Yedi eş başlı yalancı

Edip AKAR

 Bir öğretmen arkadaşım anlatıyor: Görev yaptığım köyde abilerinden çok dayak yiyen bir öğrencim vardı. Şiddete meyilliydi ve arkadaşlarını dövüyordu. Bir gün sınıfa girdiğimde; bunun iki öğrenciyi yan yana yatırıp, her bir elini birinin boğazına dayadığını gördüm. Çocuk beni gördüğü an ne yapacağını şaşırdı. Acı acı “Öğretmenim, bunlar beni dövüyorlar” dedi. İlginç olanı, elleri hala arkadaşlarının boğazındaydı.

Evet, PKK karakterini anlatıyorum. Doğrusu biz PKK saldırılarını konuşmaktan bıktık ama belli ki onlar saldırmaktan bıkmadılar. Bölgeye verilen onca zarara rağmen bıkmayacak gibi de görünüyorlar. Geçmişte örgüt “ne kadar eylem, o kadar propaganda” anlayışıyla insanlara yönelik tedhiş eylemlerini etkili yöntem olarak görse de artık günümüzde şiddetin hiçbir davaya katkı sağlamayacağı genel kanaat. Şahsen, saldırıların değil sadece Kürtlere; siyasi harekete, hatta PKK'nin bizzat kendisine de zarar verdiği düşüncesindeyim. Zarar verdikçe de daha bir çıldırıyor, kontrolden çıkıyorlar. Ancak başta ve baştakilerde akıl olmayınca ne yapacaksın... Akılsız dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun demişler ya; aslından dostun da düşmanın da akıllı olanının müreccah olduğu tecrübe edilmiştir. Akılsızlarla hakikaten de idare olmuyor.

Saldırıları bir yere kadar anlarım. Marksist bir örgüt, bölgede dindar bir yapıyı istemeyebilir. Silahlı olduğundan da her fırsatta bu dindarları ortadan kaldırmak için elinden geleni yapabilir. Ancak her saldırı sonrasında -yediği tepki darbelerinin de etkisiyle- avaz avaz bağırması, beni hep şaşırtır. Kendi elleri hala halkın boğazındayken, mağdur edebiyatı yapması; bana o yaramaz çocuğu hatırlatır. Neticede kendisi de şiddetle şekillenen bir hareket.

Haber sunucularının yeni bir gelişmeyi aktarırken kullandıkları bir tabir vardır: ‘Televizyonlarını yeni açanlar için gelişmeleri özetleyelim” diye. Ben de algılarını yeni açanlar için meseleyi özetlemek istiyorum. Çünkü bölgede yaşadığı halde bölgeden habersiz nice insanımız var. Hatta sadece PKK medyasını takip edenleri dinlediğimde, fark ediyorum ki; Kürdistan'dan ancak bir Ruandalı kadar haberdardırlar. Bir örnek: Bazıları Diyarbakır'da vahşice katledilen gençlerden habersizdir.

Olay şudur: Şengal'de öldürülen 4 YPG militanının cenazesi Türkiye'ye getirilir. Malum, örgüt Kürtlerin her hallerinden bir çıkarım peşindedir. Dirisinden, derisinden hatta ölüsünden…  Ayrıca o gece dağdan getirilen çok sayıda militan Cizre'ye yerleştirilir. Gece 3'te dindar insanların evleri 9 mevziden taranır. Bir imha hedefinde oldukları halde gelen karşılık üzerine saldırı saatlerce sürer. Bu süre içerisinde yangın çıkan bir evde hamile bir kadın ve bir çocuğu, evin duvarı kırılarak kurtarılır. Yaşlı bir Müslüman kurşunların hedefi olur, uzun süre ambulans gelmediğinden hayatını kaybeder.

Farkındaysanız “devlet” diye bir şeyden bahsedemiyorum. Nitekim “devlet nerede?” diye merak edilirken; iddiaya göre o sırada “devlet cehennemdedir.” Bu arada saldırganlardan da ölen olur. Hatta 25 yıllık bir PKK komutanı, halktan verilen karşılık sırasında öldürülür. Yalnız PKK medyası onu Akciğer kanserine bağlar. Habur'dan bir çıkış-giriş protokolünden sonra memleketine gönderilir. Anlayacağınız adam ne şehit olur, ne gazi… Haliyle bunun ölüsü de para etmemiştir.

Devlet, uyandıktan veya ‘yeterli ölümler olduktan' bir süre sonra olaylara müdahale eder, asayiş kısmen sağlanır. PKK bileşenleri, başarısızlığa uğrayan imha planlarını örtbas etmek için ertesi günlerde halkı tekrar sokağa çağırsa da beklediğini bulamaz. Olaylardan sonra farklı kesimlerden farklı değerlendirmeler gelir. Mesele, esastan meşhur provokasyona, üsluptan da “kötü oğlan: paralele” havale edilerek; yeni katliam girişimlerine kadar kapatılır.

PKK türevi eş şeylerden de mucizevi “provokasyon” kelimesi eşliğinde farklı yorumlar çıktı. Etrafında yüzü kapalı kişiler varken, karanlık güçlerin oyunlarından bahseden garip mahlûklar bile oldu. Bir ortak noktaları da hakikate olabildiği kadar Fransız olmalarıydı. Geçmiş günlerde PKK'ye, farklı devlet ve istihbarat servisleriyle yaşadığı gayri meşru ilişkilerinden dolayı “Yedi Kocalı Hürmüz” diyenler oldu. Artık “yedi eş başı olan, her başında da aynı anda yedi eş yalan söyleyebilen, yedi eş dilli canavar” benzetmesi de yabancı kaçmayacak.

Başlardan bazen aynı bazen ayrı sesler çıkıyor ama olan Kürtlerin ötelenen haklarına oluyor. Fransızlar piyasaya silah sürmeye; Ruandalılar da ölmeye devam ediyor. Mazlum Müslüman Kürtler, düşmanlarını tanıyıp; onlara tavır almayana kadar da korkarım bu döngü sürecek. Allah, hepimizi akılsız dosttan da düşmandan da muhafaza etsin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.