Yapacağımız bir fiilden başkası olumsuz bir şekilde etkilenecekse, bu fiili yapmayıp başkasının zarar görmemesini öncelemek şer'i sorumluluklarımızdandır. Söz konusu bu fiilin günlük hayatta sık sık yaptığımız sosyal ihtiyaçlarımızdan biri olması veya kulluk şuuruyla yaptığımız ibadetler olması arasında bir fark yoktur. Bu hükmü, birçok fıkhi meselede bizlere ölçü olan şu iki kaideye bina etmekteyiz; “mefsedeti def etmek, maslahatı elde etmekten daha önceliklidir”, “mefsedet ile maslahat birbirlerine zıt olsa, mefsedeti yok etmek öne alınır” (El-Eşbâh ve'n-Nezâir, İbn Nüceym, Daru'l Kütübi'l İlmiyye BEYRUT 1999 c.1 s.78).
Bu iki kaideye şöyle sosyal bir örnek verilebilir; geçtiğimiz Eylül ayının verilerine göre Türkiye'de her 6,8 kişiye bir otomobil düştüğü belirlendi. Bu durum araçların artık toplum içerisinde fazlasıyla önem taşıdığı anlamına gelmektedir. Şöyle ki arabasını kendi maslahatı için bir yere park eden kimse, bir başka araç kullanıcısına zarar verecekse, bu durumda öncelik kendisine değil, zarar görenlere verilir. Zira şeriat zararın defini maslahattan önceye alır. Ve daha bunun gibi verilecek sayısız örnek bulunabilir.
Söz konusu bu fıkhi kaide sadece sosyal meseleler üzerine değil, geneli kapsamayacak şekilde bazı ibadi meseleler için de geçerlidir. Allah'u Teâla'nın farz kıldığı ibadetler, başkasına zarar vermez. Ancak nafile olan bazı ibadetleri şu şekilde göz önünde bulundurmanın faydası var;
Önceki hafta nafile hac ve umreden bahsetmiştim. Öncelikli bazı meselelerden dolayı ikinci veya üçüncü kez hac ve umre yapmaktansa, bunun yerine başka hayırlı işlere vesile olmanın daha evla olduğunu belirtmiştim. Malum olduğu üzere “nafile hac” maslahatını önceleyen bazı kardeşlerimiz, başkalarının farz olan hac maslahatına zarar vermektedir. Öyle ki bu memlekette belki on yıldır hac başvurusunda bulunup da kurası çıkmayan ve bundan ciddi manada dert yanan Müslümanlar var. Bunların sorduğu soru şu; “hocam bazı zenginlerin defaatle hacca gitmeleri nedeniyle, yıllardır ismimiz kurada çıkmıyor, bu kul hakkı değil midir?”
Bununla birlikte özellikle son otuz yıldır hacdaki izdihamlardan dolayı binlerce Müslüman hayatını kaybetti. En son 2015'te şeytan taşlama esnasında meydana gelen izdihamda, Suudi yetkililer tam olarak rakam belirtmese de bazı uluslararası ajanslara göre iki binden fazla kişi kalp krizi, solunum yetmezliği ve ezilmeden dolayı can verdi. Böyle bir tehlike söz konusuysa; değil nafile, farz olan hac dahi ertelenebilir. Giden kişiler belki bundan habersizdi, ancak nafile hac için gidenler kendi maslahatlarını önceleyerek mefsedeti görmezden gelmişlerdir. Dolayısıyla bu kardeşlerim tüm bu teklikeleri daima göz önünde bulundurmalı ve muhtemel mefsedetlere karşı tedbirli olmalıdır.
Nafile hac ve umreyle ilgili kendisine gelen bir soruya muasır fetvalar isimli kitabında cevap veren Şeyh Yusuf El Karadâvî şunları aktarır;
1-Allah'u Teala farz olan ibadetler eda edilmeden nafile olanları kabul etmez. Nice Müslümanlar var ki; üzerlerinde zekat borcu olduğu halde, nafile hac ve umreyle meşgul olur. Maddiyata taalluk eden bir farz dururken, maddiyata taalluk eden bir başka nafile ibadetin Allah katında değeri yoktur.
2- Allah'u Teâla haram bir fiile ön ayak olan nafile ibadetleri kabul etmez. Dolayısıyla nafile hac yaparken izdihama sebebiyet verilmemesi gerekir ki maalesef ara ara bu tür tehlikelere şahitlik ediyoruz. Mefsedeti def etmek, maslahatı elde etmekten önceliklidir. Özellikle de mefsedet herkesi kapsayacak şekilde genel, maslahat ise sadece yapanı ilgilendiriyorsa…
3-Nafile ibadetler sınırlı değildir. Hikmetli düşünen her fert, maddi açıdan Müslümanların genelini ilgilendiren maslahat neyse, onu önceler. Sadece kendisini ilgilendirenleri değil… Nice hayır kurumları var ki zenginlerin yardımını beklemektedirler. Nice ilim talebeleri ve medreseler var ki hayır sahiplerinin verdikleriyle ayaktadır. (Fetâva Muâsıra, Daru'l Kalem KUVEYT, MISIR 2002 c.1 s.345-349)