Türkiye'de gündem oldukça hızlı değişiyor. Geçen haftayı hatırlayın. Ana gündem maddemiz çocuk kaçırılmaları, öldürülmeleri, bu fiili işleyen sapıklar, onlara verilecek idam veya kastrasyon cezaları idi.
İçinde bulunduğumuz hafta ise tamamen başka bir konuya odaklandık: Yeni hükümet sistemi. Başkan Recep Tayyip Erdoğan, bakanlar, Hulusi Akar'ın Mili Savunma Bakanı olması, merhum Ekrem Pakdemirli'nin oğlunun bakan olması vb.
Gündemin değişmesi normaldir. Çünkü hayat devam ediyor. Ama her gelen yeni gündemin, eski gündemi unutturması anormaldir. Hükümet sisteminin gündem olması, geçen hafta kaçırılan çocukları hemen unutturuverdi.
Konu gündemden düştü diye olaylar bitmiyor. Bazen kendi kendimize sorarız. Eylül, Leyla, Ufuk ve diğer çocukların kaçırılması, kaybolması, cinsel istismarı, öldürülmesi gibi olaylar hepsi geçen haftaya mı hastı? Şimdi olaylar bitti mi? Hayır, olaylar devam ediyor. Polis eski ve yeni olaylarla ilgili işlemleri yürütmeye devam ediyor. Sadece basında çıkmıyor.
Oysa bizler Eylül'leri unutmak istemiyoruz. Leyla'nın boncuk boncuk bakan gözleri hemen unutulur mu? Bizler televizyon haberlerinde bile o gözlere bakmaya kıyamıyorduk. Belki nazarımız değer diye başka başka yerlere celp ettiriyorduk bakışlarımızı.
Evet, ne diyorduk? Allah'ın kanunları. Peki, sadece bu konu için mi? Yani böyle küçük çocuklara uygulanan cinsel istismar veya katletme gibi sınırlı bazı olaylar için mi?
Hayır, hayır. Hayatın her alanı için. İbadetten iktisada, askeriyeden eğitime, siyasetten kültüre vb. her konuda ilahi nizam ve intizama muhtacız.
Deniliyor ki, İslamcılar çocuk istismarı hususunda idamı talep ediyorlar. Ama bu düzenin kendisi adil değil. Yarın öbür gün idam gelirse, geçmişte olduğu gibi masumlar da idam edilir.
Bizler de İslam hukukunun iki tarafı keskin bir kılıç olduğunu biliyoruz. Bu kılıç, “Adaleti mülkün temeli” olarak görenlerin elinde olursa, yeryüzünde kurt ile kuzu yan yana yaşayabilir. Ancak tam tersi de mümkündür. Bu kılıç zalimlerin eline geçerse, bu kez yeryüzü zulümle dolar.
Bir kere hepimizin bilmesi gereken temel bir husus var. İslam hukuku suç oranını sıfıra indirgemek amacındadır. Oysa beşeri sistemlerin çoğu suç onarını en aza indirgemeye çalışmaktadırlar.
Caydırıcı olmayan ceza hukukları, bırakın suçu yok etmeyi, yeni suçların üretim merkezi oluyorlar. Çünkü karısına, kızına veya bacısına tecavüz eden mütecavizin, üç beş gün cezaevinde çorba içtikten sonra dışarıda serbest dolaştığını gören baba, abi veya koca, eline geçirdiği herhangi bir aletle, fıtrattan gelen cezayı kendisi uygulamaktadır.
Batılı ceza hukuklarını bu anlamda eleştiren onlarca film yapılmıştır. En çarpıcı film; F. Gray Gray'in yönetmenliğini yaptığı, Gerard Butler, Jamie Foxx ve Leslie Bibb'in başrollerini oynadığı, “Law Abiding Citizen/Adalet Peşinde” isimli Amerikan yapımı sinema filmidir. Filmde; eşi tecavüze uğradıktan sonra hem eşini hem de kızını öldüren katilin, basit bir ceza ile serbest kalmasını hazmedemeyen bir baba, adalet sarayının veremediği cezayı kendisi kesmektedir.
Yıllardır Doğu ve Güneydoğu illerinde bu tür olaylara tanıklık ederiz. Ceza hukukunun veremediği cezaları vatandaş kendisi kesmeye çalışmaktadır.
Yanlış anlaşılmasın, herkes kendi adaletini kendi sağlasın fikrinde değiliz. Ama verilen cezaların caydırıcı olmadığı, yetersiz olduğu düşüncesindeyiz. Bu nedenle suç oranları düşmüyor. Verilen cezaların insan fıtratına aykırı olması nedeniyle de, cezanın geri kalan kısmını tamamlayan kişiler ortaya çıkmaktadır.
Eylül, Leyla, Ufuk… Uygulayacağımız cezaya göre liste uzar veya kısalır.