Yeni Şafak Yazarı Müfid Yüksel, son günlerde IŞİD'in son günlerdeki işgalleriyle dünya gündemine oturan Yezidiler konusunu Dünya Bülteni'ne değerlendirdi. Yüksel, Yezidilik hakkında çok fazla yanlış bilginin olduğunu, Yezdiliğin söylendiği gibi ayrı bir inanç sistemi veya din olmadığını, İslami bir tarikat olan Adeviyye Tarikatı'nın sonradan dönüşerek bozulmasıyla ortaya çıkan bir yapı olduğunu belirtiyor.
Müfid Yüksel, Yezidilik konusunda araştırmalar yapan bir yazar olarak biliniyor. Yezidiliğin kökenlerinin 12. yüzyıla dayandığını kaydeden Müfid Yüksel'e göre, Hanbeli mezhebine mensup bir mutasavvıf olan ve Şeyh Abdulkadir Geylani ile de dostluğu bulunan Şeyh Müsafir bin Adiy'nin kurduğu Adeviyye tarikatı, sonradan bozularak Yezidilik halini aldı
Yezidiliğin yaygın ve 'yanlış' olarak bilindiği gibi ayrı bir din olmadığını belirten Yüksel, bunun özellikle ortaya atılmış bir iddia olduğunu söylüyor. Tarihsel olarak bakıldığında, Kürtleri İslam dünyasından ayırmak için Yezidiliğin kullanıldığını, Kürt topluluklarının bir kısmının, İslam'dan önceki asıl dinlerinin Yezidilik olduğu şeklinde kandırıldığını kaydeden Yüksel, bugün de benzer şekilde Yezidiler üzerinden İslam dünyasına operasyon düzenlendiğini ve Kürtlerin Müslüman dünyasından ayrıştırılmaya çalışıldığını belirtti.
Dünya basınında Yezidilere gösterilen aşırı ilgiyi de bu açıdan değerlendiren Yüksel, IŞİD'in Yezidilere uyguladığı baskı üzerinden, İslam dünyasına bir 'operasyon' yapılıyor olabileceğini, batıda Müslümanların farklı inanç gruplarına baskı uyguladığı algısının oluşturulmaya çalışıldığını kaydediyor.
Irak'ta yaklaşık 200 bin Yezidi nüfusun olduğunu belirten Müfid Yüksel, bu nüfusun Şengal, Sincar ve Laleş Vadisi bölgelerinde yoğun olduğunu da kaydetti.
IŞİD ÖNCEDEN YAZILMIŞ BİR TİYATROYU OYNUYOR
IŞİD'in son günlerde Yezidi nüfusun yoğunlukla yaşadığı Şengal ve Sincar bölgelerini ele geçirmesinin ardından bölgede yaşayan Yezidiler evlerini terk etmek ve dağlık bölgelere sığınmak zorunda kalmıştı. IŞİD'in Yezidi topluluğuna yönelik olarak zımmi (İslam Devleti himayesini kabul eden gayrimüslimler) uygulaması getirdiği ve haraç aldığı yönündeki haberleri değerlendiren Yüksel, IŞİD'in böyle bir uygulamayı yapmaya hakkı olmadığını vurguladı.
Yezidiliğin başlı başına bir din olmadığını, İslam'daki Adeviyye tarikatının zaman içerisinde dönüşüp bozulmasıyla ortaya çıkan bir yapı olduğunu, onların bir dinin mensubu olarak kabul edilip İslam devleti himayesini kabul etmiş gayrimüslimlere uygulanan verginin uygulanamayacağını ifade eden Yüksel, ayrıca, IŞİD'in böyle bir uygulamayı gerçekleştirecek yetkisi de bulunmadığının da altını çizdi.
Müfid Yüksel'e göre, IŞİD şeriatı kendi yaptığı uygulamalara alet ederek, önceden belirlenmiş bir senaryoyu oynayan karikatürvari bir yapı. Müfid Yüksel, IŞİD'in Yezidilere karşı uygulamalarının ise İslam hukukunda herhangi bir zemininin bulunmadığını, Yezidilerin de Müslümanlara karşı herhangi bir saldırıda bulunmadığını vurgularken, "Bu yüzden IŞİD, İslam'daki savaş kurallarını bu topluluk üzerinde uygulayamaz" diye konuştu.
