Havası, suyu, dağı, taşı, toprağı… “Dicle”si, Karacadağı, Surları Muhammedi maya ile yoğrulmuş, çilekeş, cefakar, fedakar ve kahraman Diyarbekir… Acı ve umudun Dicle ve Fırat gibi birlikte yol aldığı şehir…
“Burası Ameda Muhammed”dir…
Tüm mahrumların, yalın ayaklıların, ezilmiş, itilmiş, dışlanmış ve yoksul bırakılmışların, dili ve dini gaspedilmeye çalışılan mazlum ve “mustazafların”, Peygamberin ve onun yüce dininin sevdalılarının olduğu Diyarbekir… Kadın-erkek, genç-ihtiyar, yoksul-zengin, fevc fevc mahşeri kalabalıklar ile Muhammedi Sevda’ya koşan şehir…
Dünyanın bir çok ülkesinden, bir çok ırktan, bir çok renkten, farklı kimlik ve kültürlerden insanları bir araya getiren Muhammedi ortak paydada buluşturan Diyarbekir… Kurtuluş reçetesi, birlikte yaşam formülü ve farklılıkları zenginlik olarak görme erdemini duruşuyla göstermeye çalışan şehir…
Hasseten Kuzey, Güney, Doğu ve Batı Kürdistan bölgelerinden Kürdleri bir araya getirerek “dil”inizin de “din”inizin de kurtuluşu Muhammed Mustafa’nın etrafında kenetlenmekten geçer mesajını veren Diyarbekir… Kurtuluşun Selahaddinî mesajı benimsemek olduğunu anlatan şehir…
Duruşuyla, Kürdlerin temsiliyeti noktasında meydanın boş olmadığını, Kürdlerin salt seküler ve laik bir zihniyette olmadığını, “dil”ini ve “din”ini aynı anda yaşamak istediğini haykıran Diyarbekir… Kürdlerin köklerine olan bağlılıklarını talep eden ve kendilerine giydirilmeye çalışılan kimliğe tepkisini duruşuyla dile getiren şehir…
“Burası Amed”…
Bu teveccüh, bu toprakları özellikle Amed’i tekelinde görenlere ve göstermek isteyenlere güzel bir cevaptır. Yakıp yıkmayanların, ortalıkta gerekli gereksiz boy göstermeyenlerin, arka plana itilmeye çalışılanların aslında birileri istemese de yok olamayacağını gösteren nişanedir…
Böyle bir günde ayrıştırıcı, ötekileştirici bir dil kullanmak, bu günün anlamına yakışmaz. Buna bu güne kadar özen gösterildi, tüm yapılanlara rağmen. Ancak bunca düşmanca tutum ve davranışı dile getirmek artık elzem.
Bu güne saygısı olmayanları, böyle bir günü dahi korkuları üzerinden yorumlayıp siyasi rantlarının ellerinden alınacağı korkusu yaşayanları ve bu etkinliğe, bu coşkuya, bu sevgiye taş koymaya çalışanları da bu halka anlatmak görevimiz olmalı…
Evvela polisin özellikle de trafik polislerinin tutumu… Newroz mitinginde PKK ve türevleri için herşeyi seferber eden neredeyse şehri boşaltan polis ve kolluk kuvvetlerinin tavrı ibretlik.
Bir de BDP’li Belediyelerin tutumu… Standı vermemeleri bir ayıp…Çimleri bahane etmek ve o alana toprak dökmek, daha büyük bir ayıp… Yetmezmiş gibi bir de etkinlik esnasında tuvaletlerin suyunu kesmeleri ve gelen araçlara zabıta ekiplerinin ceza kesmeleri ayıptan da öte, düpedüz düşmanlık… Oraya gelenlerin neredeyse tamamına yakını “uğruna mücadele veriyorum” diye lanse ettikleri Kürdler, o insanlar uzaydan gelmedi. Affedersiniz ama bu halkın ihtiyacını gidermesine dahi izin vermeyenleri bilmek ve tanımak gerek…
Yezid ve Yezidi zihniyet, Kerbela’da Hüseyin ve yarenlerini Dicle’nin yanıbaşında sudan mahrum bırakmıştı. Kuşların, hayvanların, Yahudilerin ve Hristiyanların dahi rahat rahat istifade ettiği Dicle’den… Bu Yezidi davranışa halk bir kez daha şahid oldu...
Bunun yanısıra bırakın otobüsleri seferber etmeyi, sefer yapmaya çalışanları dahi engellemeye çalışıyorlar… Daha önce de denemişlerdi, ancak kimse dinmelemişti… Newroz ve Dicle Üniversitesinde olayların tırmanması için tüm otobüsleri seferber ediyorlar ancak Allah Resulü’nü Anma etkinliği için bırakın seferberliği, gücü nispetince bir şeyler yapmaya çalışanlara engel olmaya çalışıyorlar…
Bu yapılanlara en güzel cevap konuşmacıların ifadelerinde gizli; “İslam'a ve Müslümanlara düşmanlıkta uzak durmanızı tavsiye ederiz. Çünkü İslam'a ve Müslümanlara düşmanlıktan hiç kimse bir fayda görmemiş sizde bir fayda göremezsiniz.”
“Allah Resulüne karşı koyanlar alçakça kaybedecektir. Hz Peygamber'e karşı savaşanlar bugün kaybetmiştir.”
Bu tutum ve davranışları kendilerine bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. Allah ve Peygambere saygısızlık, hürmetsizlik, tahammülsüzlük ve Peygamber Sevdalılarının çalışmalarına taş koymak kimseye bir şey kazandırmamıştır, kazandırmayacaktır da.
Kemalist ideoloji nasıl iflas ettiyse, yerel ve nevzuhur Kemalizm de iflas edecektir. Minik yavrularımızı her sabah ayağa dikip yalan söylemeye teşvik edercesine “Türk” etmeye çalışanlar, onların varlığını Türk varlığına armağan etme uğraşı içinde olanlar, dağları taşları gereksiz yazılarla donatanlar nasıl ki bundan kurtulmanın yollarını arıyorsa; aynı yöntemi bu topraklarda şu anda yerel versiyonuyla uygulamaya çalışanlarda er ya da geç bundan kurtulmanın arayışı içine girecektir…
Bu halk bugün olmasa da yarın muhakkak Muhammedi Sevda etrafında kenetlenecek ve kurtuluşu bu sevda da bulacaktır.
Bu etkinliklerin düzenlenmesini hazmetmeyenler “Peygamberi siyasete alet ediyorlar ya da Peygamber üzerinden rant elde etmeye çalışıyorlar” diyerek yaygara koparmaya çalışıyorlar. Oysa asıl rant sağlamaya çalışanlar kendileri…
Siyasi rant, bir gerçekliğe inanmadığı halde sırf bir çıkar uğruna o yönde mesajlar vermek veya uygulamalarda bulunmaktır… Müslüman halkın desteğini almak amacıyla kimi zaman İslam’ın bazı ritüellerini kullanmaktır... Onyıllardır Marksizmi aşılamaya çalışanların inanmadığı halde duruma göre şekil alarak bir anda İslam ortak paydasında buluşmaya çağırması gibi , ya da “Sivil Cuma” eylemleri gibi… Tıpkı Balıkesir Hutbesi’nde İslam’ın ve Peygamberin önemine atıfta bulunanlar gibi…”Laikliğin efendileri” ile “laikliğin bekçileri”… İşte asıl dini alet etmek budur.
Ancak hayatını, canını, malını ve her dakikasını inandığı değerler uğruna harcayanların bunları dile getirmesi, buna dönük bir eylem içinde olması siyasi rant değildir. Bilakis bu onların yaşam biçimidir…
Birileri Ata’larının attığı her adımı kutlama vesilesi kıldı. Halen de diretenler olsa da eskisi gibi revaçta değil… Yıllarca nasıl bir musibete düçar olduklarını farketmiş olacaklar ki yavaş yavaş vazgeçiyorlar.
Birileri de yeni Ata olma uğraşı verenlerin doğum gününü kutluyor… Halen revaçta kimileri için… Nasıl bir musibete düçar olacaklarının farkına varmamış olsalar gerek.
Biz de diyoruz ki; gelin âlemlere rahmet Muhammed Mustafa’nın doğum gününü kutlayalım… Siz ister buna “Peygamberi Anma ve Anlama etkinliği” deyin, ister “Peygamberin İzinde” deyin farketmez, isim değil içerikten bahsediyoruz…
Sizce hangi amaç daha kutsal?
Kim kazançlı?
(Hürseda Haber)