Yeni ‘Kürdistan’ denklemi: Kim ne istiyor?

Ortadoğu’yu sarsan Arap Baharı, Iraklı Kürtleri de etkiledi. Erbil’deki Bölgesel Kürt Yönetimi, ‘bağımsızlık’ taleplerini yeniden dünya gündemine taşıdı. Washington’un sessizliğiyle destek verdiği yeni girişim; Türkiye, İsrail ve İran’ı geriyor.

‘Bağımsız Kürdistan’ senaryosu bir kez daha Ankara’nın gündeminde. Bu kez ortada ne bir provokatif harita ne de demeç var! Karar alıcılar bile masaya kendileri getiriyor Kuzey Iraklı Kürtlerin bağımsızlık ihtimalini. Hem de ilk kez tüm aykırı yönleriyle bilirlikte... Kapalı kapılar ardındaki üst düzey toplantılardan kulislere sızan bilgiler, devletin ‘Kürdistan’ karşıtlığının azaldığını hissettiriyor. Çok değil, birkaç yıl önce ‘Kürdistan’ tabirini kullanmaktan özenle kaçınan karar alıcılarda tutum değişikliği söz konusu. İşin doğrusu, dönüşen küresel ve bölgesel denklemler de bu tavır değişikliğini zorunlu kılıyor. Zira ne Kuzey Irak eskisi gibi ne de Ortadoğu’nun Kürtleri…

ABD’nin Irak’tan çekilmesi, Arap Baharı’nın Ortadoğu’da artan etkisi, bölgede yüz yıllardır devletsiz yaşayan Kürtleri de yeni bir boyuta taşıdı. Kuzey Irak’ta başlayan, Suriye’ye doğru yayılan, İran ve Türkiye’de de yakından izlenen bir ‘Kürt ulusu’ inşa süreci başladı. Onları bu yolda cesaretlendirip destekleyen ülkeler de var. Irak’ın kuzeyindeki Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani’nin nisandaki ABD ve Türkiye ziyaretlerinde verdiği ‘Bağımsız Kürdistan’ sinyali, sürecin bir hayli ilerlediğinin işaretlerini veriyor. Peki, bugün ne oldu da Iraklı Kürtlerin bu bağımsızlık ateşi alevlendi? Dünyanın devletsiz en büyük etnik topluluğu olan Kürtlerdeki bağımsızlık arayışı daha eskilere dayansa da somut temelleri 1. Körfez Savaşı’nda atıldı aslında. 1990’da Irak lideri Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgal etmesiyle bağlayan krizde ABD öncülüğündeki Batı ittifakının Irak’ı vurması ve 32. Paralel üzerinde uçuşuna yasak koymasıyla başladı. Kürtleri Saddam’ın zulmünden korumak amacıyla atılan bu adım, bölgede ‘de facto’ bir ayrışmaya zemin oluşturdu. ABD, 2003’te Saddam’ı devirmek için Irak’a girdiğinde bu ayrımı yeni yazılan federal anayasa üzerinden güçlendirdi, Kuzey Iraklı Kürtlere özerk bir yönetim yapısı verdi. Yeni anayasa ile bölgenin petrol gelirlerinden azami oranda istifade eden Kürt liderliği, kendi yönetim birimlerini, altyapılarını ve güvenlik birliklerini oluşturdu. Amerika’nın 2011’de Irak’tan çekilmesi, Kuzey Irak ile Bağdat arasındaki ilişkileri daha da zayıflattı. İran’a meyilli Başbakan Nuri El Maliki, çeşitli hamlelerle Kürt liderliğini boyunduruğu altına almaya, zayıflatmaya çalıştı. Başarılı olamayınca da üzerlerine Irak ordusunu göndererek tehdit etti. Irak’ın geleceğinde eşit söz hakkına sahip olamayacağını gören KBY de bağımsızlık girişimine hız verdi. Önce Washington, ardından Ankara’da muhataplarına Bağdat’taki merkezî hükümetle iplerin kopma noktasına geldiğini, kendilerine yeni bir yol çizmeye kararlı olduklarını anlattılar. İki başkentten de memnun ayrıldılar. Ancak bu atmosfer Kürtlere bağımsız devletlerini kazandırmıyor hâliyle. Iraklı Kürtler ekonomik ve sosyal açıdan bağımsızlıklarını ilana yaklaşsalar da böyle bir devletin kurulması bölgedeki büyük güçlerin tutumlarına bağlı. Öncelikle de Türkiye’nin. Kürdistan üzerinde ABD, İsrail ve İran’ın da farklı hesapları var. İşte, Ortadoğu’da etkili güçlerin yeni ‘Kürdistan’ denklemleri:

TÜRKİYE: Ankara ‘Irak Kürdistanı’ alerjisinden kurtulsa da Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması politikasını sürdürüyor. Bağımsız Kürdistan’a da karşı. Kuzey’de muhtemel bir ayrışmanın Irak’ın güneyindeki ayrılıkçı unsurları da yüreklendireceğini, ülkede hızlı bir kopuş sürecini başlatacağını düşünüyor. Bununla birlikte Kürt bölgesinin yeni Irak anayasasına dayanan federal yapının tanıdığı imkânları ve özerkliği kullanmalarına karşı değil. Özellikle İran yörüngesindeki merkezî hükümetin Kürt ve Türkmenlere dönük baskı ve kısıtlayıcı adımlarına karşın Kürtlerin Bağdat’a karşı dik durmalarını olumlu buluyor. Türkiye, Barzani-Maliki geriliminde Barzani’ye açıktan destek veriyor. Kürtleri Maliki’ye, dolaylı olarak İran’a yedirmek istemiyor. İran’ın Irak’ın geneline hâkim olmasını da istemiyor. Ankara ile ilişkilerini düzelten Barzani’nin varlığını sürdürmesi, Türkiye’nin Kuzey’deki yatırımları ve soydaşlarının güvenliği için de gerekli. Bu minvalde bağımsızlığı istemese de özerkliği korumasına taraf. Ankara, İran’a karşı duran Kürt liderliğinin, bölgede güçlenen ‘Şii Hilali’ne karşı da desteklenmesi gerektiğini düşünüyor.

Kariyerinin bir bölümünde Ortadoğu’da görev yapan üst düzey bir Türk yetkili, Ankara’nın Kuzey Irak’a dair eski tutumunun değiştiğini kabul ediyor. Bunun yanında PKK ile mücadele ve Kuzey Irak’taki Türkmenlerin güvenliği konusunda fikir ve mücadele birliğinin kurulduğunu anlatıyor. Ona göre, Maliki ile İran’ın baskıcı tavrı Kürt liderliğini Ankara’ya yaklaştırdı: “Yeni dönemde Kürt liderliği Ankara ile ekonomik ve sosyal bağlarını güçlendirmek istiyor. Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) Başkanı Mesut Barzani ile KBY Başbakanı Neçirvan Barzani, Ankara ziyaretlerinde bunu açıkça dile getirdiler. Petrollerini dünyaya Türkiye üzerinden pazarlamak istiyorlar. Türkiye’nin yanlarında olmasını istiyorlar. Biz de PKK ile mücadele, oradaki Türk unsurlarının geleceği ve ticaret potansiyeli için Kürt liderliği ile çalışma arzusundayız. Irak’a yaptığımız ihracatın 8/6’sının Kuzey Irak’a olduğu hesaba katıldığında Ankara-Erbil ilişkilerinin yakın gelecekte de derinleşeceğini öngörmek mümkün. Kürt yönetiminin, Ankara’ya rağmen bağımsız bir Kürdistan ilan etmeleri pek mümkün görünmüyor.”

