Selam hidayete tabi olanlaradır. Bazı yazılar vardır ki, insanın ruh halinin karışıklığı ona çok şey söyletmek ister; ama satırların kifayetsizliği hepsini söyletmez. Bu yazı sözlerin değil de hakikat ve samimiyetine yalnız Yüce Allah’ın şahit olduğu duyguların yansımasıdır.
Bir camia ya da ferdin doğruluğuna iman düşmanlarının inanmaması önemli değildir. Beklenti, göz önünde cereyan edenlere İslami camiaların şüpheye bel verecek acaba(!)larının olmamasıdır.
Yaşananları olumlu/olumsuz değerlendirirken her insanın birçok konuda sağduyulu yaklaşım sergilediğine ve nasihatçi edasına büründüğüne şahit oluruz. Hatta bazen bu duyarlılık uhrevi hiçbir endişesi olmayan kişilerde de görülür.
Hakikat böyleyken “davetçi, muttaki”lerin bu mesuliyetini bilmemesi akıl karı değildir.
“Yalan ve ihaneti” Allah’a düşmanlık bilen, bu iki hasletin nifak alameti olduğuna iman eden bir camiayı bu kadar göz ve gönül şahitliğine rağmen inandırıcı bulmamaksa büyük bir handikaptır.
Tüm bunları niye yazıldı?
Malum! Birkaç yıldır azığı iman, amacı adalet, yolu istikamet olan ve “hak” hariç herhangi bir siyasi rüzgâra kapılmamış, rotası Kur’an ayet ve hadislerle çizilmiş Mustazaflar/HÜDA PAR camiasına yönelik saldırılar artmış ve birkaç aydır hız kesmeyerek Lice’de bir aileden üç kişinin yaralanması, iki gün önce de Dargeçit’te Mehmet Uğurtay’ın şehit edilmesi ve HÜDA PAR Dicle İlçe Başkanı Ercan Alpaslan’ın kaçırılmasıyla gelişmeler, yeni bir mecra kazanmıştır.
Amaçlar, çeşitlendikçe yollar da çeşitlenir. Kimisine göre amaç için “Her yol meşru, tüm yollar Kandil’e veya AK Parti iktidarının selameti(!)ne varır.” olsa da
Bazen piknik yoluna dökülen çocuklar, iradeli(!) yolunu öz savunma dağları(!)nda sürdürse de bazen evinin yolu için Bingöl- Diyarbakır yolunda seyir halindeki insanların yolu dağa misafirliğe(!) çağırsa da bazen öğrencilerini alma ve köyünün yolunda insanlara kurşun yağsa da
Diğer bazıları için döküldükleri yol hep kendi mağduriyetlerine prim sağladıkça kat edilecekse ve çözüm süreci onların rahat koltuklarına asker ve polis cenazesi olarak batmayacaksa, Dicle’nin kenarından değil(!) de tam ortasından insanlar gün ortası kurtlar sofrasına adanmak için kaçırılsa da “HER ŞEY YOLUNDADIR!”
“Her yol Paris’e çıkar!” taifesinin fitne ehli olduğu halde kendini ıslah ehli(!) göstermesi yeni değil ki… Yüce Allah(c.c) ayette buyuruyor ki:
“Kendilerine: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın!’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz!’ derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.” ( Bakara: 11–12)
Kendini bu halkın tek temsilcisi ilan edecek, diğer herkesi çöplük horozu(!) olma hesabıyla yok sayacak, her türlü ayak oyunuyla mağduriyeti oynayacak ve “ Kur’an yakanlara, birilerini peygamber ilan edenlere, İslami yapı ve şahıslara, evlat acısıyla yüreği yanıp hak arama çadırı kuran baba/analara saldırılara…” karşı bir tepki geliştiğinde kendi beyinsizlerini görmezden gelip milletin iradesine ipotek koyacak, sessiz kalacak veya derinlerde değil de çukurlarda kurtuluş arayıp insanlara derin(!) etiketler vuracak, yardakçılarınla da yapılan rezillikleri “ direniş” olarak ilan edecek, demokratik özerklik adına saldırıları meşrulaştıracak; “90’lı yıllar, silah edebiyatı yapıp satır martavalı okuyacak” ve “Bizi esir eden dindir!” deyip İslam’a saldırılarını sistemleştireceksin...
Ve İlahi razılıktan başka mecrası olmayan ve İSTİKAMETTEN başka da hiçbir YOLU meşru görmeyen adalet havarileri, sırıtan çehreni deşifre ettiğinde “ Halk için mücadele” ayağına yatacaksın…
Geç, bunu! Biz senaryoyu Hazret-i Adem’den beri biliyoruz ve bu oyunu da çok seyrettik!
Müslüman birey, aile, toplumun inşası yolundaki gayret sabırla, olgunlulukla, kışkırtmalara aldırmadan ve de İslami onurdan taviz vermeden devam edecektir.
Temennimiz öncellikle ıslahınızdır. Ama ıslah ehli değilseniz, “Rabbim, bizi sizin kirli emellerinizden uzak tutsun!”deriz.
Bu, İlahi bir nurdur. Söndürmek için uğraşmayın, tutuşursunuz!