Yıllar önce daha iyi bir üniversiteyi daha güzel bir bölümü kazanma durumu varken kendi istekleri doğrultusunda hareket edip mühendislik tercih eden ve sonrasında atanıp mutsuz olan bir öğrencinin yıllarca babasıyla diyalog geliştirmemesini inceledim.
Neden Babanla konuşurken içten konuşmuyorsun? Verilen cevap şöyle oldu. Ben doktor olabilirken mühendisliği tercih ettim. Babam benim tercihime saygı duydu. Saygı duyması gayet güzel bir davranış değil mi? Güzel olmasına güzel bir davranış fakat ben o yıllarda gençtim isteklerim aklımı gölgelemişti. Babam sadece tercihlerime saygı duydu. Aslında benimle daha fazla ilgilenip beni ikna edebilirdi böyle yapmadı şu an arkadaşlarım 35 000 alırken ben 3500 alıyorum.
Bu hikâye irdelenmediğinde hiçbir sorun yokmuş gibi davranılır. Fakat insanların duygu dünyasına indiğimizde her şeyin göründüğü gibi olmadığını, insanlar arasında görünmeyen sorunların olduğunu söylemek mümkün. Bu hikâye gibi yüzlerce farklı konularda hikâyelerin olduğunu söylersem abartmamış olurum.
Hikâyeye hikmet nazarıyla bakıldığında kimin ne zamana kadar yaşayacağını, hangi meslekte mutlu olacağını, mutluluğun sadece rakamlarla olup olmadığını ancak Allah bilir. Madem her şeyi Allah biliyor. Neden her şeyi bilen yaratıcı gücün kelamına kulak vermeyiz?
Nasıl?
Örneğin:''Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.''Ayeti bizlere bir uyarı değil mi? Bu uyarıyı bilmemize rağmen neden çocuklarımızın mutluluğu için tercihlerine yardımcı olmayıp davranışlarına saygı duyarız.
Yarın bu çocuklar, biz çocuktuk bilmiyorduk ailemiz bize yardımcı olmaları gerekirken bizleri ateşe attı derlerse bizlerin hali ne olur.
Çocuklarımız namaza kalkmazken bizler gençtirler yatsınlar. Ahlaki yönleri gelişmeyen insanlarla gezdiğinde ben de zamanında böyleydim ya da dayısı da böyleydi deyip onlara zaman kazandırmıyor muyuz? Büyüklerine cevap verdiklerinde aynı amcası deyip ahlaksızlıklarını meşrulaştırmıyor muyuz? Hem aslanlar yetiştirip hem de pençesinden şikâyet etmek doğru olur mu? Maalesef yanlış yapıyoruz.
Mutahari'nin dediği gibi toplumun psikolojisini ve sosyolojisini bilmeyen davetçiler, iyi bir insan olmanın yollarını arasın. Kendi ailesinden, kendi kültüründen kopuk bir davetçi, idareciliği bırakıp kendisini iyi bir şekilde yetiştirmeye baksın. Görüyoruz kendisiyle, ailesiyle, komşusuyla, mahallesiyle iyi geçinemeyen insanları. Bir çelişki yumağından başka bir şey değildirler.
Bizler bu insanlar için ne kadar güzel tablolar çizsek de toplumda karşılığı yoksa bir şey ifade etmiyor. İdareci olarak seçilen insanların kriteri: Ahlakı, ailesi, komşusu, mahallesi, ticareti olmalı. Merkeze yakın durup toplumdan uzak duran kardeşlerime soruyorum 800'e yakın oy alınan bir yerde 80 gazete satılıyorsa kendimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi? Bütün suç toplumun mu?
Bütün bu yanlış davranışlarımızı toplumdan, gazeteden, kitaptan uzak durmaya bağlıyorum. Okumadan, araştırmadan ahlaki vasıflara sahip olmadan konuşmanın bir inandırıcılığının olmayacağını söylersem inşallah yanlış söylememiş olurum. Önce kendi nefsime sonra bütün kardeşlerime tavsiyem; cennet bahçesine girmenin yolu güzel ahlaktan, okumaktan ve kitap bahçesinden geçer.
Selam ve dua ile…