Patlatılan bomba sadece Ankara'da değil bütün vicdan sahibi kişilerin kalbinde patlatılmıştır. Hiç bir şeyden haberi olmayan sivillerin arasında patlatılan bomba, sahiplerinin ne kadar acımasız olabileceğini gösteriyor. Meşrebi ve fikri ne olursa olsun sivil vatandaşları hedef alan zihniyet lanetlenmelidir. Özellikle başkent Ankara'nın seçilmesi tesadüfî değildir. Daha önceleri de sivillere yönelik Ankara'da patlatılan bombalar vardı. Burada patlatılan üçüncü bombanın mahiyeti de diğer iki bombanın devamı olarak görülebilir. Her ne kadar ilk bombanın DAİŞ tarafından patlatıldığı söylense de “üst akıl” aynı amaç için bu bombaları patlatmaktadır. Üst akıl, kendi hedeflerine ulaşmak için aynı anda, farklı örgütleri aynı şemsiye altında kullanabiliyor. Türkiye'yi hedefe koyan kesimler için “bu” ve ya “şu” örgüt hiç önemli değildir. Onun için önemli olan istediğini elde etmektir. Dün DAİŞ bu bombayı patlatırken bugün kimliği belli olan faillerin PKK örgütünden olduğuna şahit olduk. PKK'nin geçmişinde bu tür sivil katliamlara sürekli rastlandığı gerçeği ortadadır. Yani onun “zihin kodlarının” ayrılmaz parçasıdır. Bu “zihin kodlarına” daha önceleri Başbağlar'da, Susa'da ve daha birçok yerde rastladığımız katliamlarla şahit olmuştuk. Bugün ise bu “zihin kodlarını” şehirlerin içinde daha etkin bir şekilde yaygınlaştırma peşindedir. İnsanlıktan nasibini almamış kesimlerin ise, bu sivil insanların katledilmesine “bir zafer gözüyle” bakmaları ve alkış tutmaları ise zihin kodlarının şifrelerini gösteriyor. Geçen hafta Efendimiz(sav)'e hakaret eden Ö.Gündem gazetesi, bu olaya da “baharı engelleyemezsin” başlığıyla destek vermiştir. Parçalanmış sivil insanların ölümüne sevinç çığlıkları atmıştır… Bu zihniyete ihtiyaç duyan ve PKK'yı “çantada keklik gören” devletler ise bu sopayı iyi kullanma peşindeler. Kime lazımsa “ortak mal” olarak gördükleri bu sopayla yollarına devam etmekteler…
Ankara olayını değerlendirirken, dış devletlerden bağımsız değerlendirmek gerçekçi bir bakış açısı olamaz. Özellikle Türkiye'nin Suriye politikasına adapte olmaması ve etkinliğini kırması adına içerde meşgul etmek istiyor. Bir tarafta bölgede yaptığı operasyonlarla uğraşırken bir taraftan da metropol şehirlerde yaptıkları eylemlerle uğraştırmak istiyorlar. Bununla Suriye içindeki hamlelerini kırma peşindeler. Aynı zamanda bu iç operasyonların bir maliyeti var ve Türkiye'yi ekonomik olarak yıpratma peşindeler. Diğer yandan Türkiye'ye yatırım yapmak isteyen iş dünyasının ayağını “istikrarsızlık imajıyla” buradan kesme peşindeler. Ekonomik olarak yıpranan bir ülke üzerinde yaptırım yapmak çok daha basittir. Bunun için de PKK ye bir “harakiri” görevini yüklediler. Kendi amaçlarına ulaşmak için PKK'yi intihara sürüklediler ve hala bu rolünü sürdürmesini istiyorlar. Bu tür olaylar, devletleri “güvenlikçi” politikalara sürüklemek zorunda bırakıyor. Güvenlikçi politikaları gerektirecek bir malzeme lazımdı ve bu malzemenin hamuru da PKK idi. Gezi olayları, paralel devlet ve seçimler sonuç vermeyince ellerindeki son kozu kullanmaya karar verdiler. Bu her ne kadar PKK'nin kan kaybetmesine sebep oluyorsa da…
Netice olarak; Suriye ve Irak bugünkü pozisyonunu koruduğu müddetçe, Türkiye'nin terör olaylarından beri yaşaması düşünülemez. Bu ihtimallerin sürekli olabileceği söz konusudur. Buradan bir çıkışın oluşabilmesi için Türkiye'nin dış politikasını gözden geçirmesi söz konusu olabilir. Başta İran olmak üzere ters düştüğü devletlerle bir noktada uzlaşma yolunu düşünebilir. Rusya da dâhil olmak üzere bugün tüm Ortadoğu ülkeleri Suriye pozisyonundan zarar gördüklerinin farkına varmış bulunuyorlar. Bu “farkındalık” üzerinden bir çözüm mutabakatına ulaşabilirler. Böyle bir netice doğmadığı müddetçe Türkiye'de terör olaylarının ve bombaların patlama ihtimali hep olacaktır…