Seçim Sath-ı mailine girdik. Değişim, dönüşüm ve iyileşmeye gebe olacağı ümidiyle seçimler hep umut tazelemiştir. Bu manada toplumun topluca heyecan yaşadığı ve herkesin eteğindeki taşları döktüğü/dökebileceği önemli zamanlardır seçim zamanı.
Bu seçimin yine “HDP’ye yakınlık” ve “HDP’ye uzaklık” üzerinden yürütüldüğü malumunuz. Kanaatimizce her partinin ittifak ve ilişkiler geliştirmesi en meşru hakkı. Bir partiyi başka bir parti ile geliştireceği ilişkilerin faturasını da o partinin seçmeni keser. Eğer HDP kendisiyle ittifak yapılmayacak gayri meşru ve gayri kanuni bir parti ise; o zaman da yasalar işletilir ve gereği yapılır. Zaten birçok yöneticisi içeride ve yargılanıyor. Ancak yasal olduğu halde “gayri kanuni” muamelesine tabi tutulması yasal değildir ve “belden aşağı vurma” denir buna.
HDP’yi, PKK’ye destek vermekle suçluyorlar. Bu ne yaman çelişki. HDP’nin varlık sebebinin PKK olduğunu bilmeyen mi var. Aslında hem ringe çıkarıp hem de devirmeyen darbelerle dövüştürmek o “oyuncuyu” büyütmeye yarar. Ve bu büyütme sadece bu günün meselesi değil kırk yılın meselesidir. Ancak yine de adamı ringe çıkarmışsanız eşit şartlarda dövüştürmelisiniz.
Bu seçimde AKP ve MHP alenen ittifak etmişler. Hatta AKP, MHP’ye evrilmiş ve söylemini sahiplenmiştir. CHP de İYİ parti ile alenen ittifak halindedir. Hatta Saadet’i de buna sayabiliriz. Bunun ederini de bedelini de seçmen verecek veya ödetecektir elbet. Elbette partiler yaptıklarından ötürü eleştiriye sonuna kadar açık olmalılar. Ancak bazı partilerin bir “varlık sebebi” vardır ve bu sebebi ihlal edecek bir evrilme varlık sebebini ortadan kaldırır. Örneğin siz ırkçılığın ve ayırımcılığın her türlüsünü ayaklarınızın altına alan bir anlayışla yola çıkıp sonra milliyetçi/ırkçı bir alana evrilmişseniz o zaman da varlık sebebinizi ve gereğini ortadan kaldırmışsınız demektir. Ya da Kürt’lerin haklarını elde etme referansıyla yola çıkıp halkı bir şekilde “arkanıza” almışsanız; gidip Kürt’leri inkar eden bir izdivaca tevessül ederseniz yine varlık sebebiniz bitmiştir demektir. Ve halk bedelini sandıkta ödetir/ödetmeli.
İşte bu kendini inkârın diğer adı da HDP’dir. HÜDA PAR’ın belki biraz da ekonomik gerekçelerle seçime girmemesini AKP lehine “faşist” bir çekilme olarak lanse edip, adeti olduğu üzere dünya kadar iftira eden HDP; hile ile ve ikiyüzlülük ile CHP ve İYİ Parti’yi destekliyor. Üstelik 12 Eylül Cuntası’nın faşist savcısıyla gurur duyan “babasının oğlu” Tunç Soyer’i İzmir’de “başkan yaptıracak” kadar ihanet içindedirler. Kaldı ki bu destek karşısında karşıdan alacağı destekle kazanacağı bir tek il ve ilçe yokken. Şimdi Kürd seçmene soruyoruz hangisi “faşizme” destektir. Doğrusu Kürdlerin oyunu CHP ve İYİ Parti’ye peşkeş çekmek Kürdlere yapılacak en büyük ihanettir. Bu utanç onlara yeter de artar bile. CHP son yüzyılda Kürdlere yapılan zulüm ve asimilasyonun ve katliamların tamamında başrol oynamıştır. İYİ partinin de MHP’den kopan büyük bir parça olduğunu ve Kürdlere bakışını da anlatmaya gerek yok sanırım.
Kendi dışındaki her düşünceyi işbirliği ve hainlikle suçlayan HDP’nin ihanet zincirine bir yeni halka eklenmiştir. Hele bu ihanetlerini halka pazarlama kabiliyetleri doğrusu şeytanı kıskandıracak cinsten.
Yıllardır “celladına aşık” stratejiler geliştirip Kürdlere hedef saptırtan HDP; bizatihi CHP felsefesinin ve devşirildiği batı zihniyetinin ürettiği bir üründür. Tamamen yapay ve “danışıklı karşıtlıklar” üzerinden hayat buluyorlar. Yok birbirlerinden farkları. Bu nedenle ne yapıp edip halkın kapalı duvarlar arasında olan biteni de görmesini sağlamak lazım.