ABD: Washington, 1991’deki 1. Körfez Savaşı’ndan beri Kürtlere bağımsızlık verilmesine sıcak bakıyor. Kürtlerin, 2003’teki Irak işgali ile Saddam’ın devrilmesinde oynadıkları rol, ABD’nin bağımsızlık yönündeki duruşunu güçlendirdi. ABD açısından Iraklı Kürtler Ortadoğu’da desteklenmesi gereken unsurların başında geliyor artık. Kürtlere borçlu olduklarını hissediyorlar. Saddam sonrasında Kürtlere tanıdıkları anayasal hak ve özgürlüklerle onlara bağımsızlık yolunun açılmasında da büyük rol oynadılar. Bunda Kürt liderliğinin sahip olduğu zengin enerji kaynaklarından faydalanma amacı da var. Exxon Mobil gibi petrol devlerinin Kuzey Irak’taki yatırımları, ABD’nin bölgenin zenginliğine ulaştığını ortaya koyuyor. ABD, Kuzey Irak petrollerini Avrupa’ya ve Batı dünyasına açıp Rusya ile İran’ın enerji kıskacını akim bırakmak istiyor. Diğer taraftan ABD; Avrupa, Batı ve Türkiye ile iyi ilişkilere sahip olan Iraklı Kürtlerin, İran’ı, İran etkisindeki Irak’ı ve Suriye’yi zayıflatıp tarih boyu Kürtlerle yakın ilişki içindeki İsrail’in elini güçlendireceğini hesap ediyor. Barzani ve Kürdistan projesine arka çıkmalarında İsrail’in güvenliğinin sağlanması da var. ABD, Kürtleri, söz konusu dinamikleri yıllar önce hesaplayarak bu önemli noktaya taşıdı. Kürt milliyeti inşa sürecinin adım adım tamamlanmasına destek verdi. 2007 ve 2008’de ortada gezen haritalarda yeni Ortadoğu düzeninden bahsediyordu. Bu, ABD’nin uygulamak istediği projeler için zihin hazırlama yöntemlerinden biriydi. Washington, istekli ve cüretkâr tavrına rağmen günü geldiğinde Kürtlerin bağımsızlığına yeşil ışık yakmayabilir. Muhtemel Kürdistan ile bölgenin daha istikrarsız hâle gelmesini istemeyecekler. Bunun dışında Kürtlerin son noktaya kadar ilerlenmesine de ses çıkarmayacaklar.

İSRAİL: Tel Aviv yönetimi, Kuzey Irak’ın ayrışmasına olumlu bakıyor. Bölgede kurulacak muhtemel ‘Kürdistan’ devletini destekleyeceğini hissettiriyor. Bunda Iraklı Kürtlerle sahip olduğu tarihî bağların yanında, Kürt Yahudiler üzerinden bölgedeki etkili nüfuzun da önemli rolü var. Bölgeye hâlâ İsrail’den devamlı gidip gelen unsurlar mevcut. İsrail’in rahatça nüfuz edebileceği, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye erişimi olan, jeopolitik açıdan iştah açıcı Kürdistan’a hayır demesi, hele de İran’a nüfuz edebilecek bir unsura karşı durması pek mümkün görünmüyor. Diğer taraftan Mısır ve Türkiye gibi bölgedeki eski müttefiklerini kaybeden Tel Aviv’in ‘Arap olmayan’ Kürtlere destek olması kaçınılmaz. Arap Baharı sürecinde iyice yalnızlaşan İsrail için muhtemel Kürdistan yeni bir müttefik niteliğinde olacak, yalnızlığını azaltacak. İsrail, Kürdistan üzerinden hasımları Türkiye, İran ve Suriye’yi zayıflatma imkânını da yakalayacak. Ancak Mesud Barzani’nin yeni dönemde İsrail’e mesafe koyması, Tel Aviv’in Kürdistan desteğini etkisizleştiriyor. Barzani, Türkiye ile yakınlaşmak, Iraklı Arapları incitmemek için eskiye nazaran İsrail’e daha gönülsüz yaklaşıyor. Barzani, hem İsrail hem de Türkiye ile iş tutamayacağının farkında. Genel anlamda İsrail’in Ortadoğu’da her türlü gerilimden istifade ettiği unutulmamalı.

İRAN: Tahran, Ankara ile yaptığı görüşmelerde Türkiye’nin Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması politikasına destek verdiğini söylese de Kuzey Irak’ın ayrılma girişimlerinden rahatsız değil. İran, Irak’a ‘az olsun, benim olsun’ bakış açısıyla yaklaşıyor. Maliki hükümetinin, Kuzey üzerinde tesirli olmadığının farkında. Maliki’nin hâkim olduğu alan da onun ihtiyaçlarını karşılıyor. Aynı üst düzey yetkiliye göre, İran, Suriye rejimine Irak üzerinden yardım ediyor. ABD’ye rağmen İran uçakları Irak’tan geçip Suriye’ye ulaşıyor. Aynı zamanda İsrail gibi İran da bölgedeki her türlü gerilimden beslenen bir ülke. Tahran, Iraklı Kürtlerin bağımsızlığının Türkiye ve Irak üzerinde oluşturacağı olumsuz etkiyi çıkarına görüyor. Zira Türkiye sınırında ciddi bir sorunla karşılaşacak, küçülen Irak da İran için daha kolay bir lokma olacak. Geçmişte PJAK üzerinden Kuzey Irak’ı bombalayan İran’dan Kürt liderliği de hazzetmiyor. Erbil’den gelen heyetler, Türkiye’den, İran’ın Irak’taki etkinliğini dengelemesini, kendilerini Maliki üzerinden sıkıştıran İran’a karşı korumasını bekliyor.

