“Asra andolsun gerçekten insan hüsrandadır. Ancak iman edip salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.”[1]
Rabbimizin tevfik ve inayetiyle İnzar’ın birinci yılını geride bıraktık. Malum olduğu üzere bu köşede bir yıl boyunca her ay ‘İnzar’ imzasıyla, birinci derecede kendimizi muhatap addederek, kardeşlerimize tavsiye şeklinde hatırlatmalarda bulunduk. Bu şekilde birbirimize karşı mükellefiyetimizi ifaya çalıştık. Zira bizler, iyilik ve takva hususunda yardımlaşmak ve birbirimize karşı iyiliği emredip kötülüğü sakındırmakla mükellefiz.
Bu hatırlatma görevini ifa ederken, yapabileceklerimizi ve hakkında bilgi sahibi olduğumuz hususları yazdık ki “Yapamayacağınız şeyleri niçin söylersiniz?!”[2] ve “… Bilginiz olmadığı bir hususta ne diye tartışıp duruyorsunuz?!”[3] ikaz-ı ilahisine muhatap olmayalım.
Rabbimiz nasip ederse, ana-babalarımız, salih akraba ve tanıdıklarımız ve de tüm kardeşlerimiz ile beraber ak bir yüzle O’nun huzuruna çıkmaya ve O’nun cennetlerinde hep birlikte buluşmaya vesile olacağına inandığımız her hususu yapmaya, hatırlatmaya ve yazmaya bundan böyle de devam etmeye çalışacağız.
Ramazan, tüm yaşantının külli bir muhasebeye tabi tutulması gereken ‘muhasebe ayı’dır. Güzel bir tevafukla derginiz İnzar’ın yıldönümüne denk gelmesini de göz önüne alarak, kardeşlerden isteğimiz, mezkûr tavsiyelerden yaptıkları ile yapamadıklarını muhasebe etmeleri ve yapamadıklarını bundan sonraki dönemlerde yapmaya gayret sarf etmeleridir.
Aynı şekilde, ‘İnzar okuyucusu’ olarak bilinen kardeşlerle görüşüldüğünde söz konusu tavsiyelerden yapılanların muhasebesinde bulunulup eksik kalanlar için karşılıklı nasıl yardımcı olunabileceği hususlarının konuşulması da inşaallah çok faydalı olacaktır.
Ancak karşılıklı hatırlatmalarda bulunurken nefsimize paye vermemeye ve birbirimizin izzet-i nefsini kırmamaya azami dikkat etmeli, bunu yapmaktan maksadımızın sadece Allah rızası kazanıp O’nun huzuruna beraberce ak bir yüzle çıkmaya çalışmak olduğunu göstermeliyiz.
Söz konusu hatırlatmaları, muhasebelerini yapmak için yeniden, kısa bir şekilde yazmayı faydalı gördük. İnşaallah istifade edilir.
-Ramazan ayından en güzel bir şekilde istifade edilmeli, oruca bir halel gelmemesi için fıkhî hususlar öğrenilmeli, Kur’an-ı Kerim mukabelesi, teravih, i’tikâf vs. ibadetlere özen gösterilmeli, Hz. Peygamber (sav)’in hayatı okunmalı, kabir ziyaretleri ile ölüm hatırlanmalı, israfa kaçmadan iftar yemeklerine ve buna icabete yoğunluk verilmeli, hastalar ve muhtaçlar ziyaret edilerek sosyal dayanışma ve yardımlaşma arttırılmalı, fitreler muhtaçlara verilmeli, bolca sadaka ve ihsanda bulunulmalı, tüm Müslümanların kurtuluş ve selameti için -bilhassa hususi vakitlerde- çokça dua edilmelidir. Ramazan sonrasında muhasebede bulunulup bu aydaki güzelliklerin Ramazan ayı dışında da devamı sağlanmalıdır.
-Bayramlar İslamî bir âdâp içerisinde ve en güzel bir istifadeyle kutlanmalı, bolca tekbir getirilmeli, seher vaktinde uyanılarak ailece dua edilmeli, namaz sonrasında camide bayramlaşma vazifesi ifa edildikten sonra aile ve tanıdıklar ile bayramlaşılmalıdır. fiehid ve tutuklu eşleri çocuklarına babalarının yokluğunu hissettirilmemeli, onlara bayram coşkusunu yaşattırmalıdır. Bayramda ziyaret edilecekler de öncelik bu tür ailelere, hastalara, yaşlılara, âlim ve salih zatlara verilmeli, duaları alınmalıdır. İmkanlar el verdiği ölçüde Şevval ayı içerisinde altı gün nafile oruç tutulmalıdır.
