17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonuna konu olan dört bakan ile ilgili ilginç gelişmeler yaşanıyor. Aslında dört bakan ile ilgili yaşanan süreç, aynı zamanda turnusol görevi de görüyor. Süreç, Türkiye siyasetinin rengini de ortaya çıkarıyor.
Malesef Türkiye siyasetinde değerler gittikçe irtifa kaybediyor. Dört bakan olayı da gösterdi ki partiler fiil bazlı hareket etmekten ziyade partizanlıkla hareket ediyorlar. Parti merkezli hareket ediyorlar. Bu da ciddi manada ahlak sorunu yaşayan siyasetin değerlerini alt üst ediyor.
Defalarca söyledik; 17 ve 25 operasyonları yolsuzluk bahane edilerek, hükümete yapılmak istenen bir darbedir. Bu operasyonu yapanlar Erdoğan'ın şahsında hükümeti düşürmeyi hedeflemişlerdi. Bu inkar edilemez. Ama inkar edilemeyecek bir şey daha var ki; söz konusu bakanlar ve çocukları ile ilgili ciddi yolsuzluk iddiaları var. Kamuoyunun büyük çoğunluğu da yolsuzluğun olduğu inancında ancak paralel yapı ve giriştiği operasyonlarla gerçekleştirmek istenen niyetten dolayı kimse bunu yüksek sesle dillendirmedi.
Paralel yapının üzerine sonuna kadar gidilmeli. Bunun yanında Ak Parti içinde ve çevresinde yolsuzluğa bulaşmışların da üzerine gidilmeli. Ne yapıldı? Geldiğimiz noktada meclisteki muhalefet partileri bu bakanları peşinen mahkum ederken, başından beri bu operasyonları yapanları ve hükümete darbe niyetlerini görmediler. Bu sebeple bakanlara yönelik soruşturma aşamalarının tümünde müzmin muhalefet anlayışı ile bu konu üzerinden Ak Parti'yi nasıl yıpratabiliriz refleksli hareket ettiler.
Ak Parti de operasyonların arkasındaki paralel yapıyı ve niyetini gördü. Bunu tek başına kendisine açılmış savaş cephesi olarak partinin ölüm kalım meselesine dönüştürdü, bakanlar yolsuzluğa bulaşmış mı, bulaşmamış mı boyutu ile pek ilgilenmediler. Bu anlayışla bakanları aklama yoluna gittiler.
Bakanlar ile ilgili yolsuzluk soruşturmalarının tüm aşamalarında Ak Parti bu refleksle hareket etti. En son meclis genel kurulundaki oylamada da bu sonuç çıktı ortaya. Tabi bir de fireler vardı. İşte, fireler konusu, tam da anlatmak istediğim siyasette değerlerin kaybı ve ahlak aşınması konusu.
Meclis genel kurulunda dört bakan ile ilgili yapılan oylamada Ak Parti içinden 38 milletvekili parti ile beraber hareket etmeyip ret oyu vermedi. Yani zımnen; bizim, bakanların yolsuzluğu konusunda şüphelerimiz var dediler. Ak Parti bunları ihanetle suçladı. Turnusol devreye girdi ve Ak Parti'nin ak/beyaz kağıdının gerçek rengini ortaya çıkardı.
Daha önce bakanlar hakkında kurulan komisyonda da aynı şey yaşanmıştı. MHP ve CHP üyeleri firesiz bakanlar aleyhine oy kullanmışlardı, yani onlar içinden farklı bir oy çıkmadığı gibi, Ak Parti üyleri de topluca bakanlar lehine oy kullanmışlardı. Yani bakanları koruma refleksi ile harket ettiler. Bir komisyonda hiç mi farklı bir oy çıkmaz partiler içinden.
Siyasette gelinen noktayı görüyor musunuz? Muhalefet yolsuzluk üzerinden AK Parti'ye saldırıyordu. Ak Parti de bu hücum karşısında topluca defansa çekilmiş savunma yapıyordu ve elde etmiş olduğu üstünlüğün üzerine yatıp, sürecin bitmesini istiyordu.
Öyle de oldu. Yolsuzluk meselesi Ak Parti'nin istediği sonuçla bitti ama verilen fireler de parti içinde çok ciddi rahatsızlık oluşturdu. Bu konuda milletvekillerini ihanetle suçlamak, Ak Parti'nin geldiği noktayı gösteriyor. Bu, çok tehlikeli bir nokta. Milletvekillerinin iradesini bir tarafa bırakın, bu yaklaşım yolsuzluk yapanları ciddi olarak cesaretlendirmiş olacak.
Ak Parti'nin yolsuzluk konusunda çok katı defans yapması siyasetin ahlak değerlerinin de dibe vurmasıdır. Bu konuda tek örnek, dört bakanla ilgili iddia değil tabi. Soruşturmaya tabi tutulmayan yığınla yolsuzluklar var belediyerlerde ve bürokrasi içinde. Bunu aslında Ak Partililer de biliyor ve çok sıkışınca da açık bir şekilde savunma refleksi geliştiriyor. Hem de öyle savunma refleksi ki, Allah'ın ayetlerini de kendilerine delil getirecek kadar. Geçenlerde bulunduğumuz ortamda arkadaşın biri bahsetti, ben kaçırmışım, memleketi Adıyaman'da bir TV kanalına konuk olan Mehmet Metiner'i program sunucusu Ak Partili milletvekillerin akrabalarını kayırma konusunda suçlayınca Mehmet Metiner “her Cuma günü imam hutbede bu ayeti okumuyor mu: Akrabalarınızı koruyup, kollayın...” Söz bittiği yer...
Bu zihniyetin hükmettiği ülkede yolsuzluk yoktur diyenler aslında büyük ihanet içindedir.