Her yıl 22 Mayıs tarihinde "Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü" nün kutlandığını ifade eden Prof. Dr. Özgökçe, bu özel günde genelde dünyanın özelde ise Türkiye'nin biyolojik çeşitliliğinin tanınması, korunması ve geliştirilmesinin hedeflendiğini söyledi.
Her yıl biyolojik çeşitlilik alanında farkındalığı artırmak ve toplumsal bilinci yükseltmek için çeşitli etkinlikler düzenlediklerini belirten Özgökçe, özellikle nesilleri tehlike altında bulunan ya da bulunabilecek türlerin uluslararası ticaretinin izlenmesi ve gerekli şartlarda durdurulması, ekolojik dengenin, uluslararası ticaret yoluyla istismar edilmesinin önlenmesi, ülkelerin sahip oldukları biyolojik kaynakların sürdürülebilir kullanımlarının sağlanması için, taraf ülkelere yardımcı olmayı hedeflediklerini belirtti.
Coronavirus salgını nedeniyle bu yıl etkinliklerin daha çok çevirim içi sunumlar, sesli ve görsel basında dikkat çekilerek yapıldığını dile getiren Özgökçe, " Biyoçeşitlilik alanında oldukça zengin olan ülkemiz, bu zenginliğinden dolayı uzun yıllardan beri biyokaçakçılığa da maruz kalıyordu. Günümüzde genetik kaynakların değeri anlaşıldıkça biraz daha fazla risk altındaki ülke durumuna geldik." dedi.
“Işkın bitkisinin nesli tehlike altında”
“Hazıra Dağ Dayanmaz” atasözünü hatırlatan Özgökçe, devamlı ve bilinçsizce doğadan sökülerek ticareti yapılan bitkiler için sürdürülebilirliğin mümkün olmadığına vurgu yaptı.
Özgökçe “Özellikle bahar aylarında yetişen, Polygonaceae familyasına dahil edilen ve bilimsel ismi Rheumribes L. olan ve rakım farkına göre mart ayından temmuz ayına kadar beş aylık bir süreçte çiçeklenen ve temmuz sonu gibi tohum bağlayan ışkın (ışgın, uşkun, rıvas, dağ muzu, yayla muzu), Van, Bitlis, Hakkâri başta olmak üzere Doğu Anadolu Bölgesi'nde yetişir. Kaya diplerinde, taşların arasında, yamaçlarda yetişen ışkının, özellikle çiçeklenme döneminde erken ve aşırı toplanmasından dolayı nesli tehlike altına girdi. Bir an evvel bu bitkinin kültürü yapılarak üretiminin yapılması ve bu bitkinin mutlaka koruma altına alınması gerekmektedir. Işkının üzerinde pek çok bilimsel çalışmalar yapılmış olduğunu, bitkinin özellikle tohuma geçmeden, daha çiçekleneme döneminde aşırı bir şekilde toplandığı için gelecek nesillere de bu lezzetin aktarılabilmesi için bitkinin tanıtımının iyi yapılması ve çimlenme problemi olmayan bu nadide bitkinin üretilerek başta yöre halkı olmak üzere yurt içinde tüketimi ve hatta yurt dışına dahi ihraç edilerek ülke ekonomisine de çok önemli bir katkı yanında yeni bir istihdam alanı da açılabilecektir.” ifadelerini kullandı.
"Işkının da İnci Kefali gibi koruma altına alınması gerekiyor"
Van Gölü için çok önemli bir değer olan Van Balığının (inci kefali) üreme dönemi boyunca nasıl korunuyorsa aynı şekilde ışkının da korunması gerektiğinin altını çizen Özgökçe, “Van Balığı gibi ışkının da 21 Mart'tan başlayıp 21 Temmuz'a kadar kesinlikle arazide toplanmaması, tüketilmemesi ve satılmaması gerekir. Aynı hassasiyetin ışkın ve daha birçok ekonomik değeri olan bitkiler için de gösterilmesi gerekmektedir. Çünkü hali hazırda üretilmeyen bu bitkilerin tam çiçek açma döneminde, bilinçsizce ve çok aşırı bir şekilde toplanması, bu bitkinin bu bölgede neslini tehlike altında bırakmaktadır. Halkımız ve zabıtalarımız inci kefaline gösterdiği hassasiyetin aynısını ışkın için de göstermeliler. Daha önceleri Erek Dağı'nın yerleşim yerlerine yakın yerlerde dahi bulunurken, şimdilerde ışkın aşağı kesimlerde kalmadığı gibi çok yukarı kesimlerde de aşırı toplanmadan dolayı tehlike altına girme tehdidiyle karşı karşıyadır.” diye konuştu.
"Bir otokontrolün sağlanması gerekiyor"
Van balığı ve ışkının bizzat Van halkı tarafından korunması gerektiğine değinen Özgökçe, şunları söyledi:
“Halkımızın güvenlik kuvvetlerine ve zabıtalara her konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi desteği olması gerekir. En önemli koruma yöntemi yerel halkın yerinde korumasıdır. Bir türün ve onun genlerinin, o türün yaşadığı doğal yaşam ortamlarında koruma altına alınması işlemidir. Ayrıca bu ortam başka hayvan türlerinin de yaşadığı bir ekosistemdir. Söz konusu ekosistemde bir tür koruma altına alındığı zaman, bu süreç içinde başka tür de aynı ekosistemde korunur. Biyolojik çeşitlilik, başta gıda olmak üzere insanların temel ihtiyaçlarını karşılamasında vazgeçilmez bir yere ve öneme sahiptir. İnsan faaliyetleri sonucu oluşan hava, su ve toprak kirliliği kadar, doğal kaynakların sürekli ve yanlış kullanımı nedeniyle küresel biyolojik çeşitliliğin 2023 yılına kadar yüzde 25'inin kaybedileceği tahmin edilmektedir. Biyolojik çeşitlikte meydana gelen kayıplar, bunların sağladığı ekolojik hizmetlerde de kayba neden olmaktadır. Biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden olan Türkiye, değişik olumsuz etkenler nedeniyle biyolojik çeşitlilik kaybıyla karşı karşıyadır. Hangi önemli canlı hangi bölgede yaşamaktaysa, o bölge halkı başta olmak üzere koruma yöntemleri, o canlının üreme dönemleri çok iyi bir şekilde anlatılmalı ve farkındalık oluşturulmalıdır. Önce kendisi avlanmayacak ve toplamayacak. Bunu halkımıza, çocuklarımıza iyi anlatmamız lazım. Bunu bilinçsiz bir şekilde tüketmeye devam edersek, bir müddet sonra bu balığın ve ışkının da neslini yok ederiz.”