Mart 2011 yılında başlayan Suriye iç karışıklığının, bir iç savaşa dönüşeceği muhtemelen düşünülmüyordu. Arap baharının başladığı diğer ülkelerde hazırlıksız yakalanarak istediği yıkımı gerçekleştiremeyen AB-ABD, Suriye'de işi sıkı tutarak, daha ilk günden bütün şer güçleriyle müdahalede bulundular. Bu günkü yıkımın gerçekleşmesi için her yolu denediler. Daha sonra olaya dâhil olan Rusya ise ülkeyi tamamen yangın yerine çevirdi.
Suriye'nin dostları grubu kuruldu, BM devreye girdi, kararlar alındı, yaldızlı sözlerle barış temennileri dile getirildi ama yıkımdan ve ölümden başka bir şey gerçekleşmedi. Adeta her toplantı, alınan her karar, dile getiren her temenni bir sonraki katliamın azmettiricisi oldu.
Batılı güçler günlük toplantılarla, güya Suriye sorununa çözüm ararken, aslında el altında 'burayı daha nasıl viraneye çeviririm' hesapları içerisindeydiler. Her bir şer güç, yerel bir taşeronla iş tutmuş yıkım ve tahribatın en üst seviyede gerçekleşmesi için bütün kin ve nefretlerini Suriye üzerine kusmaktadırlar.
Beş yıldır Suriye'de sürdürülen iç savaş konsepti, ülkeyi yaşanmaz hale getirmiştir. Bugüne kadar 400 binden fazla insan yaşamını yitirdi. Milyonlarca insan ülke içinde yer değiştirerek ve Türkiye başta olmak üzere komşu ülkelere sığınarak mülteci durumuna düştü.
Hele Avrupa'ya ulaşmak isteyenlerin karşılaştıkları büyük sıkıntılar ve bu yolda gerçekleşen ölümler tam bir insanlık dramıdır. 2. dünya savaşından sonra en büyük mülteci akınının yaşandığı acı bir süreci görmekteyiz. Şimdiye kadar 'Aylan Kurdi' gibi bu göç yolunda 350'den fazla bebek öldü.
Şimdi iç savaşın en yoğun olduğu Halep ise tam bir insanlık dramını yaşıyor. Bu şehrin yok edilmesine yönelik karşılıklı olarak bir çabanın devam ettiği görülmektedir. Şehir tamamen harap edilmiş durumdadır. Ülkenin ikinci büyük şehri olan ve tarihi köklü bir mirasa sahip olan Halep, bilinçli bir şekilde tahrip edilmekte, katliamdan geçirilerek insansızlaştırılmaktadır.
Suriye'de son iki hafta içerisinde öldürülen insan sayısı 700'e ulaştı. Tek bir hastanenin kalmadığı ve hiç ilacın bulunmadığı Halep'te, yaralananların tedavileri yapılamıyor. Kış mevsiminin gelmesiyle aç ve susuz kalanların vebali bize ceza olarak yeter. Hele evsiz-barksız kalanların feryatları bizi harekete geçirmiyorsa, insanların vücutlarından fışkıran kanlar bir futbol maçı kadar ilgimizi çekmiyorsa, yıkıntılar altında çıkarılan cansız bebeklerin bedenleri bizleri harekete geçirmiyorsa, aslında insanlığımızın çoktan öldüğünü bize göstermektedir.
Batının Suriye ile ilgili emellerini anlıyoruz da, Müslümanların bu beldenin tahrip edilmesine kayıtsız kalmaları ve buradaki kardeşlerinin katliamdan geçirilmesine teşne olmaları ise tam bir aymazlıktır. İnsanlık olarak büyük bir imtihandan geçiyoruz. Ne yazık ki bu insanlık dramı karşısında sergilediğimiz kayıtsızlık, aslında insanlığımızı da kaybettiğimizi göstermektedir.
Halep yakılarak, yıkılarak yok edilirse iş biter mi? Hayır, sırada Musul vardır. Şam, Hatay, Diyarbakır sırasını beklemektedir. İçimizdeki ayrılıkları düşmanlığa evirdikçe ve birbirimizin kardeşliğini bırakıp, karşımızda bizi bir kaşık suda boğmak için azgın bir şekilde bekleyen Batılı kâfirleri dost edindikçe; medeniyetimizin simgesi şehirlerimiz bir bir yakılıp yok edilecektir.