Son zamanlarda eski bir fikir akımı yeniden, ancak farklı bir şekilde canlanıyor: OSMANLICILIK. Bu fikir akımı Osmanlının çöküş dönemindeki dört akımdan birisidir. Bu fikrin ana amacı Osmanlı sınırları içerisinde yaşayan herkes dinini, dilini, ırkını ikinci plana atarak kendini Osmanlı olarak tanımlamasıydı. Bununla Batılıların bölücü, parçalayıcı, ırkçı akımlarına karşı direnilecekti. Ancak bütün çabalara rağmen bu akım tutmadı. Özellikle Ortodoks Rusya, Balkanlar üzerinde Katolik Batılılar da Ortadoğu’da kendi dindaşları ve mezhepdaşları üzerinde etkili oldular.
Bu akımın iflası sonrası öncülüğünü II. Abdülhamit’in yaptığı “İslamcılık” fikir akımı gündeme geldi. Bu akım da İttihat ve Terakkicilerin Türkçü-Turancı politikalarının Arapları infiale sevk etmesi ve bundan yararlanan İngilizlerin Arapları yanına çekmesi ile önemini kaybetti. Ancak “İslamcı Ümmetçi” fikir bir damar olarak varlığını sürdürdü. İhvan-ı Müslim’in hareketi bu düşünceyi başta Arap ülkeleri olmak üzere hemen hemen bütün İslam dünyasına yaymayı başardı. Organik bir bağı olmasa da Türkiye’de “Milli Görüş” hareketi İhvanla hemen hemen aynı fikirlere sahiptir. Buna, Merhum Mevdudî ve İmam Humeyni’nin başını çektiği hareketler de eklenebilir.
Çöküş döneminde ortaya çıkan fikir akımlarından Turancılık, Almanya’nın 1. Dünya Savaşı’nda yenilmesi ve öncülerinden Enver Paşa’nın ölümü ile cılız bir hareket olarak varlığını devam ettirmiştir. Dört Akımdan “Batıcılık” batılıların da desteği ile başarılı olmuş, Osmanlı devleti yıkılmış, Batı hayranı bir toplum ve devlet inşası sağlanmıştır. Bu akımında Batının İslam dünyasındaki hak hukuk tanımaz davranışları, ikiyüzlü yaklaşımları, bizzat ya da maşası İsrail eliyle giriştiği katliamları, kuklalarına yaptırdığı baskı zulümleri nedeniyle deşifre olmuş, kan kaybına uğramış ve zamanla etkinliğini yitirmiştir.
İslam dünyasında Batıcılık gerilerken, İslamcılığın yıldızı parlamıştır. İran’da bu düşünce 35 yıl önce iktidar olmuş, Batılıların deyimi ile Şeriatın ayak sesleri her tarafı sarmıştır. Mısır’da İhvan kısa bir dönem de olsa iktidara gelmiş, İslamcı akımdan gelen Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları Türkiye’de iktidar olmuşlardır. Ümmetin kurtuluşunun, Batı kaynaklı küfür sistemlerinin maddi ve manevi pislikleri ile coğrafyamızdan temizlenmesi ile mümkün olacağı netleşmiştir.
Batı kendi fikir akımının çöküşünü engelleyemeyeceğini anlayınca İslamcılığın önünü kesmeye, onu ekseninden kaydırmaya ve maniple etmeye çalışmaktadır. Ümmetçiliğin başarısı ve zaferi demek kendisinin yok oluşu anlamına gelmektedir. Bunun için Osmanlıcılık “ehveni şer” olarak İslamcılığa tercih edilebilir. Osmanlıcılık sadece İslamcılığı engellemeye değil belki onu öldürmeye de yarayabilir. Osmanlıcılık eliyle İslamcılık öldürülürse Osmanlıcılığı yok etmek onlar için çok zor olmasa gerektir.
Osmanlıcılık belki sadece Osmanlı toprak bütünlüğünü muhafaza etmeyi amaçlayan bir hareket iken İslamcılık batıcılığı geriletmeye hatta yok etmeye yönelik bir harekettir.
İslamcılığı engellemek ya da yok etmek gibi kötü amaçlarla ihya edilmeye çalışılan yeni Osmanlıcılık bu haliyle ümmet için tehlikeli bir fikirdir. Nitekim giderek İslamcılıktan Osmanlıcılığa inkılap edenler şimdi İslamcıları tehlike olarak görmektedirler.
Çok değil 20 – 30 yıl önce Türkiye’de her Erbakancı aynı zamanda Humeynici olarak kabul edilirdi. Erbakan merhum “Bizim düşüncemiz İran’da iktidarda, Türkiye’de muhalefette” demiştir. Şimdi eski Erbakancıların çok önemli bir kısmı Humeyniciliği siyonizmle eş ya da ondan daha tehlikeli görmektedir. Osmanlı denilince akla ümmetin 600 yıllık bir kesiti gelmektedir. Bunun içerisine kuruluş döneminde haçlılarla savaşan mücahitlerden, lale devrinde daldıkları sefahat nedeniyle ümmeti zillete duçar edenlere kadar bütün yöneticiler girer. İttihat ve Terakkici hainler dahi Osmanlıdan sayılırlar. Zira o dönemde henüz Cumhuriyet kurulmamıştır.
Osmanlıcılık yapanlarla sosyal medyada tartıştığımızda tehlikenin boyutlarını daha yakından görebiliyoruz. Mesela, Osmanlı denince bunların aklına Haçlılarla mücadele, Viyana Seferi, Belgrat Kuşatması falan gelmiyor. Bu düşünceler onlara çağdışı evrensel hukuka aykırı, saldırganlık gibi geliyor. Ya bunların aklına ne geliyor dersiniz? Fatih -Uzun Hasan ile Yavuz- Şah İsmail savaşları geliyor. Bir yeni Osmanlıcı ile tartışmamızda onun da Batı karşıtlığını öğrendim. Ancak bu karşıtlığın sebebi çok ilginçti. Batılılar Suriye’yi havadan bombalamaya yanaşmamakla Türkiye’ye kalleşlik etmişlerdi.
Bu tehlikeli düşünce iktidar olursa ilk icraat Kasr-ı Şirin anlaşmasını yırtıp kaldığımız yerden iktidar mücadelesine devam etmek olacaktır. Örgütler halinde birbirine kırdırılan İslamcılara, devletler halinde kırdırılma ilave edilecektir. Şimdi mevcut duruma nispetle Saddam dönemindeki, Kaddafi dönemindeki, Beşşar dönemindeki huzursuz(!) günlerini arayanların olduğunu biliyoruz. Korkarım ki, Türkiye ve İran da savaştırılıp katil ve maktulün sadece ahirette değil dünyada da nara düşmesi sonucu kalanlarımız Atatürk ve Rıza Pehlevi’nin dostluk günlerini arar hale gelsinler. Yazık hem de çok yazık…