İslam ümmetinin üç yiğit evladı… Üç şehit, üç şahit… İslam ümmetinin üç kan çiçeği… İslam ümmetinin ölmüş bedenine kan ve ruh pompalayan üç yiğit… Asrımızın yiğitlik destanını yazan üç güzel insan… İman ve iradenin kesiştiği noktada göklere doğru yükselen ve ümmet semasını, insanlık ufkunu aydınlatan üç kandil… Şehadet mektebinin üç aziz öğretmeni… Diriliş ve direnişin nasıllığını mazlumlara öğreten ve zulme karşı başkaldırının kitabının her satırını mübarek kanları ile yazan üç serdengeçti…
Şehit Şeyh Ahmet Yasin, Şehit İbrahim Ebu Süreyya ve Şehit Fadi Ebu Salah…
Bu üç yiğidin ortak özellikleri; bedenlerinden aşağısı tutmadığı ve tekerlekli sandalyeye mahkum oldukları halde, İslam ümmetinin toza toprağa karışan onurunu tutup kaldırmaları idi. Onlar, Allah katında da kullar katında da makul bir mazeret olarak görülebilecek olan bu bedeni engellerini engel olarak görmediler. İslami direnişin saflarında en önde yer aldılar. Yatağa mahkum olmayı tercih etmek yerine, onurları ile kanlarının son damlasına ve son nefeslerine kadar savaştılar. Ölmüş ve ruhlarına adeta fatiha okunmasını bekleyen İslam ümmetinin yürüyen, ayaklı ölülerine bedel, ayaksız kahramanlarımız kanatlanarak Rahman'a yükseldiler.
İşte İslam ümmetini zilletten ve esaretten kurtaracak olan ruh budur. İman, irade, cihat ve mücadele işte bu yiğitlerin şahsında müşahhaslaşmıştır. Şeyh Ahmet Yasin, o mefluç haliyle direniş ordularını kurmuş, direniş saflarını örmüş ve tüm dünya zalimlerinin korkulu rüyası olmuştu. Gerçek imanı elde eden bir mü'minin neler yapabileceğini tüm insanlığa göstererek insanlık tarihine geçti. Yine diğer iki şehidimiz, daha evvelce Siyonistlerin bombardımanında sakat kaldıkları halde, mücadeleden geri kalmadılar. Her başkaldırıda en önde yer aldılar. “İman varsa imkan da vardır”, hakikatinin canlı şahidi oldular. Kendilerinin değil, zulme karşı teslim bayrağını çekip yeis anaforunda kaybolan zavallıların asıl özürlüler olduğunu gösterdiler. Bedensel özrün değil ama zihinsel ve bilinçsel özrün asıl felaket olduğunu hepimize gösterdiler.
Şimdi size sorarım:
Böyle yiğitleri ve serdengeçtileri olan bir davayı, böyle evlatları olan bir ümmeti kim mağlup edebilir? Bu ümmet uyuyan bir dev misalidir. Bu ümmete, bu üç yiğidin gayreti lazımdır. Eğer yarı belden itibaren felç olan yiğitlerimiz bu destanı yazdıysa, ayağa kalkan bu ümmeti durdurabilecek bir güç var mıdır?
İslam ümmetini kurtaracak olan işte bu üç yiğidin şehadet ve direniş aşkıdır. İslam ümmetini de Kudüs'ü de kurtaracak olan işte bu ruhtur.
Eğer bu üç insan, kendi durumlarını mücadeleden geri kalmak için mazeret olarak görmediyse, artık hangimizin bu yolda bir mazereti olabilir? Bu yiğitlerin yeniden yazıkları yiğitlik kitabına göre, bu yolda hiç kimsenin geri durmak için bir mazereti kalmamıştır. Kim özgür ve aziz olmak istiyorsa, bu üç yiğidin yazdığı mücadele kitabını, yiğitlik destanını okusun.
Selam olsun sizlere, mücadelenize ve şehadet aşkınıza…