İstanbul'da alanında uzman kişilerin katıldığı "Küresel aile düşmanlarının dayattığı ülkemizi tehdit eden fıtrata aykırı aile yıkan yasalar kalksın" temasıyla "Aile Hakları" çalıştayı düzenlendi. Yazar ve akademisyenlerin katıldığı çalıştayda 17 Şubat 1926 İsviçre Medeni Kanununun kabulüyle başlayan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunla devem eden Batı'nın aileyi ve insanlığı yok etme yönündeki küresel savaşı masaya yatırıldı.
Burada yaptığı konuşmada, aileyi koruma adına çıkarılan yasalara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Eğitimci-Yazar Dr. Abdülkadir Turan, ülkede söz konusu yasaların Marksist ve Feminist yapıyla şekillendiğinin altını çizdi.
Edebiyat camiasının aileyi yıkmadaki etkisinin büyük olduğuna değinen Turan, "Edebiyat eserlerinde kimi zaman babanın evdeki otoritesi eleştirisi var. Kimi yerde görücü usulü evlilik hedefte, kimi yerdeyse güçlü kadın portresi öne çıkarılıyor. Toplu bir değerlendirmeye gittiğiniz zaman şunu anlıyorsunuz burada yazarlarımız edebiyatımız yönünü aileye çevirmiş aileyi yıkmaya çalışıyor. Uluslararası güç burada yazarımızı destekliyor. Bizim yazarımız kitabını matbaaya gidip kitabını bastırmak için onlardan destek alıyor. Bu edebiyat sadece aileyi etkilemiyor, tüm zihnimizi etkiliyor." dedi.
"Bize dayatılan özgürlük kavramında küçülüyoruz"
Turan, "Bizdeki hürriyet temelde buluşturucu bir kavramdır. Biz hürleştikçe aile oluruz. Sonra cemaat oluruz. Sonra nizamı âlem bir dünya oluruz. Hâlbuki bize getirilen yeni özgürlük kavramında biz özgürleştikçe küçülüyoruz. Nizamı âlemden ulus devletlere, bununla beraber büyük aileden küçük ailelere, çekirdek aileye, sonra çekirdeksiz aileye son dönemde ayrı evlerde yaşayan karı kocalar türedi. Aslında, 'Beraber olmaya ne gerek var, önemli olan bir özleşme yapıp zaman zaman bir araya gelmektir.' demeye başlıyorlar. Son olarak 'sıfır nokta sıfır cinsiyet' söylemleri baş gösterdi. Sona gelinen nokta bu oldu. Bu tamamen soyun kesilmesi demek. Bir kere bunun örgütlü bir yapı olduğunu bizim çözmemiz lazım. Aileye karşı uluslararası örgütlü bir mücadele var. Bizim yaşadıklarımız bu mücadelenin bize yansıyan tarafıdır. İsviçre Medeni Kanunu oluğu gibi Türkçeye çevrilip hiçbir değişiklik yapılmadan ve bize uyup uymadığına bakmadan uygulamaya geçiriliyor." ifadelerini kullandı.
"Yasalar Marksist Feminist yapıyla şekilleniyor"
Avrupa birliği sürecine girildiğinde yepyeni bir dalgayla yeni yasalarla karşılaşıldığını ifade eden Turan, "Bu yasalar aslında kadını merkeze almış gibi görünse de erken evlilik mağduru bir sürü aile var. Gencecik civanlar dünyanın en iyi şeyini yapmışlar. Evlenmişler, çocuk sahibi olmuşlar. Avrupa'da insanlar evlensinler diye devlet onlara para veriyor. Bizimki evlenmiş, biz kocasını hapse atıyoruz. Ve gencecik bir kızı ortada bırakıyoruz. Yasalar, Marksist - Feminist yapıyla şekilleniyor. Bu yüzden aileyi şekillendirmek için konulan her yasa günden güne aileyi zayıflatıyor. Bu 6284 denen yasayı okuduğumda benim ödüm koptu doğrusu. Biz, bu yasayı getirirken hiç düşünmedik mi? Medeni yasamızın bizim genel değerlere uyması gerekmiyor mu? Neden medeni yasamızın bizim değerlerimiz doğrultusunda şekillenmesini istemiyoruz? Bizi aslında sıfır noktası olan cinsiyetsizlik safhasına getirdiler. Biz, savunma pozisyonundan çıkıp, 'Arkadaş biz bu kanunları istemiyoruz.' diyelim. Yunanistan Müslümanı, toplum olarak kendilerini korumak için medeni yasanın kalıcı olmasını istediler. Bizde en azından bu küresel dünyada toplum olarak var olmak istiyoruz." şeklinde konuştu.
