Bugünkü köşe yazımda refik, yani yol arkadaşı kavramının anlamını bir miktar irdelemek istiyorum. Refik kavramının, daha çok dava misyonu ve sorumluluğunu taşıyan kişiler için kullanıldığı bir hakikattir. "r, f, k" kökünden türeyen "refik" kelimesi; yumuşak davranmak, yoldaş olmak, işi yumuşak yapmak ve faydalandırmak anlamlarının yanında 'arkadaş, yol arkadaşı, yoldaş, dost, yardımcı ve eş' gibi daha birçok anlamları da vardır. Bu kavramın eş anlamlısı sayılmasa da aynı manayı ihtiva eden bir başka kavram da 'sahabe' kavramıdır.
Doğrusu gerçek dost ve refik Allah(cc.)'tır. Efendimiz (as.): "Allah refiktir. Her işte rıfkı/yumuşaklığı sever" buyurmuşlardır. Hiç şüphesiz Allah'ın sıfatlarından biri de Refik’tir. Refik kavramı, Kur'an'da Allah'a ve Resulüne itaat eden müminlerin bir sıfatı olarak geçmektedir. Burada 'sahabe' kelimesi aynen refik kavramında olduğu gibi 'dost ve yol arkadaşı' anlamlarını içerir. Resulullah (s.a.v)'in zamanında yaşamış, O'nu görmüş, sohbetinde bulunmuş olan Müslümanların her birine sahabe denir. Sahabe denilince akla Peygamber(as.)'in dostları ve yol arkadaşları gelir. Ancak O'nu(as.) gören herkes de Sahabe sayılmaz. Hakeza, Ebu Cehil ve Ebu Leheb benzeri azılı İslam düşmanları, Efendimiz Muhammed(as.)'ı yakından tanımakla birlikte yakinen tanımıyorlardı. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’i yakinen, yani özünden tanıyan kimse O’nun sünnetine ittiba edip izini takip edendir.
"Kim Allah'a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütufta bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!” (Nisa:69)
Zaman-ı mazide birlikte yol yürüdüğümüz nice refikimiz ya da yol arkadaşımız oldu. Hem öyle dostlar ki her biri dava dağlarının bozkırlarında açan nadide çiçekler mesabesindeydi. Ehli imanın zındıka cereyanı tarafından kuşatıldığı şubat soğuklarında bu yiğitler, ümidini kaybetmeden, kınayıcının kınamasından korkmadan yola koyuldular. Dahası, Müslümanca yaşamanın mümkün olmadığı bir diyarda Müslümanca ölmenin yolunu bir şekilde bildiler. Önden gidenlerimiz bahanelerin arkasına saklanmadan; 'İman varsa imkân da vardır' düsturundan hareketle İslam'ın gönül coğrafyamızda yeniden hayat bulması için köy köy, şehir şehir dolaşıp tebliğde bulundular.
28 Şubatlarda binler refikimizle birlikte günler, haftalar, hatta aylarca sorgu merkezlerinde tutulup vahşiyane işkencelerden geçirilerek sorgulandığımız manzaralar hafızamızdaki tazeliğini koruyor. Mümin insanlara karşı sürek avını başlatan zalimlerin, On binler Müslümanı bir gece yarısı evlerinden alıp gözaltı merkezlerine götürülüşünü dün gibi hatırlıyoruz. Gözaltında vahşiyane işkenceler uygulanıp zorla imzalatılan düzmece ifade tutanaklarıyla dostlarımız zindanları boyladı. Dün FETÖ'nün kumpaslarıyla mağdur edilen kimi Yusufiler çeyrek asır zaman geçmesine rağmen halen zindandadırlar. Bunlar arasında ağır kronik hastalar olduğu halde tahliye edilmeyen mahkumların durumları yetkililer tarafından görmezden gelinmeye devam ediliyor.
Halbuki bu dostlar, bulunduğumuz coğrafyada zulmün def'i, adaletin ikamesi yolunda hayatlarını, değerlerini feda ettiler. Müslümanların en şereflisi olma yolunda zulme ve küfre karşı omuz omuza mücadele verdiler. Hem bu yolda tıpkı selefleri gibi, “Başımızı göğe, boynumuzu ipe, sakalımızı yele verdik. Biz ölümlerden çok zulmü gördük." nidasıyla feryat ettikleri halde seslerini duyan olmadı.
Hülasa tarih, adalet ve kemalin meydana gelmesi için kararlılık ve niyetlerini pekiştirmiş ve bu uğurda hayatlarını ortaya koymuş, sınırsız cesaret ve kahramanlık destanını sergilemiş, Allah Resûlü'nün etrafında öbekleşmiş insanlar gibi başka bir topluluğa daha şahit olmamıştır. Peygamberin ashabı tam da beklendikleri bir zamanda ve söz verildikleri günde geldiler. Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.v.) ile beraber birer müjdeleyici ve kulluk edici şahsiyetler olarak refakat ettiler. Evet, hayat, kölelik zincirini kıracak, insanlığı elan ve gelecekte özgür kılacak yiğitler beklerken, sahabe, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberinin arkasında inkılapçı ve hürriyetçi birer özgürlük savaşçısı olarak belirdiler.
Ve hayat, insanlık medeniyeti için yeni ve sağlam doğuşlar ortaya koyacak insanları beklerken, onlar öncüler ve ufku geniş kimseler olarak yeryüzünde bir medeniyet inşa ettiler. Zor zamanda ipi göğüsleyip bedel ödeyen öncülerimiz ve rehberlerimizin dava için ortaya koydukları çabayı, taşıdıkları emanetin kıymetini bilmemek, görmezden gelmek nankörlük ve vefasızlık olur.