Siyaset dünyası son derece değişken ve kırılgan bir zemine sahiptir. Söylediklerinizi zamanında ve yerinde söylemezseniz, siyasi kazanç elde etmemeniz bir yana gözlemciler tarafından “i'rabda mahalli yok” konumuna da düşürülebilirsiniz. Hele bir de yalnız ve sahipsiz doğrularınıza konjonktür gereği arada bir sırt dönerseniz tümüyle kaybolabilir ve isminizi ancak skandallarla duyurabilirsiniz.
Doğruda ısrar ve her şartta doğrunun yanında yer edinme uzun vadede kazandıracak olan yoldur. İlahi vaade iman etmiş kişiler olarak bunu böyle bilir böyle inanırız.
Hür Dava Partisinin mesajlarına dikkat ettiğimizde bu hassasiyetlerin azami derecede gözetildiğini görüyoruz. Özellikle Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu'nun açıklamaları siyasi duruştaki netliği belirgin kılması açısından son derece önemlidir. Kimi açıklamaların bir süre sonra içerde ve dışarda siyasetçiler ve yöneticiler tarafından dile getirilmesi de şu gerçeği net olarak ortaya koyuyor: Hür Dava Partisinin mesajları dönemsel siyasi değişimlere göre ya da hissi saiklerle verilmemiş, ümmetin ve islam coğrafyasındaki halkların maslahatı gözetilerek, doğruda ısrar edilerek ortaya konmuştur.
Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu'nun İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısı ve “çukur siyasetinin” ortaya çıkardığı çatışmalı ortam ile ilgili söyledikleri son derece önemli şeylerdir. Doğruları söyleyip doğruda ısrar etmenin siyasi anlamda da haklı olmayı beraberinde getirdiği net olarak ortaya çıkmıştır. Mesela açıklamanın şu kısmı “doğruları desteklemenin”; ama sahneye ve mevcut aktörlere bakıp da “gereksiz bir iyimserliğe kapılmamanın” gösterilmesi açısından güzel bir örnektir:
“İslam coğrafyasındaki İslam ülkelerinin herhangi birinde bir sorun baş gösterdiğinde bu sorun ümmet içi bir meseledir, aile içi bir meseledir ve bunun ümmet içerisinde kalması ve ümmetin bu sorunları halletmesi gerekir. Ta ki on binlerce kilometre ötelerden emperyalistler gelip bu işe müdahil olmasınlar. Parti programlarımızda yazdığımız ve sıkça tekrar ettiğimiz bu gerçeklerin böyle bir zirvede dile getirilmiş olması bizi sevindirmiştir. Lakin bunların sözde kalıp kalmayacağı konusunda bir netlik, en azından düşüncelerde bir netlik olmadığını müşahede ediyoruz. Umuyor ve diliyoruz ki orada söylenen sözler samimi bir şekilde söylenmiş olsun ve orada söylenen sözlerin gereğini yerine getirmek için yine samimi bir çaba ortaya konulsun.”
Öncelikle şu gerçeğin altının özenle çizilmesi gerekir: İslam ülkelerinin yöneticileri, “İslam düşmanlarıyla ittifak” halinde iken ümmetin maslahatını önceleyemeyeceklerini bilmelidirler. Mezhebi ve ulusal çıkarların “Ümmetin maslahatı”nın önüne geçirilmesinin “İslam ortak paydasında” bir toplanmayı engellediği net olarak anlaşılmalı ve kabul edilmelidir. Ümmetin maslahatından başka bir ajandaya sahip olanların, zalim ve diktatörleri “stratejik çıkarlar” kılıfı altında destekleyenlerin ümmet iddiası boş bir iddiadır.
Zekeriya Yapıcıoğlu'nun sözleri oldukça nettir:
“Eğer Müslümanlar olarak bir araya gelmişseniz -ki bu kitabınızın, Rabbinizin ve peygamberinizin emridir, bu durumda birlik olmak, beraber olmak ve birbirlerinin derdiyle dertlenmek inancımızın bize emridir. Eğer siz bu emirler çerçevesinde bir araya gelmişseniz- sizin ölçünüz de o dinin kutsal kitabı olmalıdır. Eğer siz gerçekten kendi şahsi menfaatlerinizi idare ettiğiniz ülke menfaatlerinin üzerinde görmemiş olsaydınız belki memleketlerinizin hali bu olmayacaktı.”
Aslolan doğrulardır.
Yer ve zamanın da gözetilmesiyle, hikmetle doğruların dile getirilmesi hayati öneme sahiptir.
Yanlışta ısrar mü'minin vasfı değildir. (Al-i İmran/135)
Doğruda ısrar, dağdağalı dünya denizinde sahil-i selamete çıkaracak tek yoldur.
Üstad Bediuzzaman'ın sözleriyle yazımızı noktalayalım:
“Evet, sıdk ve doğruluk İslâmiyetin hayat-ı içtimaiyesinde ukde-i hayatiyesidir. Riyakârlık, fiilî bir nevi yalancılıktır. Dalkavukluk ve tasannu, alçakça bir yalancılıktır. Nifak ve münafıklık, muzır bir yalancılıktır. Yalancılık ise, Sâni-i Zülcelâlin kudretine iftira etmektir.”