Bu günlerde bütün dikkatler Körfezde yaşanan Katar endeksli gelişmelere odaklanırken Türkiye'nin doğusunda tuhaf bir şekilde aniden yeni ve yine kanlı bir sürecin başladığını görüyoruz. Son bir kaç günde farklı farklı illerde bir çok askeri karakol ve üslere ciddi saldırılar başladı. İki taraftan da can kayıplarının yaşandığı bu olayların ani ve nitelikli bir surette olması, dikkatlerden kaçmamaktadır.
Çukurca, Mardin/Dargeçit, Van/Başkale, Batman/Kozluk, Şırnak, Van/Gevaş'ta yapılan saldırılar son bir haftada yaşanan ciddi saldırılardır. Oysa son iki yılda yapılan operasyonlarla PKK, operasyonel gücünü neredeyse tamamen kaybetmişti.
Yapılan analiz ve yorumlarda PKK'nin son çıkışının Ortadoğu'da yaşanan gelişmelerin sonucu veya uzantısı olarak değerlendiriliyor. Türkiye'nin Suriye, Katar, Irak gibi sorunlu yerlerde küresel emperyalizm ile yaşadığı ihtilaflar nedeniyle PKK kartının tekrar canlandırıldığı söylenip durulmaktadır. Bu değerlendirme elbette ki bir yere kadar doğrudur. PYD'ye verilen yüz tır dolusu silahın el an Türkiye'de kullanılmaya başladığını söylemek yalan olmayacaktır. PKK/PYD her zaman için emperyalizmin elindeki çok güçlü kartlardan biri olmuştur. Böyle olmaya da devam edecektir.
Ancak bu değerlendirme bir yere kadar doğrudur. Meselenin başka boyutları da vardır. PKK sorununu sadece dış destekçileriyle değerlendirmek yanlıştır. Yanlış politikaların bir sonucu olan PKK, bu güne kadar ki başarısını dış destekçilerinden çok, Türkiye'nin derin yapılarından aldığı ciddi desteğe borçludur. Fetö'nün açığa çıkan PKK ilişkileri bunu kanıtlamıştır. Ancak Fetö, bu yapılardan sadece bir tanesidir.
Doğu illerinde son günlerde yaşanan tuhaf gelişmeler, bize o eski günleri hatırlatmaktadır. Bu gelişmelerden bölge halkı ciddi olarak tedirgindir. Yoksa eski günlere, eski konsepte geri mi dönüyoruz diye sormadan edemiyoruz maalesef. Zira Türkiye'nin yumuşak karnı tekrar kaşınmaya başladı. Batı illerinde Fetö ve diğer derin yapılara karşı sürdürülen mücadele ve bu mücadeledeki ciddiyet, doğu illerinde ortaya konulamıyor. Fetö'nün bu kadroları kahir ekseriyetle halen görevlerini sürdürmektedirler. Bunlara dokunulmamış, hatta dokunulmaması için özel bir gayret de görülmektedir.
Son günlerin en tuhaf gelişmesi ise çözüm sürecinde ve çukur siyasetinde bölgeyi harabeye çeviren PKK/KCK yapılanmasının tutuklanan en aktif ve etkin isimlerinin bir bir serbest bırakılmasıdır. Bunların arasında direk olarak Kandil ile irtibatlı olanları bile bulunmaktadır maalesef.
İçeriden birilerinin PKK'ye tekrar yol verdiği yönünde kuvvetli işaretler görülmeye başlandı. Türkiye ne zaman normalleşme yönünde bir irade ortaya koymuşsa aynı kısır döngü devreye girmektedir. Oysa anayasanın değiştirilmesi, etnik ve ideolojik dayatmalardan kurtarılması, sivilleştirilmesi, kucaklayıcı olması ve vesayetlerden kurtarılması yönünde büyük umutlar gelişmişti.
Bu yönde kat edilen mesafe büyük bedellerin semeresidir. Bunun heba edilmemesi en başta hükümetin, sonra da hepimizin sorumluluğudur. Batının el an yürürlükte olan Türkiye'yi kaosa mahkûm etme, parçalama konseptine içerden verilen bu desteğin önünün mutlaka alınması gerekir.