"Sayısal ve duyusal zekâyla oluşan birliktelik mükemmelliğe gidiştir"
Çalıştaya katılan SEKAM Başkanı Prof. Dr. Burhanettin Can, el birliğinin mükemmelliğe gidiş olduğunu söyledi.
Can, "Sayısal zekâsıyla duyusal zekâsı gelişmiş olanların nikâhla beraber oluşan birlikteliği mükemmelliğe gidiştir. Toplumsal cinsiyet eşitliği bunu ortadan bölüyor ve rakip düşman haline getiriyor. Cinsiyet eşitliği denen şeyde lgbti var. Bunların hepsinin Avrupa'da ve batının belli ülkelerinde bu ahlaksızlığı kanunlaştırma çabaları var. Bu meyanda partiler, dernekler kurmuşlar, ensest için kavgaları var, haberiniz olsun. Siyasetin hatası, eksikliği, kusuru yüzde 45'tir. Yüzde 55 bu gönüllü kuruluşların üretim yapmamış olması. Bilim dünyasında bir yeniliğe imza atmamış olması, kimsenin sesini çıkarmamış olmasıdır. Bu konuda hepimizin özeleştiri yapması gerekir. Unutmayalım ki bu dünyada yaptıklarımızın hesabını öteki dünyada vereceğiz. Susmanın ve üretmemenin bir bedeli vardır." diye konuştu.
"Siyaset üretim yeri değil, tüketim yeridir"
Sabahattin Zaim hocanın 2003 yılında ki bir konferansına katıldığını ve oradan çok önemli bir ders çıkardığını belirten Can, "Arkadaşlar, gençler; siyaset üretim yeri değil, siyaset tüketim yeridir. Ben bunlara söyledim, bundan öncekilere de söyledim. Gölge kabine kurun. Arkada bir milli eğitim bakanı olsun, önde bir milli eğitim bakanı, arkadakiler çalışsın, öndekilere versin. Eğer siz bunu yapmazsanız bürokrasinin oyuncağı olursunuz.' dedi. Son birkaç gündür yoga gündemde. Sonra kaldırıldı. Peki, bakanın haberi olmadan bunlar nasıl oluyor? Aliye Kavaf aileden sorumlu bakandı. 'Eşcinsellik, hastalıktır.' dedi. Çağdaş yaşamı destekleme derneği gibi bir sürü dernekle makamını bastılar. Çarpıcı açıklamalarında bulundu." diyerek ortada olan bazı çelişkilere değindi.
"Türkiye'nin kılcal damarlarında hangi güç var?"
Avrupa'da aile bakanlıklarıyla ilgili genel bir toplantıdan bir anekdot aktaran Can, cinsiyet eşitliğinin küresel bir proje olduğunu vurgulayarak, bu projenin sahibinin de Siyonizm olduğuna dikkat çekti.
Can, son olarak şunları kaydetti:
"Orada, alternatif aile modelleri maddesine sıra gelince biz, kadın - erkek evliliği dışında farklı bir evlilik modeli kabul etmiyoruz.' diyen aile bakanı, milletvekili bile olamadı. Peki, bunu yaptıran güç kim? Türkiye'nin kılcal damarlarında hangi güç var? Ya da küresel güçlerin Türkiye üzerindeki baskıları neler? Ya da ikili anlaşmalar denen anlaşmalar neler? Süleyman Demirel, 'Ben bir şey yapacağım.' diyor; Amerikanlılar diyor ki 'Bir şey yapamazsın.' Niçin, 'aramızda ikili ilişkiler var.' Bütün devlet kurumlarına soruyoruz; bu ikili anlaşmanın ne olduğunu kimse bize söylemiyor. Amerikan büyükelçiliğine soruyorlar, diyorlar ki 'Bizde böyle bir anlaşma yok.' İki yüzbaşının yaptığı anlaşma iki devletin anlaşması oldu. Ondan sonra karar aldık. Hükümetten geçmeyen hiçbir anlaşma kabul edilmeyecek. Ama ne kadarını kontrolümüz altına aldık bilemiyorum. Cinsiyet ve toplumsal cinsiyet eşitliği kavramları kültür ve medeniyet kodlarımız göz önüne alınarak analiz edilmesi lazım. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin en iyi uygulandığı ülkelere bakılıp buna göre hareket edilmesi lazım. Cinsiyet eşitliği üzerinden nüfus planlaması küresel bir projedir. Ve bu projenin sahibi de Siyonizm'dir."
Çalıştaya; Sosyolog İlhami Sayan, Dünya Sosyologlar Derneği Başkanı Necdet Topçu, Mutlu Aile Derneği Başkanı Hatice Balin, Aile Platformu Başkanı Âdem Çevik, Yazar Selahaddin Eş ve Mütefekkir Harun Ünal katılım göstererek açıklamalarda bulundular.
İLKHA