Referandumda çıkan “EVET” sonuçları ile Türkiye, Cumhurbaşkanlığı sistemine geçecek. Bu geçiş, Kasım 2019 seçimleri ile gerçekleşecek. Yani daha iki yıldan fazla bir süre var.. Bu arada olağanüstü yeni gelişmelerle Türkiye bir erken seçime gitmezse, bu tarihe kadar mevcut sistem ile devam edilecek...
Türkiye için sistem değişikliği kolay değil tabi. Türkiye'nin kronikleşmiş sorunlarını çözmesine ve Türkiye'nin güçlenmesine vesile olabilecek bu sistem değişikliğine “HAYIR” diyen bir kısım insanları ve işin doğasını da anlamaya çalışmak lazım.
Değişim her zaman dirençle karşılanmıştır. Hele hele uzun yıllara yayılan kökleşmiş yapıların değiştirilmesi çok zordur.
İmam Gazali insan tabiatı için bir tespitte bulunurken, “insan tabiatı ürkektir, değiştirilmek istendiğini hissettiği zaman kaçar” diyor. Velev ki doğru yönde değiştirilmek istensin. İnsan tutucudur; üzerine yetiştiği, içinde bulunduğu, miras aldıklarını terk etmek istemez.
Bu yönü ile toplum da büyük bir insandır.
“HAYIR” oylarının yüksek çıkmasının sebeplerinden biri de değişime karşı olan bu ürkek psikolojidir.
Tabi Türkiye'nin 90 yıllık vesayet odakları ve Batı'nın amaçlarına hizmet eden şer eksenleri doğal olan bu psikolojiyi olumsuz yönde beslediler. Çünkü onlar bugüne kadar kurulu mevcut düzenin sahipleri idi. Bu kurulu düzenden besleniyor ve Batı'yı da buradan besliyorlardı. Her ne kadar bir müddettir bu düzenin direksiyonunda kendileri oturmuyor olsa da kurulu düzenlerinin değişmesini istemiyorlar. Çünkü kurulu düzenlerinin değişmesi demek, 90 yıllık Kemalist sermayenin kaybedilmesi demek onlar için. Yani son umudun da elden çıkması demek.
Yeni sistemin riskleri ve açıkları yok mu? Elbette her sistemin olduğu gibi yeni sistemin de var. Hele adaleti tesis için kullanılmazsa, parlamenter sistemden daha fazla tehlikeleri var.
Riskleri ve tehlikeleri yanında adaleti tesis için bir o kadar avantajları var. Yeni sistem uçak gibidir. Doğru kullanılırsa hızlı bir şekilde amaca ulaştırır, yanlış kullanılırsa kazaları feci ve can yakıcı olur.
Millet hükümete, daha doğrusu Erdoğan'a yeni sistem ile büyük bir güç verdi. Erdoğan bunu adaleti tesis etmede kullanırsa, Türkiye'yi halkı ile barışık bir ülke yapar ve Türkiye'nin yüzyıllık sorunlarını çözer.
Her şeyden önce, işe “HAYIR” cephesinde yer alan ürkek kesimi kazanmakla başlamalı. Vesayet odakları ve şer eksenlerinin bu kesimi provoke etme ve kaotik güce dönüştürmesine fırsat vermemeli. Bunu da ancak kuşatıcı bir dil kullanarak ve olumlu adımlar atarak yapabilir. Bunların başında da adalet geliyor.
FETÖ'cü olmadığı halde FETÖ'den mağdur edilen birçok kimse ve perişan aile var. Bunların öncesinde 90'lı yıllardan ve 28 Şubat sonrası mağdurlar var. Bu mağduriyetler acilen giderilmeli.
Batı'nın sürekli kaşıdığı Kürt meselesini çözmede acil adımlar atmalı. Bu meselenin nasıl çözülemeyeceğini “Çözüm Süreci” ile öğrendi. Nasıl çözülebileceğini de referandum sonuçları ile görmüş oldu. Geriye siyasi aklı kullanmak ve adil adımlar atmak kalıyor.
Referandum öncesi kullanılan yanlış milliyetçi dile, süreç içindeki yanlışlara ve Kürt halkının mağduriyetlerine rağmen Kürtlerin desteği arttı. Bu, sorunu çöz adına bir destektir. Sorunu çözmek adına doğru, adil atımlar atılmazsa bu destek çabuk değişir.
Kürtler arasında “HAYIR” oranının yüksekliği de göz önünde bulundurulursa, durumun vahameti anlaşılır. Yani “EVET” ile her şey bitti değil.
Başta hükümet, kimse kendisini kandırmasın.