IŞİD HARİCİLERE VE 18. YY'DAKİ VAHHABİLERE BENZİYOR
IŞİD'in işgalleri sırasında herhangi bir dirençle karşılaşmamasını değerlendiren Yüksel, bunun çeşitli nedenleri olduğunu söylüyor. Musul'u işgal ettiği sırada da Irak ordusunun herhangi bir direnç göstermeden bölgeyi teslim ettiğini hatırlatan Yüksel, Irak ordusunun ve sonrasında peşmergenin IŞİD'le savaşacak yeterliliği olmadığını söylüyor.
IŞİD gruplarının, Hariciler ve 18. yüzyıldaki Vahhabi gruplar gibi "ölümüne savaşan" gruplar olduğunu, bu yüzden de Irak ordusu ve peşmergenin IŞİD gruplarıyla çarpışmaktan çekindiğini dile getiren Yüksel ayrıca peşmergenin güçlü silahları olmasına karşın savaşma kabiliyetinin olmadığını ifade ediyor.
MÜFİD YÜKSEL'İN YEZİDİLİKLE İLGİLİ YAZILARINDAN BAZI BÖLÜMLER
"Kürtler içerisindeki seküler-ulusalcı çevrelerin en fazla dile getirdiği konulardan biri Kürtlerin İslam öncesi inançlarına yönelik ideolojik-sloganik vurgudur. Bu vurgu yapılırken hemen hemen hiçbir şekilde gerçek tarihi referanslar ya kullanılmaz ya da göz ardı edilmeye çalışılır. Bu anlamda en fazla gündeme getirilen inanç şekilleri Zerdüştîlik/Mecusîlik ve Yezîdilik'tir. Ancak Kürtlerin, İslam öncesinde güçlü bir medeniyete ve kültüre, özgün bir dine sahip olduğunu savunanlar, bu her iki farklı inanç ve tarih temellerine dayalı dini inancın Kürtler arasında nasıl bir arada barınabildiğini açıklayamamakta ve anakronizm yapılmaktadır.
Her ne kadar Yezîdîliğin arkaik/kadîm, Milattan öncesine dayanan ve Kürtlere mahsus/özgü müstakil bir din ve inanç biçimi olduğu sürekli öne sürülse de, eldeki tarihi veriler ve dökümanlar bunu asla doğrulamamaktadır. Yezîdilik bütün kaynaklarda 558/1162-1163'te vefat eden Adiy Şerefuddîn Ebu'l-Fezâil Bin Müsafir Bin İsmail Bin Musa Eş-Şâmi El-Baalbekî El-Emevî'ye dayandırılmaktadır. Adiy Bin Müsafir'in hayatı, tarihsel kişiliği hakkında birçok kaynakta bir hayli bilgi bulunmaktadır. Bu anlamda gizemli bir yönü sözkonusu değildir.
Yezidilik yaklaşık 14. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Adeviyye Tarikatı olarak devam eder. 14. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ise Adeviyye tarikatının özellikle Kürt bölgelerinde ciddi bir değişime uğrayıp, yaklaşık 70-80 yıl gibi bir zaman içerisinde bugünkü Yezîdîlik dediğimiz farklı ve ezoterik/bâtınî bir din anlayışına, inanca dönüştüğü tesbit edilebilmektedir. Bu dönüşümün bu dönemde Şeyh Hasan adlı şeyh döneminde olduğu rivayet edilse de bu konuda kesin bir tesbitte bulunamıyoruz. Ancak, bu ezoterik/bâtınî dönüşüm sürecinde Tapınak şövalyelerinin ve bunların Hristiyan misyoner grupları içinde yer alan unsurlarının etkin olduğuna ilişkin ipuçlarına rastlanılmaktadır.
Şeyh Adiy Bin Müsâfir'in kendisi Emevi soyundan gelmektedir. Bazı kaynaklara göre, Emeviler'in inkırazı sonrasında, Abbasilerin takibatından kaçabilen Emevî hanedanının bir kısım mensupları, Musul'un kuzeyindeki dağlık Kürt bölgelerine sığınıp kendilerini sufiyane bir hayata adamışlar. Hatta bu bölgelerde Kürtler arasında, Emevileri kutsayan bir hayli kimsenin kümelendiği belirtilmektedir.
Bir yandan, - bir zaman sonra iyice ifrata varan- Emevi taraftarlığı, diğer yandan Mansur El-Hallâc başta olmak üzere Şeyh Hasan Bin Adiy Bin Ebi'l-Berekât Sahar Bin Sahar döneminden başlayarak vahdet-i vücud ekolünün etkisi, Adeviyye'nin dönüşümünün temellerini oluşturmuştur. Şeyh Hasan'ın Musul Hükümdarı Bedreddin Lu'lu tarafından öldürülmesi, Laleş'in ve Şeyh Adiy Bin Müsafir'in türbesinin tahribi, bu bölgedeki Adeviyye tarikatı mensuplarının zaman içerisinde ulema ve medreseden mahrum kalıp, birçok farklı batınî/ezoterik akımların etkisinde kalmalarına sebep olmuştur.
Önce Musul Hükümdarı Bedreddin Lu'lu'nun saldırıları ve takibatı, akabinde Moğol istilaları ile merkezlerini ve medreselerini kaybeden Adeviyye Tarikatı mensupları çeşitli ezoterik akımların etkilerine maruz kalırlar. Harran'da etkisini bir şekilde sürdüren hermetik ezoterizme dayanan Harran Sabiiliği, Hakkarî Laleş bölgesinde var olan Nestûrilik, Vahdet-i Vücud ile başlayıp, zamanla Batıniliğe dönüşen bazı düşünce ve hareketlerin yanısıra ezoterizmi esas alan Tapınak Şövalyeleri'nin misyonerler içindeki faaliyetleri 14. Yüzyıl'ın ikinci yarısından itibaren Adevîliğin Yezidiliğe dönüşümünün âmilleri oldu.
Bugün elimizde bulunan Mushaf-ı Reş ve Cilve başta olmak üzere günümüz Yezidiliğine ait metinlere bakıldığında, bu anlamda syncretic (Sinkretik) ve eclectic (Eklektik) bir inanç örgüsünü/ağını barındırdığı görülebilmektedir. Roger Lescot'un tesbit ettiği bazı Arapça ve Kürtçe metinlerde bu durum tesbit edilebilmektedir. Son yıllarda Halep'ten Türkiye'ye getirilmiş olup, elimizde görüntüleri mevcut olan, Arapça El-Kitabu'l-Esved (Mushaf-ı Reş) kitabının deri üzerine geç bir dönemde yazılmış nüshasına bakıldığında, bir yandan Kur'ân-ı Kerîm'den bazı sure ve ayetler, Amentu metni, Melek-i Tavus ve yedi melek denilen Şeyh Hasan ve Melek Fahreddin başta olmak üzere şeyhlerin isimleri yer aldığı gibi, Vefk denilen ezoterik/tılsımlı işaret ve harflerin, Melek-i Tavus başta olmak üzere resimlerin yer aldığı tesbit edilebilmektedir.
Yezidî toplumundaki Şeytan'a yönelik, pozitif yönde inanılan, Melek-i Tavus inancı, bir yandan Vahdet-i Vücud ekolüne ait metin ve sözlerde yer alan, Şeytan'a ilişkin Şathiyyat kabilinden ifadeler, diğer yandan vefkler aracılığı ile üç harflilerin şeytanları ile kurulan batınî/ezoterik ilişkinin etkisinin, Yezidilik'teki Şeytan inancının temelini oluşturduğu da söylenmektedir.
Tüm sıralanan bu âmillerin etkisiyle, Adeviyye tarikatının zamanla; Sincar, Laleş ve Şeyhan mıntıkalarıyla daha kuzeyde yer alan bölgelerde, İkinci Şeyh Adiy'nin oğlu Şeyh Hasan döneminden başlayarak, özellikle 14. Yüzyıl'ın ikinci yarısında, İslam'dan koparak farklılaştığı, ayrı bir dine dönüştüğü anlaşılmaktadır. Suriye ve diğer Arap bölgelerinde ise Adeviyye'nin daha uzun süre Yezidiliğe dönüşmeden devam ettiği belirlenmektedir. Günümüzde Yezîdî tâifesinin çoğunluğu Kürtçe konuşan topluluklardan oluşmasına karşın, Musul'a yakın Bahzan ve Başik yörelerinde meskun olan, buraya Halep civarından gelip yerleşmiş ve Yezîdî hiyerarşisinde önemli bir mertebeye sahip Kavallar ise Arapça konuşmaktadır.
Bugün Yezîdîler geleneksel sinkretik/eklektik inanç örgüsü ile, modernleşme ve etnik milliyetçiliğin arasında kalmış durumdadırlar. Bu etki alanı içerisinde olanlar, Yezîdiliği otantik yapısından farklı bir biçimde, modernliğin ve Kürt milliyetçiliğinin oluşturduğu bir temele oturtma çabasındadır. Aksine, Şeyhan Yezidileri ise daha geleneksel bir inanç sistemi ve yapısını öngörmektedir."