-Her aile okula giden çocuklarını güzelce kontrol altında tutmalı, ortam ve arkadaşlıklardan menfi etkilenmemelerini sağlamalıdır. İslami duyarlılığa sahip ailelerin çocuklarıyla arkadaşlık kurmaları için yol gösterilmeli, tanıştırılmalı, ziyaretleşmeleri teşvik edilmelidir. Ev sahibi aileler ziyarete gelen çocuklara iltifatta bulunup değer vermeli, cemaatle namaz kılmalarını teşvik etmelidirler. Aynı ziyaretleşme ebeveynler arasında da gerçekleşmeli bu yolla kaynaşma sağlanmalıdır. Çocuklara, mezkûr ailelerin çocuklarının güzel hasletleri anlatılıp bu hasletleri elde etmeye sevk edilmeli, bu şekilde onların muhafazasına çalışılmalıdır.
-Yazı yazan kardeşler tümüyle İslamî esasları ölçü almalıdır. Yazılarda asıl amaç sünneti ihya etme olmalı, ittifak edilen hususlar işlenmeli, Kur’an-ı Kerim’e, sünnete, ashaba, selefe, Müslümanlara ve İslam kültür külliyatına bakışta Üstad Bediüzzaman’ın çizgisi takip edilmeli, hep müspet yaklaşım sergilenmeli, sloganik ifadelerden kaçınılıp istifade gözetilmeli, Müslümanların bazı yönlerini eleştirmeye mecbur kalındığında insaflı olunmalı, ırkçılık, mealcilik, akılcılık, tekfircilik vb. akımlara yönlendirecek ifadelerden kaçınılmalı, yazıların kaynakları belirtilmelidir.
-Kardeşler yaşantıların tümünde sünneti esas alarak hareket etmelidirler. Kur’an-ı Kerim tilaveti ve Risale-i Nur dersi sürdürülmeli, herkesin kendi ailesi ile ilgili düzenli bir programı olmalı, Pazartesi-Perşembe, eyyam-ı bîd vs. nafile oruçlar imkân dâhilinde tutulmalı, gece ibadetlerine ailece devam edilmeli, tüm fiillerin günlük muhasebesi yapılmalıdır. Sıla-i rahim gözetilmeli, tanıdıklar, Müslüman tutukluların ve şehidlerin aileleri, âlimler, salihler, hastalar ziyaret edilmeli, tüm İslam âleminin sorunları dert edinilip duyarlı olunmalı, dünya meşgalesi veya musibet korkusunun galip gelmesine fırsat verilmemelidir.
-Peygamber (sav)’in Medine’de ilk inşa ettiği ve tüm eğitim-öğretim faaliyetlerinin görüldüğü, çok amaçlı kullanılan mekânlar olan camilerden bizi uzaklaştırmaya çalışan İslam düşmanlarına karşı dikkatli davranılmalı, ev ve işyerinden sonra üçüncü adres edinilecek şekilde onlara sahip çıkılmalı, beş vaktin tümü, bu mümkün değilse, sabah, akşam ve yatsı namazları eve en yakın camide kılınmalı, caminin mevcut sorunları ile ilgilenilmeli, cami cemaatinin ve görevlilerinin problemleri paylaşılıp yardımcı olunmalıdır. Çocuklar, tanıdıklar, komşu ve akrabalar camilere teşvik edilmeli, camilerin inşasına ve onlardan istifadeye engel olanlar, bunun ahiretteki cezası, Mescid-i Aksa ve işgal altındaki diğer camilerin şu anki halleri, müstekbirlerin saldırıları, tüm bunlar beraber düşünüldüğünde camiye karşı müminlerin ne kadar duyarlı ve sorumluluk bilinciyle hareket etmeleri gerektiği anlatılmalıdır.
-Müslümanların bunca sıkıntı çektiği bir dönemde sürekli ziyaretleşmelerde bulunulmalı, irtibat halinde olunmalı, karşılıklı dertler paylaşılmalıdır. Akraba, komşu, eş-dost, mağdur, yoksul, sahipsiz, yetim vb. herkes ziyaret edilmeli; hastalık, ölüm, düğün, sünnet vb. durumlarda sevinç ve üzüntüler paylaşılmalı; yaşlılar, âlimler ve salih zatlar düzenli olarak ziyaret edilip sorunlarına çözüm bulunmalıdır.
-İslamî gelişmeleri baltalama amaçlarına matuf olarak, İslam düşmanlarının işlediği şerirliklerden olan, kirli ruhluların Müslümanlar arasına nifak koyma çalışmalarına karşı çok dikkatli davranılmalı, buna karşı en büyük önlemin Hz. Peygamber (sav)’in sünnetine sarılmak olduğu gerçeğiyle hareket edilmelidir. Sünnetlere çokça tutunup düzenli olarak eda etmeye devam edilirse bu tipler hemen ortaya çıkacaktır. Zira bizzat Peygamber (sav), hainlerin ibadet noktasında gevşek olduklarını, istikrarlı devam edemeyeceklerini söylemiştir. Müslüman kardeşler sünnet noktasında çok titiz oldukları sürece hainlerin bütün çalışmaları akim kalacaktır inşaallah.