SURİYE: 15 aydır rejim karşıtı ayaklanmaları bastırmaya çalışan Esed rejimi, bu dönemde muhtemel bağımsız Kürdistan’a sıcak bakmıyor. Esed, Suriye’deki Kürt nüfusun bu girişimden etkilenip kendi kaderini tayin etmeye soyunmasından endişe ediyor. Zira Suriye Kürtleri, geçmişte kendilerine zulmeden Baas rejiminden kurtulmak istediklerini dile getirmeye başladı. Gözleri, kendilerine sahip çıkan, Ortadoğu’daki Kürt kimliğini yeniden inşaya soyunan KBY lideri Barzani’de. Her geçen gün daha fazla yaklaşıyorlar ona. Kürtlerin muhaliflere verecekleri desteğin denklemi değiştirebileceğini hesap eden Esed, onları isyanın dışında tutmak için çaba harcıyor. Bu bağlamda, neredeyse yarım yüzyıldır dışladığı 200 bin Kürt’e vatandaşlık vadetti. Ancak Esed’in vadettiği ‘kimlik’ tatmin etmiyor onları. Batı başkentleri de Suriyeli Kürtlerin Barzani’yle yakınlaşmasını memnuniyetle izliyor. Batı için Suriyeli Kürtlerin desteğini, gönlünü kazanan Barzani Kürdistanının, ülkedeki Kürt nüfus üzerinden Esed’i zayıflatabileceğini hesap ediyor. Kürt liderliğinin geçmişten farklı olarak bugün daha bir itibar görmesinde, Irak üzerinden güçlenen Şii eksenini zayıflatma potansiyelinin yanında, Suriyeli Kürtlerin yüzlerini Kuzey Irak’a dönmesinin de katkısı var. Son tahlilde, Iraklı Kürtlerin eski idealleri ‘Kürt Devleti’nden vazgeçmediği, şartların olgunlaşması hâlinde hayata geçirecekleri bir gerçek. Adı ‘Kürdistan’ olsa da muhtemel devlette Türkmen ve Arap unsurların da söz hakkı olacağı kaçınılmaz. Kürt liderliği de bunu kabul etmiş durumda. Ancak küresel ve bölgesel konjonktür Erbil’in Bağdat’tan olabildiğince ‘özerk’ olmasına imkân tanısa da bağımsızlığına kapı aralamış değil. En başta Türkiye buna karşı. Ankara’nın, Erbil’deki Kürt yönetimini, PKK konusundaki değişen tavrı üzerine desteklediği de hatırdan çıkarılmamalı. Türkiye, Barzani’den, PKK hususunda aktif destek bekliyor. Bu noktada Bağdat-Tahran kıskacındaki Erbil’in Ankara’yı üzme lüksü de yok. Irak Kürt liderliği, Türkiye’nin kırmızı çizgilerini ihlal etmeden, Arap Baharı’nın bölgede yüreklendirdiği Kürtleri giriştikleri ulus inşa sürecine dâhil etmeye çalışıyor. Suriye Kürtlerini yanlarına çektiler bile...

Yrd. Doç. Dr. Ferhat Pirinççi (Uludağ Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi): Kürdistan; Türkiye, ABD, İsrail ve İran’ın çıkarına değil

