Bir yanlış, iki yanlış, üç yanlış belki kurtarır… Ancak dört yanlış olunca bu sefer, bir doğruyu götürecek kadar iş ciddi olmuş demektir. Yani bilinçten yoksun hareket, sermayeden kayba yol açar, bu böyle bilinmelidir.
Gerek uluslararası siyasette gerek ülkesel veya bölgesel siyaset ve anlayışta yanlışların tekrarı dört olmadan da zayiat ve kazanımların kaybına sebebiyet verebilir.
Hele Mümin, bir delikten birden fazla ısırılmamalı, yoksa ziyan olur, zayiat olur.
Türkiye, gerek ülkenin doğusuyla ilgili gerekse de uluslararası siyasette güttüğü politikada, ana damar üzerinden hareketle bir strateji takip ederse şayet, geri manevraların önüne set çekeceği gibi, gidilen çıkmaz yollardaki zaman kaybının da kazanım olarak elde kalmasına olanak sağlar.
Suriye meselesinde ana damar dediğimiz Türkiye dâhil bölge ülkelerinin temsilcileri olan hükümetlerin, akl-ı selim hareketleri, bu kadar can kaybını önleyeceği gibi, dış aktörlerin inisiyatifi ellerine geçirmelerine de engel olabilirdi.
Her adım zamanında ve yerinde atılmalı ki zarardan çok fayda getirsin. Yoksa atılan her adımın geri alınmasıyla yol alınmaz, menzile varılmaz ve zaferler de elde edilmez.
israil ve Gazze'yi, israil ile ilişkiler ve Mavi Marmara'yı şöyle bir düşünün… Mavi Marmara mahkemesinde şuan gelinen kahrolası noktayı gözünüzün önüne getirin… Ardından Siyonist israil'in Ankara büyükelçisinin sıcak bir karşılamayla güven mektubunu iletmesini takip edin…
Aradan geçen bunca yıldan sonra ambargonun devam etmesi, davanın verilen talimatlarla -mağdurların aleyhine- kapatılmayla yani olmamış gibi kabul etmeyle karşı karşıya kalması ve israil Büyükelçisinin ülkemize tekrar kabul edilmesi…
Bütün bunları düşündüğümüzde ‘Ne oldu, ne değişti?' diye insanın sorası geliyor. Birçoğunuzun ‘biz seferle mükellefiz…' dediğini duyar gibiyim…
Elbette ki seferde yol alanlar niyetleriyle Rahim-i Rahmana vardılar veya varacaklar, onda şüphe yok. Ancak danışman ordularıyla yol gösterenler, eğilim göstererek cesaretlendirenler ve öne sürdükleri şartlarla hepimizi ümitlendirenler! Doğru adımsa, niye geri alıyoruz, yanlışsa niye attık o zaman?
Konjonktür, ülke siyaseti, siyasette manevra, strateji sözcükleriyle bu işin içinden çıkılabileceğini söyleyebilirsiniz. Ancak kaç yanlış bir doğruyu götürür onun da kararını verin ki değerlendirme kıstasları ona göre şekil alsın.
Ve Doğu, Güneydoğu…
Bölgeyle ilgili işlerin ağır aksak olması, sıcak çatışma gölgesi dolayısıyla sorgulanamayabilir, ancak inanın burada da tekrarlanan yanlışların faturası yine hepimize kesilecektir. Tekrarlanan yanlışlar hepimizin doğrularını götürecektir.
Bölgenin yıkımına sebebiyet verenlerin hala anlaşılmamış olması, geliştirilmeye çalışılan “flört”ler üzerinden lokal da olsa tanınmaya çalışılan imkânlar ve iade edilen görevler aynı yanlışların tekrarından başka bir şey değildir.
Kanın durması için nerede olursa olsun bir araya gelenlere diyecek bir şeyimiz yok, ancak temsil ettiği örgütün kanını döktüğü Yunus Koca'nın, o zihniyeti mahkûm ettiği mesajı daha kulaklardayken, onun temsilcilerine imkân sağlamak adına aynı masa etrafında bulunmak, Yunus Koca'ların kanına ihanettir. Ve aynı zamanda yanlışların tekrarıdır, bu böyle bilinsin! Milyon ve milyar yanlışlar da bir doğru etmez, varsa doğrularınız onları da süpürüp götürecektir. Bilginiz ola…
Selam ve dua ile…