Yok oluşun adı: Nefse Meyil

İnsanın hakiki yaratılış hikmeti Cenab-ı Hakk’ın marifetini kazanmaktır. Bütün ibadetlerdeki ruh budur.

İnsanın hakiki yaratılış hikmeti Cenab-ı Hakk’ın marifetini kazanmaktır. Bütün ibadetlerdeki ruh budur. Evet, kulluk insanı kemale ulaştırır. Ruhumuz kemale müştaktır ve kemale doğru meyleder. Kemalimiz derecesinde kamil olan Cenab-ı Hakk’a vasıl oluruz. Ona vasıl olmanın yolu da Kur’an ve Sünnete ittibadır. Yol ancak budur. Buna ulaşmadıkça ruhumuzdaki ızdırap dinmez. Kalpler ancak onunla tatmin olur. Gaflet çöllerinde ab-ı hayat gibi kalbimiz ve ruhumuz onu arar. O’ndan geldik yine O’na dönüyoruz. Kendi irademizle bu dünyada Onu bulmak büyük bir bahtiyarlıktır. Cennetteki mükafatlar da bu bahtiyarlığın hediyesidir.

Onu bulmak için bazı şeyleri yitirmek gerek. Candan, maldan geçmek gerek. Sevdiklerini feda etmek gerek. “Allah ve habibini kendinden daha fazla sevmedikçe hakiki imana ulaşamazsın ya Ömer!”

İnsan yaradılış ve fıtratı gereği nefsini, her şeyden çok sever. Diğer sevdiklerini nefsinin hesabına sever öyle değil mi? Sevdiklerimizi düşünelim. Nefsimizin payını görüyoruz değil mi? Teker teker gözümüzün önüne getirelim ve “Ben” yani “Nefs” mizanı ile ölçelim… Benim arkadaşım, benim bahçem, benim eşim, benim çocuğum, benim hizmetim, benim dostum… evet bütün sevgilerin yanı başında “ben” yani “nefs” geliyor değil mi?

“Ben”imle beraber olmayan, mütedeyyin, melek gibi bir adamı sevmeyip, ilgi göstermemek, “ben”imle olan ami olan bir adama da melek gözü ile bakmak acaba dinin gereği mi, yoksa “ben” yani “nefs”in gereği mi?

Nefs mabuda layık bir tarzda kendini metheder. Ancak böyle övgüye layık sadece Allah’tır. Sahip olduğumuz bütün güzellikler, kabiliyetler… Kısaca kemal olarak gördüğümüz her şey Allah tarafından bizlere ihsan edilmiş nimetlerdir. Nefsimizin malı değildir. Bize böyle kabiliyet, güzellik ve ortamı bahşeden Rabbimize şükür ve hamd etmek gerekmektedir. Nerede övülmek ve iyilikleri kendinden bilmek… “Sana bir iyilik isabet etse o Allah’tandır. Bir kötülük isabet ederse senin nefsindendir.”

Nefsini ilah edinmek ne demektir? İlah; tapılan, kulluk yapılıp, ibadet edilen, eksikliği, zaafı olmayan varlıktır. İşte nefs kendisini böyle gösterir, böyle zanneder. Kendisini meayibten tenzih eder, kendisinde kusurları görmez, zaten kusuru kendisine layık görüp de kabul etmez. Nefs kendisini tapılmaya layık bir tarzda büyük görür. Kendisinde var olan kabiliyetleri ve özellikleri kendisinden bilir, onların gerçek sahibi olan Allah’ı unutur. Böylece kendisini ilah yerine koyar. Kendisini görür, kendisine güvenir, kendisini beğenir.

Nefsin bir özelliği de zor ve meşakkatli bir iş oldu mu geri adım atar, ortamı rahat buldu mu hemen ileri atılır ve herkesten daha fazla kazanç elde etmek ister. O yüzden nefsine düşkün insanlar davalarında sebat edemezler. Nefsin bu özelliği Allah’a vasıl olmanın yolunda bir engeldir. Allah’ı unutup da nefsinin emellerine katılan insan, zamanla eriyip gider ve nihayetinde nefsinin kendisine oynadığı oyunun bile farkında olmaz. Yani en büyük düşmanın tuzağında olduğunu anlamaz. Böylece gözünü mahşerde açar ve orada Allah’a vasıl olur. Ama Allah’ın istediği bu dünyada iken ona vasıl olmaktır.

Allah’tan başka her şey helak olur, ancak O bakidir. O’nun namına ve onun için yapılan ameller de beka bulur. Çünkü baki hesabına yapılmıştır, bakilik damgası ile damgalanmıştır. Cennetin sonsuz olmasının bir hikmeti de budur.

Amellerimiz sırf Allah için olunca orada mükafat da sonsuz olur. Nefs adına yapılan hiçbir ibadetin faydası olmaz. Nefs onu işlerken mükafatını da alarak işler, yani mükafatı oracıkta kalır. Elekte su taşımak misali, sadece ıslaklığı kâr olarak kalır.

Nefs emir dinlemek istemez, kendisinin üstünde, daha yüce birisinin varlığını kabul etmez. Kendisini bizzat müstakil, özgür bilir. Bir nevi rab olduğunu ilan eder. İşte nefs kendisini böyle düşündükçe Allah’tan uzaklaşır.

Allah’a vasıl olmanın bir yolu da nefsi unutmak, eritmektir. O eridikçe kişi Allah’a yaklaşır. Çift taraflı bir denklem gibi. Nefs ve istekleri yok, Allah ve O’nun emir ve nehiyleri var. Fenafillah olup gerçeğe bu dünyada Allah’a ulaşır. Yaratılmışlığın gereği olan gerçek ibadete ulaşır. Kamil bir insan olur. Razı olmuş ve razı olunmuş olarak mükafat diyarına oradan da Rü’yetullah’a, nihayet “Allah’tan geldik yine O’na döneceğiz,” sırrına ulaşır.

Böylece nefsi tanıdıktan sonra bize düşen onu temize çıkarmamak, onu hataların kaynağı olarak bilmek, hizmet ve ibadette ileri atılmak, mükafatta başkasını kendisine tercih etmek, kabiliyetlerini ve başarılarını kendisinden bilmemek, acziyetini ve fakrını kabul etmek, kendisini övmek yerine sahip olduğu bütün nimetlerini veren Allah’a şükredip hamd etmek, kendisinin arzularına değil, Allah’ın emir ve yasaklarına uymaktır.

Allah’tan dileğimiz bizleri böyle bir maksada vasıl olacak amelleri nasip etmesidir.

İnzar Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

Rahmet ve mağfiret dolu "üç aylar" başlıyor
Yılbaşı kutlamaları ve şans oyunları haramdır
2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu