarından mütevellid “kaos”, başta mütedeyyin Kürd'ler olmak üzere tüm halkı mağdur etmiştir. Oyun kurucunun bir iki bomba ile, bu güne kadar bize bahşedilen kazanımları buharlaştırabileceğini ve doksanlı yılların güvenlikçi politikalarına dönülebileceğini birkaç günde müşahade ettik. Arap baharında olduğu gibi Türkiye'nin Ak Parti ile gelen baharının da yapay olduğu ve bu baharın iplerinin başkaca oyun kurucuların elinde olduğu, istenildiğinde baharın hazana dönüştürülebileceği ve şartların Türkiye'yi ABD ve PYD ile birlikte ortak cephe oluşturmaya zorlayabileceği çok açık bir şekilde ortadadır. ABD'nin Türkiye'ye hitaben “PYD desteklenmeli” işaretinden sonra Obama'nın PKK teröristtir ve Türkiye'yi destekliyoruz söylemindeki çelişki ve aynı zamanda Salih Müslim'in IŞİD'e yönelik operasyonlarından ötürü Türkiye'ye teşekkürü yine bu yaman çelişkiyi! izah etmeye yeter de artar bile. Başbakanın “bizi hedef almayanı hedef almayacağız onlarla ilişkileri geliştirebiliriz” sözü ABD işaretine atfen deklare edilmiş açık bir Türkiye-PYD ittifakı çağrısıdır. Yine PYD'nin Esed ordusuna katılacağı söylentisi Türkiye'nin PYD ile işbirliğini hızlandırması için kamuoyunu ikna “yem”i olsa gerek. Bu olası işbirliğinin uzun vadede ne tür “biz güvendik ama olmadı” “kaoslarına” gebe olduğunu elbette zamanla göreceğiz. Ama mazlum halkların bu güne değin “beşli çete”den bir hayır gördüğü vaki olmamıştır.
Birikmiş suç ve suçlu ordusuyla mücadele elbette imkânsız gibi. Hep şunu dedik. Suça, suçluya ve azmettirene anında müdahale edilmeli; vatandaşın hak ve huzuru korunmalı. Oysa yapılan şuydu; ya hiç müdahale edilmedi, ya da şimdilerde olduğu gibi “topyekûn” savaş mantığı güdüldü.
Gelinen nokta şu; içerde doksanlı yılların güvenlikçi politikalarına mübtela; dışarda ise ABD- israil projelerine “ulusal çıkarlar” gerekçesiyle mahkum ve angaje olmuş bir hükümet pozisyonu orta yerde duruyor. Aynı zamanda adeta zafer sarhoşluğu içinde yine hükümeti körü körüne destekleyen ve bundan önce de olduğu gibi hiçbir karşılığı olmayan ve hükümeti yanlış yönlendiren sözde derin analizlerde bulunan medya müntesibi bir akiller! ordusu…
Yani sil baştan. Yani eski tas eski tarak. Yani en büyük müttefik ABD. Yani ABD isterse hemen olur ve bütün düşman kafalar bir günde dost oluverir. Yani CNN Türk dün “Kürt Siyaseti” dediğine bu gün “terörist” diyebilir. Yani “beş” hep ağa kalacak.