Hikmetli kitaba and olsun… ahd olsun ki seni unutmayacağız, unutturmayacağız dosdoğru yol üzere olan Yasin!
Sen ki, babaları korkutulmamış gafilleri, çok Merhametli'nin merhamet “eli” ile korkuttun.
And olsun ki onların çoğu cezayı hak etmişler. Gerçeğe de gelmezler.
Boyunlarından çenelerine dayanmış zillet ile burunları havada gözlerinde kibir vardır. Önlerinden ve arkalarından kuşatılmış, geçmişin cehaleti, geleceğin kibri ile gerçeğe kördürler. Onları korkutsan da kendi hallerine bıraksan da hakikate gelmezler.
Sen ancak söze itibar eden ve görünmez kudretten korkan kimseleri sakındırırsın. O şerefli yarenlerini müjdele Yasin!
Yasin! Ölümün diriliş ve yeniden başlangıç… Fiil ve fikirlerin kaydının tutulduğu ve ifşa edileceği Levh-i Mahfuz'a havale et hainleri.
Yasin! Azgınları uyaran Hawari! Halkını ateşten koruyan ve yakılan İbrahim evladı! Taif'te taşlanan Yetim varisi! İsmaili'in imdadına yetişmiş kınalı kuzu… Halkını bıçaktan alan yerlerin duası, göklerin ihsanı kurbanlık koç…
Yasin! Sen onları “Mutlak Gerçeğe” uyardın. “Biz sadece uyarıcılarız” dedin.
Onlar uğursuzluğa uğradıklarını ve sizi taşlayacaklarını söylediler ve acıtıcı bir işkenceye uğratacaklarını…
Peygamber misali cevabın: “uğursuzluğunuz sizdendir. Öğüt uğurdur. Siz müsrifsiniz.”
Yakıldığın, taşlandığın şehrin “merhametli sesi” bir uçtan haykırmaya başladı: “uyun şu size kurban dağıtan ve ücret talep etmeyen insanlara…”
Bir Habib-i Neccar ki Qasıd'a kastedenlere cansiperane çırpınan ve can veren Yasin!
Ölümünün hayatın başlangıcı olduğunu girdiği “sefa-ı mutlak” ta gören ve kavminin de bilmesini isteyen Habip: “ne olurdu kavmim bilseydi…” nezâketinde, merhametinde. Kin ve intikamdan uzak…
Yazıklar olsun o kullara ki; helak için, İrade-i Mutlak'tan gelen bir gürültülü sesin yeterli olacağı o kimselere ki, helak edilmiş nice kuşakları görmezler.
Yazıklar olsun ki; ölü topraktan yemek üzere taneler çıkarana asidirler ve yazıklar olsun ki, bilinen ve bilinmeyen her şeyi çift yaratanın merhametine mukabil isyanı seçenlere…
Yazıklar olsun ki; geceden gündüzü çıkaran Nur'a gözünü kapayıp karanlıkta kalanlara… ve menziller tayin edilen bedre… ve nurun bedre dengelendiği, gecenin gündüzü geçmediği eşitliğe gafil olana…
Yasin! Yazıklar olsun o güruhun çılgınlıklarına ki, Nuh'tan miras gemi misali, ‘alaqın rahmete tecelli ettiği rahimde mahfuz geçmişlerine kördürler.
Yasin! Siz onlara “rızık Rezzak'tandır, ebedi rızık adına rızkı paylaşın“ dediniz de, onlar “Rezzak'ın yoksul bıraktıklarına mı…” deyip rızka tekebbür ettiler aç kalınacak günlere bedel…
…ve tekrar dirilişe isyan ile öldürdüler sizi, sonsuz dirilişe kurban…
…ve bir üfürüklük “son”a… bir çığlık ki onların sonu senin sonsuzluğun Yasin!
Üfürülmüş bir kez “Sözün Sonu”na. Toplanmış çatıdan atanlar huzura. Yakanlar, atanlar, ezenler, tekebbürler, ekâbirler rızkı paylaşmayanlar…
…artık hiç kimseye zulmedilmeyecek… söz bitmiş, ameller sizde emele, azgınlarda eleme dönüşmüştür.
Siz sabrın ve sebatın tahtına oturmuş, meyvesinden rızıklanırken, O'ndan selam almanın selametinde…
Ve gasıplar bir tarafa toplanacaklar. Vaad edilen harlı nâra doğru. Alınları dağlı ağızları mühürlü… elleri ve ayakları konuşacak o gün. Ezdiklerini, yaktıklarını, attıklarını ve Yasin'i…
Vaad edilen nâra davetin “lainlerinin”, yardımlarına koşamayacakları günde, onlara tapmışlığın ve yoldan çıkmışlığın ve yoldan çıkarılmış nesillerin bedeli olarak tadacaklar nârı Yasin!
Bu bir şiir değil, masal hiç değil ey “nisyan”!
Ey ‘alaqtan münşi, hasım kesilmiş asi!
Ey yardım olunacak diye sahte ilahlar edinen gafil!
Ey etinden sütünden yararlandığın binekleri bahşedene kayıtsız “muhtaç”!
Ey çürümüş kemiklerin dirilmeyeceğine inanan insan!
Dirilecek kemiklerinin nasıl çürüyeceğine hayıflan!
Her yaratılışı bilen; yeşil ağaçtan ateş yapan seni o ateşle tutuşturacak ey haddi aşan!
Ey insanı yakan insan!
“O” sizi yakacak top yekûn, Çünkü “kün feyekün”.