Epeyi bir zamandır şehid ve şehadet iklimimize az uğrardı, şimdi koşar adımla geliyor, acaba hazır mıyız? Şehadet kokusu almadan biz de yazamıyorduk sanki. Allah şehitlerimizin şehadetini mübarek eylesin, onları o çetin günde bizlere şefaatçi kılsın.
Şehadet ölümü ölümsüzleştirmektir. Şehadetin dışındaki bütün ölümler, insanların hayatında pek etki bırakmaz. Ama şehitlerin ölümü derin izler bırakır. Şehitler tarih sayfalarına gömülüp gitmezler. Çünkü onlar, topluma can vermek, kan vermek, ışık ve hayat vermek için kendilerini feda etmişlerdir. Şehit, vücuttaki kalp gibidir; toplumun kurumuş damarlarına kendi kanını ulaştırır. Müslümanlara yeniden kendilerine güvenme duygusunu kazandırır.
Şehid; kötülüklerin, zulümlerin tağuti ve şeytani düzenlerin ortadan kalkması, insanların mutluluğa ve huzura kavuşması için canını ortaya koyarak kendini feda eder. Böylelikle Müslümanların kalbinde taht kurar ve orada yaşamaya devam eder. Şehid; Müslümanların batıl güçlere karşı verdikleri mücadelelerine güç ve ivme kazandırır. Dolayısıyla Müslümanların tarihinde şehit hiçbir zaman unutulmayacak ve şehadet kültürü eskimeyecektir.
Şehidin yolu cihattır. Allah yolunda canını Rabbine satmış, karşılığında cenneti satın almıştır. Buna göre şehid, mücahittir. Mücahit olmayan şehid olamaz. “Hayat, iman ve cihaddır” düsturuyla hareket edenler ancak şehadet mertebesine erebilirler. Çünkü şehadet ucuza elde edilebilecek bir şey değildir. Şehadet, Allah’la yapılan bir alışveriş işidir. Karşılığında cennet olan bir alışveriş!
Şehadet bilinci sadece biz Müslümanlara has bir kültürdür. Şehadet tabiri, sadece Allah yolunda öldürülenler için kullanılır. Başka dinlerde ve ideolojilerde ise, şehit ve ya şehadet diye bir mertebe yoktur. Ne var ki, Müslümanların bu husustaki vurdumduymazlığı ve İslâm düşmanlarının da çifte standart ve istismarcı oynamaları ile bu tipten İslami kavramlar suiistimal edilmektedir. İslâm’da şehidin, çok yüksek bir makama sahip olduğunu bilenler, bu makamın etkisini tahrip edemeyenler, müslüman toplumların akidelerindeki şehadet kültürünü söküp atamadıklarından, atamayacaklarını bildiklerinden; bu kavramın içini kendileri doldurmaya başlamışlardır. Kendi sapık hedefleri, niyet, inanç ve ideolojileri için bu kavramı yüzsüzce kullanmayı denediler ve maalesef çoğu yerde de muvaffak oldular.
Temel felsefeleri “Vahyi reddetmek” üzerine kurulu olan Marksistler ve Laikler bile, ahiret hayatını bir zan ve zihin fantaziliği olarak değerlendirdikleri halde kendi amaçları uğrunda öldürülenlere “ulus şehidi”, “laiklik şehidi” diyebiliyorlar! Hatta İslâm’la en küçük bir ilgisi olmayan kişilerin bu kavga dünyasında ölen kimselerden “şehid” diye söz edebiliyorlar. Oysa şehid veya şehadet, islami kavramlar olup sırf Allah yolunda öldürülenler için kullanılır.
Aslında İslam kültüründe “şehid vermek” değil, “şehid kazanmak” vardır. Zira vermek tabirinde bir kayıp söz konusudur; elden bir şeyler çıkıyor vermekle. Oysa şehadet, bir kayıp değil; büyük bir kazançtır. Kur’an, İslam yolunda, Allah için dünya hayatından vazgeçen bir Müslümanın şehadetle dünya hayatından çekilişi, evet, zahiren bir kayıp gibi gözükse de, hakikatte bir kazançtır. Çünkü Allah’ın vadettiği yüksek makamlardan ayrı olarak, şehid olmanın verdiği bir mesaj vardır. Topluma kazandırdığı ruh vardır, kanıyla eğitip yetiştirdiği insanlar vardır.
Şehadet kültürü, öyle bir dünya nizamına, öyle bir hayat telakkisine sahiptir ki, ona inanan kişiler, bazen onun tek kurtuluş yolu olduğunu görürler. Sadece kendi hayatını bu inanca göre düzene sokmak için değil; bütün insanların da bu anlayış içinde yaşayabilmesi için, bu yolda hatta dünya hayatından geçmeyi göze alırlar. Evet, yaşamak için benimsediği hayat yolu, öyle bir yoldur ki, onun uğrunda kendini feda etmektedir.
Böyle bir anlayış içinde olan insanın dünya hayatını sonlandırması kayıp değil, ulvi bir kazançtır. Bu kazanç öylesine büyüktür ki, şehid; kanıyla, davasına yeni bir kan ve can vermekte, davası yolunda tesadüfen değil; bilerek dünya hayatını feda etmekte, inancının güçlülüğünü ve davasını büyüklüğünü düşmanlarına da ispatlamaktadır. Hatta dünya hayatındayken ikna edemediği, kendisine çekemediği yakınlarını da şehadetiyle terbiye etmekte ve geride bıraktığı şehadet hatırasıyla kendi yakınlarına çok güçlü mesajlar vermekte, iftiharlar sunmakta ve bu duygunun verdiği şuurla, onları kendi huzur alanı içine çekmekte, davasını, inancını, mücadelesini onlara daha iyi anlatmaktadır. Şehadet yolunu izleyenlerden olmak dileğiyle.