Bir siyasi parti taraftarlığı babından algılamayın bu yazıyı. Ama “Yiğidi öldür, hakkını ver” babından söyleyecek olursak, hâlihazırdaki iktidarı son yılı üzerinden değil, başa geçtiğinden bu yana geçirdiği 17 yılın hepsini baz alarak değerlendirmek gerekiyor.
Yaşı uygun olanlar, koalisyon dönemlerindeki ekonomik krizleri hatırlayacaklardır. Bahsettiğimiz yıllarda, Türkiye’nin ekonomisi Arjantin ile kıyaslanıyordu. Arjantin’de ise halk marketlere hücum edip, kasap reyonlarındaki etleri gasp edecek kadar zıvanadan çıkmıştı.
Şu an yaşanan ekonomik darboğazın o yıllar ile kıyası dahi kabul edilmese gerek. Mevcut iktidarı ekonomik yönden eleştirenlerin bazılarının, anlayış olarak ABD karşıtı olması ve ABD’nin bu tablodaki payını görmüyor olmaları yaman bir çelişkidir.
Dedim ya, insaf ve vicdan çerçevesinde kalacak olursak; belki israf diyebiliriz, belki faiz diyebiliriz ama geçmişteki krizleri bilenler için, şu anki yaşadıklarımızın en önemli müsebbibinin dışardan yapılan ekonomik saldırılar olduğunu teslim etmeliyiz.
Tamam, hiçbir Müslüman'ı gündem edip, aleyhte konuşmayalım. Ama doğruyu hatırlatıcı, istikameti gösterici olmamız gerektiği kanaatindeyim. Yoksa “Mümin müminin aynasıdır” hadisinin gereğini yapmamış oluruz.
Kaç zamandır, muhalifliğimizden Müslümanların kârlı çıkması gerektiği vurgusu yapıyorum. Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, iktidarın ekonomiyi iyi idare edemediğini, hazırlattığı bir videoda patates, soğan ile pırasanın eski ve yeni fiyatlarını karşılaştırmalı olarak verip, kendi sosyal hesabından aktarmış.
Sözcü Gazetesi, söz konusu videoyu olduğu gibi kendilerine ait internet sitesinden yayımlamış. Sözcü’cüler / CHP’liler / Ulusalcı Laikler / Sekülerci Güruhlar ile Karamollaoğlu’nu yan yana koyduğunuzda, insanın alnındaki kırışıklıkların sayısı artıyor ve ister istemez akıllara; “Nereden nereye?” diye bir soru takılıyor.
Sözcü ve Oda Tv’nin yazarlarından olan Soner Yalçın, bir zamanlar “Siz Kimi Kandırıyorsunuz” diye bir kitap yazmıştı da, ondan dolayı nereden nereye diye hayıflanıyorum. İslami her gelişmenin karşısında duran yazarın gazetesinin, birden bire Saadet ve Karamollaoğlu güzellemeleri yapmasının ne kadar manidar olduğunu, yine Saadet ve Karamollaoğlu benden çok daha iyi biliyorlar.
Soner Yalçın’ın “Siz Kimi Kandırıyorsunuz” isimli kitabından bir bölüm aktaralım: “İstanbul'daki Nakşibendi Gümüşhanevi Dergâhı özellikle son 50 yılın en ünlü/bilindik tekkelerinden biridir. Dergâh, Abdullah Gül'le ikinci kez cumhurbaşkanını çıkardı; birincisi rahmetli Turgut Özal'dı! Tekkenin müritlerinin çoğunu siyasi hayattan tanıyorsunuz: Necmettin Erbakan, Korkut Özal, Recai Kutan, Kemal Unakıtan, Hüsnü Doğan, Hasan Aksay, Erdem Beyazıt, Temel Karamollaoğlu, Bahri Zengin, Kahraman Emmioğlu, Yahya Oğuz, Cevat Ayhan, Prof. Cevat Akşit, Prof. Osman Çataklı, Prof. Orhan Okyay, Lütfi Doğan vb.
Eskiden oluşturdukları sakıncalılar listesinde adı bu şekilde geçen Karamollaoğlu’nun avukatlığını, yine bu gazetenin yapıyor olması; istikamet, mesuliyet, ahiret açısından ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlatmak bize düşmez belki ama dedim ya; “Mümin müminin aynasıdır.”
Hiçbir kir-pas bırakmayan en son deterjanlarla yıkasalar dahi, ellerindeki Müslüman kanını temizleyemeyeceklerle aynı kulvarda olmak; resmi olmasa dahi onların ekmeğine yağ sürme anlamına gelen ittifaklar içinde bulunmak; bazı devletlerden daha büyük olan İstanbul’u onların olmayan insafına bırakmak; Doğuda Şeyh Said’i, Batıda İskilipli Atıf Hoca’yı es geçmek; Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali’den müteşekkil “Üç Alilerin” yaptıklarını hatırlamamak; nasıl bir unutmadır?
Olay patates, soğan ve pırasanın fiyatından çok daha büyüktür. Oyunu görmemek veya gördüğü halde bozmamak, ya da bile bile oyuna gelmek büyük vebaldir.
Sağduyu sahibi ehli insafın bilgisine sunmakla beraber, bu yazıyı yazılmamış kabul etmek hususunu arz…