Kısa ve orta vadede Irak’ın dağılacağını, Kuzey’de bağımsız bir ‘Kürdistan’ devleti kurulacağını öngörmüyorum. Zira muhtemel bağımsız Kürdistan; Türkiye, İran, ABD ve İsrail’in bölgesel çıkarlarına ters. Böylesi bir adım en başta, Türkiye’nin 2000’li yıllarda Ortadoğu’da oluşturmak istediği istikrara zarar verebilir. Çünkü Kürdistan ilanı Türkiye’nin dışında bölge içi ve bölge dışı birçok aktörün harekete geçmesine sebep olacak ve bütün taraflar oluşacak istikrarsızlıktan zarar görecek. Türkiye, Irak da dâhil olmak üzere bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerinin korunmasına önem veriyor. Bu politikasını yürütme kararlılığında. ‘Bağımsız Kürdistan’ İran’ın da çıkarına değil. ABD’nin çekilmesinin ardından Bağdat’taki Maliki hükümeti üzerinden Irak ve bölgedeki nüfuzunu artırmaya çalışan Tahran yönetimi, bu ülkenin bölünmesini etkisinin azalması olarak değerlendirir. Dolayısıyla karşı durur. Diğer taraftan bölünmeyi ABD de arzu etmiyor. ABD, Başkan Bush’un son döneminde başlayan ve Obama döneminde de devam eden ekonomik kriz ile Irak ve özellikle de Afganistan’daki başarısızlığın ardından, Ortadoğu’da askerî anlamda kendisini taahhütlere sokacak angajmanlara girmekten kaçınıyor. Irak’taki gerginliğin ciddi bir bölünmeye doğru gitmesi durumunda, sürece daha aktif bir şekilde müdahil olup bölünmeyi engellemeye çalışır. İsrail de bütünlüğü daha makul görüyor. Eskiden desteklediği Kürdistan fikrine bugün tamamıyla karşı çıkmasa da istekli desteklemiyor. Bu destek KBY açısından hayati görülmüyor. Bunda KBY’nin özellikle Türkiye ile kurduğu yakın ilişki ile İsrail’in kendi bölgesel güvenlik sorunları rol oynuyor. Dahası İsrail ile KBY arasındaki yoğun bir ilişkinin, günümüzde KBY’ye yarardan çok zarar getireceği düşüncesi gelişti. Bu durum İsrail’in İran politikasıyla ilgili olduğu kadar, Türkiye ve Filistin politikasıyla da ilişkili. İsrail, kendisinden daha çok Türkiye’ye yaklaşan bölgesel yönetime bağımsızlık desteği vermekten kaçınıyor.”

Doç. Dr. Gökhan Bacık ( Zirve Üniversitesi Öğretim Üyesi, Orta Doğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (OSAM) Direktörü): Bağımsız Kürdistan, Türkiye’yi hazırlıksız yakalarsa etkiler

“Muhtemel Kürt devleti Irak’ı parçalar, ülke sınırlarını değiştirirse bu gelişme Ortadoğu’nun tümünü etkiler. I. Dünya Savaşı sonrasında bölgede zorla çizilen yapay sınırları değişime zorlar. Türkiye de bu durumdan doğrudan etkilenen ülkelerden biri olur. Ancak Türkiye Kürtlerinin böyle bir oluşuma katılıp katılmayacağı henüz net değil. Türkiye mevcut hâl üzerinden Irak Kürtlerinin güçlenmesini menfaatine görüyor. Bölgedeki petrol kaynaklarına nüfuz etme şansını elde ediyor, Kuzey’deki ‘ağabeylik’ rolünü pekiştiriyor. Eğer Kürt Birliği’ne Türkiye’nin doğusundan katılımlar olursa durum hâliyle değişir. Fakat Kürt liderliğinde böyle bir ajanda yok. Irak Kürdistan’ı, doğal dostları Türkiye’yi yanlış adımlarla kaybetmek istemiyor. Hayatta kalabilmeleri için Türkiye’ye ihtiyaçları var. Dünya pazarına açılabilmelerinin tek yolu Türkiye. Merkezî hükümete karşı otonomunu artırma yoluna giden Kürt Yönetimi’nin Arap ve Şiilerden daha fazla baskı görmesi de kaçınılmaz. Bu durumda Türkiye gibi Irak’taki tüm kesimlerle ilişki içinde olan, güçlü bir ‘ağabeye’ ihtiyaçları olacak. Türkiye, Kürtlerin otonomi kazanma sürecini iyi okuyabilirse süreci lehine çevirebilir. Mevcut iktidar altında Irak’ta işleyen modern bir devletin oluşması pek mümkün görünmüyor. Kaçınılmaz olarak Kürtler gibi diğer unsurlarda da kendini yönetme arzusu oluşacak. Ankara bu gidişatı doğru okumalı, yarınlara hazırlanmalı.

AKSİYON

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.