-İslam düşmanlarının bu denli tahribatına karşı bir şey yapmadan durmanın mazereti yoktur, Müslümanlar çokça çalışmalıdırlar. Azaptan kurtulanlardan olmak için Allah’a, Resulullah (sav)’a ve tüm Müslümanlara karşı sorumluluk ifa edilmeli, Kur’an-ı Kerim’in, sünnetin ve bunları Peygamber (sav)’in uygulamaları doğrultusunda yorumlayan âlimlerin belirttiği şekilde yaşantı sürdürülmeli, en yakınlardan başlanarak herkese ‘niçin yaratıldığımız, nereye gideceğimiz, öteki âlemde nelerle karşılaşacağımız’ anlatılıp helal-haram hududunun gözetilmesinin gerekliliği vurgulanmalıdır. İnançtan taviz vermeden çevredekilerle diyaloga girilmelidir. Çevremiz bizde doğruluğu, eminliği, cömertliği, fedakârlığı, hakka taraf olmayı, müminlere karşı tevazuu, kâfirlere karşı şedid oluşu pratik yaşantımız sayesinde görebilmelidir. Bunlar yapıldığında İslam davetçisi olma mükellefiyeti hakkıyla yerine getirilmiş olacaktır inşaallah.
-Ahiret günü -neuzu billâh- “Bize niçin hakkı gösterip yaptırmadınız?” diyerek yakalarımızdan tutulmuş vaziyette beraberlerinde cehenneme götürülmek istemiyorsak çocuklarımıza karşı vazifelerimizi en güzel bir şekilde ifa etmeliyiz. İyi bir okul kazanıp güzel bir dünya hayatı yaşamaları için çaba sarf etmekten çok daha fazlaca ahiretleri için çalışmalı, onları bu yöne sevk etmeliyiz. Bu bağlamda okullardaki hallerine, takıldıkları çevrelere dikkat edelim. Onları ‘Deccal’in fitnesinin giremeyeceği yerlerden biri olan’ camilere teşvik edelim, bizzat bizler götürelim. Kur’an-ı Kerim dersi ve ilgili diğer dersleri almalarını sağlayalım. Zira ciddi kontrol edebilmek için en temel şart sağlam bir çevre oluşturabilmektir.
-İslam’a ve Müslümanlara yoğun bir şekilde saldırıda bulunulduğu günümüzde -bilmeden- bazı Müslümanların da onlara alet olmaları pek üzücüdür. Ancak -maalesef- bu durum bir gerçek olarak karışımızda durmaktadır. Bu durumda yapılacak şey, yanlış yapan ve konuşan Müslümanlara, doğruyu bulmaları için elden gelen gayreti gösterip müspet davranmaktır. Birbirimizin yardım ve desteğine çok muhtaç olduğumuz bir sırada, bu gibi durumlar şevkimizi kırmamalı, bizi müminlere karşı adaletsizliğe sevk etmemelidir. Bu durumdaki Müslümanlara ulaşılabiliniyorsa gerçek anlatılmalı, ulaşılamıyorsa dua edilmeli, kardeş olunduğu unutulmamalıdır. Aynı duruma düşmemek için haberlerin sıhhati araştırılmalı, sadece yazıp-konuşmuş olmak için yazılıp konuşulmamalı, kâfirlerin bu şekilde ikna olmayacağı bilinmelidir. Müslümanlar aleyhinde belirtilen yanlış kanaatlerin yazı/konuşma yoluyla başkalarına da ulaştığı, bu şekilde başkalarının, Müslümanlar hakkında haksız yere olumsuz kanaate sahip olabilecekleri düşünülerek böyle şeylerden sakınılmalıdır.
Böyle bir durumda da yapılacak şey yine Kur’an-ı Kerim ve sünnete sarılmaktır. Zira bu yanlışlar ancak bu yolla giderilebilir. Unutulmamalıdır ki müminlerin dillerinden ve ellerinden selamette olunması elzemdir.
-Şeytan ve dostları Hz. Âdem’den kıyamete dek müminlerin asıl düşmanlarıdır. Müminler aleyhindeki plan ve tezgâhlarını ashab gibi, Hz. Peygamber (sav)’in sünnetine tam bir bağlılıkla hareket ederek boşa çıkarmalı. Ashab takip edilirse bütün planlar sonuçsuz kalacaktır. Bizler iyilik eden, tevbe eden, takvalı, öfkesini yutan, bağışlayan, sabreden, merhametli, istişare eden, adil, mü’minlere mütevazı, kâfirlere şedid, kınayıcıların kınamalarından korkmayan kişilerden olduğumuz sürece Cenab-ı Hak “Duyan kulağımız, gören gözümüz, tutan elimiz, yürüyen ayağımız”[4] olacaktır. Bizler de hem dünya, hem ahirette kazananlardan olacağız inşaallah.
Cenab-ı Hakk, bizi birbirine her halükarda hakkı ve sabrı tavsiye edip buna en güzel şekilde uyanlardan ve birbirinden hayırlıca istifade edenlerden eylesin. Allah’a emanet olun.
İnzar Dergisi
[1] Asr: 3
[2] Saff: 2
[3] Al-i İmran: 66
[4] Buharî, Rikak