17 Aralık yargı darbesi ve arkasından gelen 25 Aralık artçı şokundan sonra borsa normalleşme eğilimi gösterse de geniş toplum katmanlarında domino etkisi büyüyerek devam ediyor. Darbeyle alakalı olarak ve hemen ardından gelen beddua da işin içine girdiği için bundan sonra ülkedeki tüm taşların yerinden şöyle ya da böyle oynamayacağını kimse söyleyemez. Herkes artık kendisini, bu çekişmenin gidişatı ve sonuçlarına göre konumlandıracaktır. Bizzat hükümetin paralel devlet diyerek yüklendiği kesimi tercih edenler, iktidarın, olası muhtemel baskılarına karşı direnmenin ancak ABD’nin, içerdeki hükümet karşıtı sermaye ve medya gruplarıyla şu anda uyku modunda bulunan silahlı güçlerin desteğini almadan mümkün olamayacağının kesinlikle farkındalar.
Eğer, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan gibi Mısır darbesine destek veren krallıkların, 17 Aralık darbesi için de kaynak aktardıkları veya söz verdikleri iddiası doğruysa paralel devletin 17 Aralıktaki reaksiyona aldırmadan 25 Aralık girişimine kalkışmasındaki rahatlığın sebebini bulmak da kolaylaşacaktır. Mısırla, Türkiye arasındaki benzerliklerin bu son darbede hangi ölçekte hesaplandığını kestirmek zor olsa da ABD ve israilin dünya ülkeleri üzerindeki siyasi otoritesi, ve tahakkümüyle, Arap kralların sermayesi yanyana geldiğinde teferruatın atlandığını anlamak kolay olacaktır.
Evet toplum sadece yargı darbesini veya istifaları konuşmuyor. İnsanların şu anda en fazla cevabını aradıkları sorular şu iki konu üzerinde dönüp dolaşıyor:
Birincisi, konumu, durumu, hedefi ne olursa olsun kendisine İslam alimi ve bir kanaat önderi veya bir cemaat lideri gözüyle bakılan kişi, milyonlarca Müslümanları sistematik olarak katledenler için değil de, Müslümanlar hakkında beddua edebilir mi? Eğer beddua yapmasına cevaz varsa, örnekteki gibi en sert, en ağır tonda ve cümle aleme ilan ederek mi yapmalıdır? Beddua yapan zatın ilmi ve liderliği acaba tartışmalı hale gelir mi? Adına lanetleşme dense bile beddua yapan kişinin özür dilemesi İslamda haram mıdır? Ilımlı İslam projesi veya hoşgörü ve diyalog eksenli çaba ve gayretler malum bedduadaki keskinlikten zarar görür mü? Yine bedduada, acaba ilgili kişilere talimat niteliğinde şifreli mesajlar mı var? Ülkede meydana gelen kaza, afet, saldırı ve ekonomik sıkıntıları, birileri, yarın bu beddua ile ilişkilendirirse ne demelidir?
İkincisi, devletin Kemalist rejimiyle, cürümleriyle, gayriislami esasları ve referanslarıyla ilgili ciddi sorunu ve mücadelesi olmayan bir cemaatin, hükümet üzerinde vesayet oluşturmasındaki gayesi nedir? Mezkur yapının iman hizmeti adına attığı adımları ve faaliyetleri (İslami sohbetler, dersler, vs.), son darbeyle günyüzüne çıkan ve islami edep ve ahlaka zıt birtakım söz ve davranışlarıyla nasıl bağdaştırılacaktır? Sadece, ‘rüşvet ve yolsuzluğun üzerine gidilmesini istemiyorlar’ fikriyle koca bir kitlenin aidiyeti ne zamana kadar korunabilir? İktidar, paralel devletle ilgili iddialarının belge ve delillerini açıklarsa, cemaat tabanı beddua şokunu tam üzerinden atamamışken yeni kırılmalara karşı nasıl dayanabilir? Bu süreç içerisinde alabildiğine yalnızlaşıp içe kapanarak özellikle Başbakana karşı çok titizce hazırlanan plan devreye konurken kendilerine en yakın bilinen İslami gruplar ve önderleri tarafından veto yemenin karşılığının ne olacağı hakkında da aynı titizlik gösterilmiş midir?
Eğer yukarda bahsedilen dış destek iddiası doğru değilse, tirajı 200 binlere kadar inen gazetenin, %27 ile RTÜK’e en fazla şikayet edilen TV’nin ve herkesin büyük bir panikle gidip hesaplarını kapattığı finans kuruluşunun düşüşü nasıl önlenecektir? Süreçle ilgili ürküntü nedeniyle dersane ve özel okullarla ilgili şüphe ve korkular nasıl izale edilecektir?
Milletin kafasını karıştıran soru çok da ah bir de cevaplayan olsa?..